Av. Muharrem Balcı ve Av. Orhan Seyfi Güner, Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü’nde Özgür Açılım Platformu’nun bu haftaki konuklarıydı. “Neden Buradayız?” başlığı altında sorumluluk bilinci ve yeni dünya düzeni ile ilgili değerlendirmelerin yapıldığı programa çeşitli üniversitelerden öğrenciler katıldı.16161

Konuşma Av. Orhan Seyfi Güner’in küresel düzenle ilgili açıklamaları ile başladı. Eski sağ ve eski solun artık olmadığı bir dünya düzeninin şekillendiğinin altını çizen Güner, dünyanın  yaşadığı ekonomik krizin 1929’daki büyük buhrandan çok daha kapsamlı olduğunu, bunun sebebinin de küresel düzenin araçlarının birbirleriyle olan ilişkilerinin daha da sıkılaşması olduğunu belirtti. Toplantıda kısa şunlardan bahsedildi:

Eski devletler yok oluyor

Bu durum, global düzen tarafından, “global soruna global çözüm için global yönetim gerekiyor” diye lanse ediliyor. Küreselleşme ve bilgi ekonomisine geçiş başlıkları altında özgürlük ve adalet söylemlerinin ön plana çıktığını görüyoruz. Özellikle batıda bu söylem sıklıkla kullanılmaya başlandı. Eski sağ ve eski solun olmadığını söyledik. Global dünyada çok eksenli bir düşünüş biçiminin olduğunu ve eski sağ ve eski solun tek eksenli olduğundan şimdiki sorunlara çözüm üretemeyeceğini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Eski tarz ulus devletlerin sona ermeye başladığını görüyoruz. Salt milliyetçilik üzerinden ve kendisini diğer milletlere düşmanlıkla var eden devletlerin yok olduğunu görüyoruz.

Neden buradayız? Burası neresi?Türkiye’ye biçilen rol ne?

Yeni güçler dengesi Avrupa’dan doğuya kaymaya başladı. Türkiye’ye batı doğu arasında bir denge unsuru olabilecek bir ülke rolü biçilmek isteniyor. Balkanlar’da Kafkaslar’da Ortadoğu’da barışçı politikalar üretmesi beklenen bir Türkiye. Enerji yollarının üzerinde bir Türkiye. Ilımlı İslam politikalarıyla batıya tehdit oluşturmayacak bir Türkiye. Bunun için içeride istikrarlı olacak dışarıya ve içeriye karşı demokratik açılımlar sağlayacak bir Türkiye.

İngiltere Kraliçesi neden gelmişti?

Son on yıla bakacak olursak “Türkiye daha hızlı değişiyor” diyebiliriz. Türkiye, dünya ekonomik krizini 2001 yılında yaşadı. 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra rota Avrupa’ya döndü. AK Parti kendisini “muhafazakar democrat” olarak tanımladı. AB’ye uyum yasaları çıkarılmaya başlandı. İç istikrarın temelleri atılmaya başlandı. 2007’nin 27 Nisan’ında cumhurbaşkanlığı krizi yaşandı. E-muhtıra ile yaşandı kriz. Ama bu kriz AK Parti’ye yaradı; hem de yüzde kırk altı ile. Bu tarihten önce 12 Haziran’da Ergenekon davasının çıkış noktası olan Ümraniye’deki patlayıcılar bulundu. Medyada el değiştirmeler yaşandı; yeni kanallar kuruldu. Bu değimler çok önemli sonuçlara yol açtı. Yine bu dönemde İngiltere kraliçesinin Türkiye’ye geldiğini görüyoruz. Bu da oldukça önemli bir gelişmedir. Sonuçları açısından da enteresan bir ziyarettir.

One minute!

