Şiir, kendi içine koşanların yalınayak düşlerine bandıkları sonsuzluk alfabesidir. Bu alfabe öyle sadık ve öyle şefkat doludur ki yalnızlığın perçemi düşse de yüreğin yıkık duvarlarına, toplanan kelime taburunun kalabalığı yeter o sessizliği cayır cayır delmeye.

Adamın Gözleri Kaç Kurşun Sıkar, Mehmet Özdemir’in Değirmen Yayıncılık’tan çıkan ikinci şiir kitabı. İlk defa bir kitabın başlığında tutuklu kalıyor kelimelerim. Kitap kapağıdır insanı sarı sayfaların kehânetine iten. Kitap kapağıdır okuyucuya içindeki dünyanın anahtarını veren.

İlk defa bir kitap kapağının rehberliğine itiraz ediyordum. Kitabın ismindeki saltanata kapılıyordu zihnimdeki telaş! Böyle bir soru cümlesinin getireceği dizeler zincirinin ellerinden tutuyordu hazırladığım cevapların cüretkâr duruşu. Bu şiir kitabını eline alan kaç kişinin kaç değişik cevabı olacaktır diye geçiriyorum içimden. Bu cevapların birikimi bile bir şiir yazdırır belki de. Ve bu cevapların şiirin göğsüne asılan duruluğunda kaç dize arınacak kim bilir?

Kitabın kapak tasarımı Atilla Ceylan’a ait. Sanki kitabın ismini ön plana çıkarmak adına atılmış kendinden emin bir adım var tasarımda. Oldukça sade. Sadeliğin şeffaflığı giydiren özgünlüğünde karşımıza çıkıyor kitap kapağı. Sarı ve turuncunun ateşe sadakatini sergileyen bir tasarım.Mehmet Özdemir

“Ne kadar yalnızlık, o kadar şiir”

Mehmet Özdemir şiirlerinde dize ve dil baş tacı edilmiş. Şairin kendine has bir imge düzeni var ve bunu her şiirinde görmek mümkün. Serbest, hece, aruz, haiku ve serbest hece karışımı şiirleri ve şairin disiplininde doğurduğu yenilikler, sanatın o derin felsefesini veriyor okuyucunun zihnine. İmgeli, kafiyesiz hece ölçüsüyle (6+5) yazmış olduğu şiirlerle gelenekten kopmadan yeni hece şiirine güzel bir örnek veriyor Mehmet Özdemir.

Gözlerinde kurşun büyüten bir adamın kuş kanatlarına değen mavi çığlığı gibi sanki kitabın özeti… “Güvercin Gerdanı İkindi Vakti” başlıklı şiirinde “Ne kadar yalnızlık, o kadar şiir” demiş şair ve yalnızlığın heybesinde mayalanan şiirlerin şifresini vermiş. Ki zaten şiir, demlenmiş sızılar ve yalnızlıklar güvertesinde göğün gözlerine kaçan ritim değil midir?

“Aşk Ölümlü Dünya Halidir”, kitaptaki en dikkatimi çeken şiirdi. Hayatın surlarındaki her taşa dokunup arasındaki sıvaları tek tek seçtiği kelimelerle döken ve sobe diyen bir şiirdi. Aşkı ölüm ile kucaklaştırıp varlığın hiçliğe göz kırpan tablosunu asmış dizelerin göğüne şair. Ve cinnetinin ateşine kimsesizliğini işleyen insandan, yoksul çocukların karanlığı delen yitikliğine kadar sağmış içindeki alfabeyi şiirin yüreğine yüreğine. Ölüm, vuslatın tenine terler mayalayan gerçek değil mi ki?

“Mavi Düşlerin Ucunda Sesim” şiirinde, sesine sevdanın ve umudun ırmağını akıtan şair, gecenin sessizliğinde arafa bakan penceresinden uçuruyor gönlüne zırh olmuş şiirsel kanatlarını. Hüznün mavinin kıyısında demlenen düş konağındaki misafirliği gibi. Ya da gecenin duvağına aşkın kanadını sürer gibi…

“Hiçliğe Doğru” varlık ile hasbihâl ederken, “Çocuksu Düşler” ile yalnızlığın soyunuşundaki masumiyete tutunmak. ”Şems” ile aşkın nârında teni öldürüp ruhun kıyısına yol alırken, “Kara Batar Çığlığım” ile gönlün katmanında sevda göverten çığlıklar emzirmek!

Ve efsanelerin şiir ile uyumundaki hoşluk. Kitabın sayfalarında sanki bir Kafkas kızının Nart topraklarında kalan ağıtı var. Onu ancak gölgesinde gül ağrısı taşıyanların görebileceği bir ağıt!

Sahi! Bir adamın gözleri kaç kurşun sıkar?..

Mehtap Altan yazdı