Elime ilk aldığımda garip gelen bir kitaptı. Daha çok da, ilk incelemeyi yapan kızım itiraz etmişti, "Baba bu acayip bir kitap, ahiretin öyküsü mü olur?” diye. Nasıl okuyacağımı merak etmişti.
Allah'ın "gayb" adını verdiği bu âlemle ilgili olarak, sadece Kur'an - sünnet aracılığı ile kısmi bilgilerimiz var. Bu ahiret hayatı konusunda çok şey söylenebilir. Ancak "Bu konuda bir öykü nasıl olur?" diye, biraz da ilahiyatçı yaklaşımıyla dikkatli davranacak, özel bir şekilde okuyacaktım.
Ancak, okuduğumda çok farklı bir manzara ile karşılaştım. Yazar Güzide Ertürk Hanımın öykü becerisini tanımış oldum. Ama gerçekten ciddi bir araştırmanın da ürünü olmuş aynı zamanda bu öyküler. Temel İslami kaynaklarda haber verilen ahiret, cennet, cehennem bilgilerini bir öykü tadında bu kitapta buldum. Burada sadece sıradan öyküler bulmayı beklemeyiniz. Sizi öbür âlemin gerçekliğine güzel tasvirlerle taşıyacak bir kitapla karşı karşıyayız.
Öbür Dünya Öyküleri'ni okuyunca belki de ilk kez dipnotları olan bir öykü kitabı bulacaksınız. "Acaba bu bilgi nedir? Doğru mudur?" diye merak ettiğiniz bir anda, hemen bir dipnot imdadınıza yetişiyor. Kur'an-ı Kerim, hadis-i şerifler, Mesnevi, Fütuhat-ı Mekkiye, Marifetname gibi eserlerde yer alan bilgiler burada kullanılmış. Şule Yayınları arasında çıkan eser, genç ve becerikli bir öykü kalemi olan Güzide Ertürk tasavvuruyla okuyucusuna ulaşmış.
Dünyadan taşınan alev veya su
Öykülerimiz, cehenneme dair yapılan bir gözlemle başlar. Anlatım ve içeriğinin, bire bir yaşama açısından en başarılı bulduğum kısmı burası. Yazarın farklı günahlar için hazırlanmış bölümleri anlatışını okurken sanki seyredeceksiniz. Bir bölümde Firavun'u, başka bir yerde ateş babası Ebu Leheb'i ve oduncu karısını göreceksiniz. Şeytan için hazırlanmış dondurucu soğuk bölüm ise izlemeye değer.
Kibir konusunda birçok hadis okumuş birisi olarak, “Kibirlilerin ahirette, küçük yaratıklar olarak diriltileceğinin" anlatıldığı bölüm ilgi çekici idi. Hele de, "Onlardan birisi bir sultana, diğeri de başı sarıklı bir âlime benziyordu.” bölümü sarsıcıydı. Bu bölümde, cehennem için anlatılan iç kavgalara yer verilmemiş olması bence eksik kalan bir noktaydı. Kur'an'ın ifadesiyle öndekilere/liderlere, arkadan gelen tebaanın kızgınlığı ve iki kat azap isteğine burada değinilmemiş. Yanmanın tadına varamadan, bir de iç çekişme ve hesaplaşmanın süregelen huzursuzluğunu yaşayanlar var orada.
Amelleriyle sönen ateş… Dünyadan taşınan alev veya su… “Her ne yaptınsa kendine”, inkâr yok, kabullenmemek hiç mümkün değil... Tapınma ve kulluk için var edilmiş her şey… Putlar, heykeller, ikonlar… Hatta helva, pasta ve kurabiyeler… Görünen ve görünmeyen çağdaş putlar. Hepsi bir ateş deryasının içinde, sevenleriyle birlikte...
“Kabuğuna bu kadar düşkün birini daha önce görmemiştim”
Kur'an'da Araf suresi "Elif- Lâm- Mîm- Sâd” harfleriyle başlar. Eserin Araf'ı anlatan kısmı da bu harflerle ayrılır bölümlere... Ve bu anlatımlar da orayı tasvirlerle devam eder. Cehennemden kurtulan, ama hâlâ cennet ümidini yitirmemiş bir toplumun bekleyiş yeridir Araf.
Zorbalar için hazırlanmış Hebheb vardır. Herkesi, o gün takip eden ve yolunu aydınlatan ışık, bazen de erkenden bitiveren, karanlığa iten, yetmeyen nur… Çok bilen, anlatan, uyaran, vaaz veren ama “kendine dönüp nefsini arındırmayan” zamane âlim tiplerinin acınası manzarası… Yetimin yanağına düşen bir damla gözyaşının o günkü ağırlığı… O gün ruhlar birer aynadır ve her bakan sadece kendi suretini – kimliğini görür.
“Kabuğuna bu kadar düşkün birini daha önce görmemiştim.” Bizi anlatan çarpıcı bir deyim. “Ben de daha önce sırtımdaki sırmalı kaftana güvenir, onunla cenneti bulacağımı umardım. Ne zaman ki kurtuldum bu kabuktan, işte o zaman yaklaştım menzile…” Size de tanıdık geldi mi bu cümle? Burada sultan olmayı başarabilenin oradaki öyküsüdür anlatılan.
Ashab-ı Kehf'in köpeği gibi yanında bulunduklarının hali nasıl sirayet eder? Kimin yanındaysan sana ondan bir hal geçer. Hem gemiye bin. Fırsat varken kaçırma. Hangi gemiye mi? Nuh'un gemisine elbette... Gemi yok mu? Sen binmesen de, varlığını görmesen de bu gemi yoluna devam edecektir.
Ayaklarının altına cennetin serildiği anneler
Cennet, müminlerin yurdu. Hadis-i şerifte “Cenneti istediğiniz gibi anlatın. Nasıl olsa o sizin tasvirlerinizden çok üstündür.” buyurulunca, yazarımız da tasvire başlamış. Ama burada tasvirden daha çok, girenlerin serüveni, kaybedenlerin âh'ları var.
Ayaklarının altına cennetin serildiği anneler ise özel bir bölümde anlatılmış. Bir kadın; tahammülü, hayatı ve sorumlulukları sırtlamış olarak... Kendi kulelerine çıkarak cennete ve onun sahibi Rabb'e ulaşacağını sananlar. “Hadi bana bir burç yap da belki Musa'nın Rabb'ine erişirim” diye meydan okuyan, kendi inişlerinden çıkış arayan firavun ve onun gibiler.
Adn cenneti. Hz. Musa gibi burada görmek istediğine orada ulaşanlar. Güzel istekler de uygun zamanda olmalıymış. Biraz sabredince veriyor Allah. Sonunda en önemli nimet; “Rızadır. Artık bundan sonra bir darılma ve hoşnutsuzluk yok… Razı olmuş ve rızaya erişmiş olarak... Kullarımın arasına... Cennetime... Buyur. Gir."
Ne büyük saadet değil mi?
Haşim Akın yazdı