Yine 5 Kasım’da ABD’de bir başkanlık seçimi yapıldı ve Amerika’nın kırmızı çizgileriyle ilgili önemli bir adım atıldı: siyahî olan bir kişi başkan seçildi. Seçildikten sonra ilk ziyaretini Türkiye’ye yaptı ve Türkiye ve Ortadoğu’ya vereceği mesajları buradan verdi. Obama’nın gidişinden sonra farklı açılımların hızlandığını gördük. TRT 6’nın açılması ve bir başbakanın Kürtçe bir mesajla halka seslenmesi ilginçti. 29.1.2009 da “one minute” hadisesi yaşandı ve 2 ay sonra yerel seçimler yapıldı. AK Parti’nin deniz kıyılarını kaybettiğini gördük. Sonraki dönemde açılımlar devam etti. Mozaik açılımı bunlardan en önemlisiydi. Vizelerin kaldırıldığı, kapıların açıldığı bir döneme şahitlik ettik. Apo’nun Kürt barış grubunu Türkiye’ye davet etmesi sonucu ‘Habur girişleri’ yaşandı. Sonrasında Kürt açılımında söylem olarak bir frenleme olsa da eylem olarak devam edildi. Barzani’nin Türkiye’ye çağırılması bunun bir görünümüdür.

Dünyaya söyleyecek sözümüz olmalı!

Türkiye ve dünyaya yükseklerden genel bir bakıştan sonra konuşma sırası Av. Muharrem Balcı’daydı. Balcı soruların cevaplarını verdi:

Bütünsel bir anlayışa sahip olmak ve ‘neden buradayız’ sorusuna cevap bulmak istiyorsak global planları ve global krizleri iyi okuyabilmeliyiz. Dünyaya söyleyecek bir sözümüz olmalı ve dünyayı yaşanabilir bir hale koyabilmek için çaba sarf etmeliyiz. Bunun için bizim hem şimdiye hem geleceğe hem de geçmişe dair sözlerimiz olmalı. Yaşadığı anı iyi değerlendirenler tarihi iyi okuyabilenlerdir. Gazete okur gibi tarihi okumak hiçbir işe yaramayacaktır. ‘Neden buradayız’ın farkında olursak geleceğe dair sözlerimiz olabilecektir.  Ve bu sözleri ancak buralarda bulunarak söyleyebilirsiniz. Yani ‘okul bitsin, askerlik bitsin, bir işim olsun hele, bir evleneyim ondan sonra bu tür işlere zaman ayırırım’ diyenlerin şu anda bu işlerin içinde olamadıklarını bizzat görüyorum, siz de buna şahit olacaksınız. Bundan dolayı buralarda bulunmalısınız. Var olabilmek ancak böyle mümkündür. Ali Şeriati’nin dediği gibi: ‘Dini bu dünyada yaşayamayacaksak öbür dünyada zaten yaşayamayız.’ Aynen bunun gibi eğer şimdi burada olamazsanız bir daha buralarda olamazsınız.

Neden buradayız? Burası neresi?

Yakın tarih ve siyer okumalı

Yakın tarih ve siyer okumamız gerekir. Peygamberin yaşadığı olaylar karşısındaki tepkilerini iyi bilmeliyiz. Yani örnek alacağımız bir merkezin varlığı şarttır. İnsanın insanla, Allah’la ve tabiatla olan ilişkisini iyi bilmemiz gerekir. Batının ve batı medeniyetinin bunlara bakışı İslam’la taban tabana zıttır. Bu konumlandırmayı iyi yapamazsak kimliğimizi kaybederiz.

Öncülerimiz olmalı

Son tahlilde, “neden buradayız” sorusuna cevap verebilmek, ‘tarihî gerçeklikten gelecek tasavvuruna süreç işçiliği’ dediğimiz bu işçiliği nitelikli bir şekilde yapmakla mümkündür. Ben Özgür Açılım’ı da bu işçilerin, bu gönüllü işçilerin bulunduğu bir yer olarak görüyorum.  Öncülerimiz ve öncüllerimizin, yani sabitelerimizin olması gerek. Değer verdiğiniz, önemli adımlar atarken ‘acaba o olsa ne yapardı’ dediğiniz insanlar olmalı çevrenizde. Bu insanları yaşatmalısınız. Bu insanlar siz yanlış bir adım atarken sizi eteğinizden tutup ‘dikkatli ol’ diyebilecek insanlar olmalıdır.

 

Ahmet Kılıç oradaydı