Nefs muhasebesi, camilere gitmeye başladığımız zamanlardan itibaren hepimizin kulağına çalınmıştır. Vaiz efendiler zaman zaman bundan bahsederler. Kutsal metinlerde de insana nefsinin yargıcı olması tavsiye edilmiştir. Zira ancak böyle bir ameliye sonucu kişi nefsinin hâkimi olur ve dizginleri elinde sımsıkı tutabilir.
Nefs ile alakalı en geniş literatür tasavvufî metinlerde karşımıza çıkar. Tasavvufun nefsin aşırılıklarını törpüleme faaliyeti olması bunun başlıca nedenlerindendir. Tasavvuf yolunun büyükleri nefsle alakalı birçok eser telif etmişlerdir. Nefsin nasıl bir şey olduğunu, hilelerine karşı bizi kurtaracak tavrın ne olacağını birçok eserinde anlatmışlardır.
Ayrıca müstakil olarak müellifin nefsini muhasebeye çektiği eserler vardır. Bunlardan biri de Şeyh’ül Ekber Muhyiddin İbnu'l Arabi Hazretlerinin Rûhu'l Kuds isimli eseridir.
Eserinde ilk olarak ayetlerde belirtilen mü’min tanımı ve davranışları üzerinden konuya giriyor İbn’ül Arabî Hazretleri. Kur’anı Kerim’in nitelediği şekilde mü’min biri olup olmadığını nefsine soruyor. Nefsinden de bunun üzerine cevaplar alıyor. Yani nefsinin bu konudaki bahanelerine de yer veriyor.
Daha sonra Hazreti Peygamberin (s.a.) mümini ve herhangi bir halini tanımladığı hadislerden hangisine yakın olduğunu nefsine soruyor. Sonrasında Ashab-ı Güzîn Efendilerimizin, Cenab-ı Peygamber’in (s.a) övgüsüne mazhar olanlarının hallerini örnek getirip nefsine, onlar gibi olmadığı halde neden hâlâ gaflette olduğunu, kendisini rahat hissettiğini ve daha çok salih amele sarılmadığını soruyor.
Kendi nefsinden çok aslında okuyan kişinin nefsine yüklendiği hissediliyor
Bu bölümlerden sonra ise tanıdığı ve bizzat görüştüğü sûfîleri anlatmaya başlıyor İbnu'l Arabî Hazretleri. Onların hallerini ve makamlarını, Allah’a gönülden bağlılıklarını anlatıyor. Görüştüğü birçok sûfinin kendi hakkındaki övgü ve takdir sözlerine de yer veriyor.
İbnu'l Arabî Hazretlerinin görüştüğü sûfîler arasında kadınlar ve henüz bülûğa ermiş çocuklar da var. Kendisine senelerce hizmet ettiği Fatıma adında bir yaşlı kadından şöyle bahsediyor; “Yüz yaşında olmasına rağmen yüzü al aldı. Yüzüne bakmaya utanırdım. Ona Fatiha Sûresi verilmişti. Bütün müşkilini Fatiha Sûresi’yle çözerdi.”
Ayakkabı tamirciliği yaparak ailesine bakan çocuk bir sûfîden de, elinde bir iş varken ecelin gelip çatabileceği endişesiyle kesinlikle ikinci bir iş almayışı ve ihtiyaç halinden başka kesinlikle kimseyle konuşmayışı ile bahsediyor.
Bütün bu anlattıklarından sonra nefsini yeniden karşısına alıp, kendisinin onlar gibi olmadığını, o halde neden hâlâ kendine çeki-düzen vermediğini sorarak nefsini tam manasıyla hesaba çekiyor.
Fakat hepimizin de bileceği gibi bunlar bir anlatım şeklidir. Kitabı okurken İbnu'l Arabî Hazretlerinin kendi nefsinden çok aslında okuyan kişinin nefsine yüklendiği hissediliyor.
Tek başına nefs muhasebesine girişemeyenlere muhabbetle tavsiye olunur.
Ahmed Sadreddin yazdı