Çizer ve yazar Necdet Kuru’yla sahaf dükkânlarının yoğunlaştığı Âdil Han’da tanışmıştık. Öylesine bir karşılaşmaydı ilk anda, fakat ölümüne kadar sürecek bir dostluğun başlangıcını teşkil etti.

Hem çizdi hem yazdı

Yazma konusunda iddialı olmasa da çizmeyi çok seviyordu. Bir müddet karikatürle ilgilenmiş, kotardığı Tırpan dergisiyle karikatürcülük tarihimizde mütevazı bir yeri hak etmişti. Dergilerde karikatür çizmeyi yakın zamanlara kadar sürdürdü. Ama o asıl olarak çocuk kitapları çizmeye ve daha da iyisi, metinlerini de kaleme almaya mesai harcıyordu. Emekliliği gelince pek de tereddüt etmeden emekli olmuş ve kendini bu işe vermişti. Emekli olduktan sonra boşluğa düşenlerden olmadı hiç. Bu sebeple en verimli olacağı bu devrede onu kaybetmek üzüntümü daha da artıran bir husustur.

Kalk, damat elbiseni ben alayımNecdet Kuru

“İlgili” bir insandı Necdet Bey. Dostlarıyla ilgisini belli bir seviyede ama sürekli diri tutan; arayan, soran, mütevazı imkânlarıyla ikramı seven bir insandı. Ortak tanıdıklarımızdan biri anlatmıştı. Bu arkadaş, evlenme hazırlıklarının neredeyse tamamlandığı bir aşamada (düğününün hemen öncesinde) bir sorunla karşılaşır: Yöresel âdetlere göre damatlık elbisesini kız tarafının alması beklendiğinden mevcut parasını gelinlik elbisesi için harcamıştır. Düğüne ya iki, veya bir gün kalmıştır. Çalıştığı işyerinde bu sıkıntıyla boğuşurken Necdet Bey ziyaretine gelir ve “Kalk, bir mağazaya gidelim, sana düğün hediyeni şimdiden almak istiyorum; damatlık elbiseni ben alayım” der. Arkadaşın sevincini düşünebiliyor musunuz... Keramet midir, ne denir bilemiyorum…

Belki de ilk kez…

Necdet Bey, ameliyat olmak için hastaneye yatmadan önce aramış ve buluşup sahafları gezmiştik. O gün Aksoy Pasajı’ndaki sahaflara uğradık. Daha sonra çıkıp Yüce Erek Sahaf’tan aldığı evrak ağırlıklı malzemeleri, bir simit evinde bir yandan gözden geçirdik, diğer yandan çay içtik: çizmeyi düşündüğü kitaplar için incelemeyi düşündüğü birçok görsel malzeme; harikulâde resimler, eski harfli evraklar… Bu evraklardan bir kısmı eski harfli yazılı kâğıtlarıydı. Belli ki bir öğretmenin evrâk-ı metrûkesindendi. İlgi çekici birkaç mektubu da -mektup neşrine duyduğum ilgiyi bildiği için- bana hediye etmişti.

Bunun peşinden tekrar aradığında hastanede yattığını ve bir ameliyat geçirdiğini söyledi. Belki de ilk kez, hiç arayıp sormadığımdan yakındı. Hep o arardı, bunu o kadar kanıksamıştım ki… Telefonda ses bir gidip bir geliyordu; çalıştığım kurumun depolarındaydım o an, sanırım telefon bulunduğum yerden iyi çekmiyordu. Bir hastane ismi de telaffuz etti, fakat ses yetersizliği yüzünden anlayamadım.

Necdet KuruGündelik telaşlarım algı kapılarımı öylesine kapatmış ki

Bu konuşmadan sonra daha sık aklıma gelmeye başladı. Nitekim uygun bir zamanda telefon ettim. Fakat telefonu çaldığı halde açan olmadı. Gündelik telaşlarım böyle durumlarda açık bulunması gerekli algı kapılarımı öylesine kapatmış ki, Necdet Bey’in aramızdan ayrılıp gidebileceği ihtimalini hiç düşünemedim.

Telefonumu neden açamadığını çok geç anlayabildim: kaptığı hastane mikrobu yüzünden hemen ameliyat sonrası fenalaşmış ve çok geçmeden başımıza nasıl ve ne zaman geleceğini kestiremediğimiz ölüme teslim olmuş.

Üstelik çalıştığım kurumun hemen yanı başındaki Yüksek İhtisas Hastanesi’nde yatıyormuş. Dostluğa sığmayacak derecede gaflet içinde oluşum, bu yakınlığı hükümsüz kılmış da haberim bile olmamış. Ne kadar kınasam da teskin edemiyorum kendimi. Hatırladıkça üzüleceğim, hatırlatıldıkça mahcup olacağım.

Gaflet kalbimizi daha fazla bürümesin

Ümit ediyorum ki, Rabbim o güzel insana affı ve merhametiyle muamele edecektir. Ölüm bizi de ummadığımız ve hazırlıklı olmadığımız bir anda yakaladığında dostlarımız, kendi hallerinde hayatlarının doğal akışı içinde olacaklar. Dua ediyorum ki, bu akışın bizi sürüklediği gaflet, kalplerimizi daha fazla bürümesin.

Kur’ân’ı baştan sona okuyup –evet Arapçası’ndan hatim ederek– bundan hâsıl olmasını beklediğim sevabı onun ruhuna bağışlayacağıma herkesin huzurunda söz veriyorum.

Rabbim! Bizi dostlara karşı gaflette olmaktan koru.

 

Yusuf Turan Günaydın bir dostunun ardından yazmaya çalıştı