Musikimizin zirvelerinden biri: Münir Nurettin Selçuk

Bugün içinde debelenip durduğumuz, boğulduğumuz yozluktan, kültürsüzlükten, zevksizlikten baktığımızda Münir Nurettin Selçuk aşılamayacak bir zirve olarak durur. Muaz Ergü yazdı..

Musikimizin zirvelerinden biri: Münir Nurettin Selçuk

Münir Nurettin Selçuk, “Dönülmez Akşamın Ufkundayız”, “Aziz İstanbul”, “Kalamış”, “Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın”, “Söyle Sevgili”, “Endülüs’te Raks”, “Gül Yüzünde”, “Aheste Çek Kürekleri Mehtap Uyanmasın”, “Sen Şarkı Söylediğin Zaman”, “Âşıka Bağdat Sorulmaz”, “Kanatları Gümüş Yavru Bir Kuş” gibi ölümsüz ve eşsiz şarkıların unutulmaz yorumcusu. Hem yorumcu hem besteci… Eski ama eskimeyen, yüksek bir duyarlılık süzgecinden süzülmüş kültürümüzün musiki damarının son cevherlerinden.

Doğum tarihi üzerinde tam bir mutabakat sağlanmamış olsa da 1900 yılında İstanbul Sarıyer’de doğduğu söylenir. Bu tarih 1901, 1902 olarak da ifade edilir. Çok küçük yaşlarda “Darü’l Feyzi Musiki Cemiyeti”ne öğrenci olarak katılır. Yetenekli ve musikiye meraklı biri olarak kısa sürede kendini gösterir. Cemiyetin konserlerine çıkar. Bu arada Galatasaray Lisesi’ne devam eder. Burada şu ayrıntıya değinmeden geçmemek gerekir: Galatasaray Lisesi modernleşme hareketinde eğitim kurumundan ziyade daha farklı misyonlara sahiptir. Bu misyonlar okulu öne çıkarır. Burada eğitim görenler siyasi yönetimde etkin rol oynarlar. Münir Nurettin, “Daru’l Elhan” adlı musiki grubuna da devam ederek musiki gelişimini sürdürür. Bu dönemde musiki ile uğraşanlar genelde hafızdırlar da aynı zamanda. Çeşitli büyük camilerde imamlık da yaparlar. Bunlar daha sonra resmi cumhuriyet ideolojisinin ibadetlerde Türkçeleşme ve Türkçe Kur’an projelerinde de yer alırlar. Bunu da ek bir bilgi olarak söylemiş olalım.

Sanatkârlarımızda tuhaf bir muhafazakârlık baş gösterir

Yurtdışında musiki eğitimi de alan Münir Nurettin, neo-klasik musikimizin en önemli temsilcisi olarak öne çıkar. Batı tarzıyla klasik tarzımızın terkibine dayalı bir anlayışın insanı. Yaşadığı dönemin de havası dolayısıyla klasik Türk musikisini Batılı formlarda icra eder. Konserlerindeki sahne düzeni, şarkıları solo söylemeye başlaması, smokin giyip papyon takması…

Münir Nurettin’in yaşadığı dönemler tarihimizin hem en bahtsız, hem de en karmaşalı dönemleri olarak görülebilir. Medeniyet dünyamıza sinen yenilgi psikolojisi Batı’yı her yönüyle taklide yeltenen bir paradigmaya dönüşür. Bütün değer yargılarımız bu paradigmaya yansıyan ölçülerle şekillenir. Aynı zamanda var olan klasik medeniyet ve onun her türlü unsuruyla mücadeleye girilir. Bir değişim curcunası başlar. Zorlama tarzlar, taklide dayalı söylemler… Dil değişir, tasavvur değişir. Sanatkârlarımızda tuhaf bir muhafazakârlık baş gösterir. Bir yandan geleneğe anlaşılamayan şekilsel bağlılık, bir yandan batılılaşmaya iman, bir diğer yandan her şeyin altına dinamit koyan, temelleri sarsan resmi ideolojiye sonsuz bağlılık. Münir Nurettin bütün çalkantıları yaşayan biridir. Bir geçiş dönemindedir nihayetinde. Bütün bu olumsuz perspektif Onun büyüklüğüne şüphesiz halel getirmez. Eşsiz yorumculuğundan bir şey eksilmez. Itri’nin, Hafız Post’un, Zekai Dede’nin muhteşem eserlerini en güzel biçimde icra eder. Hele Itri’nin Salat-ı Ümmiye’sini…

Eski kültürün rüzgârıyla yüreklerimizi okşar

Yunus Emre’den de söyler o, Batılı tangolardan da… Geniş bir müzik ufkuna sahiptir. Türkü de okur gazel de… Klasik makamlarımıza hâkimiyeti vardır. Müziğin akademik eğitimini de almış biridir. Klasik bestelerin yanında Yahya Kemal’den, Ümit Yaşar’dan, Vecdi Bingöl’den, Cahit Sıtkı’dan, Faruk Nafiz’den birçok güfte alarak bunları bestelemiş. Müziğimizi zenginleştirmiş.

Bugün içinde debelenip durduğumuz, boğulduğumuz yozluktan, kültürsüzlükten, zevksizlikten baktığımızda Münir Nurettin aşılamayacak bir zirve olarak durur. Müzik diye kulaklarımızı tırmalayan, bizi esir alan gürültü ve teknik sesin yanında onun sesi billur pınarlar gibi çağıldar. Eski kültürün rüzgârıyla yüreklerimizi okşar.

Evet, doğrusuyla yanlışıyla, eksiğiyle fazlasıyla bizim olan bir ses. Eşsiz bir yorum. Sesinin inişlerinde, çıkışlarında, ahenginde bir kültürün izleri saklı. Bir büyük medeniyetin, bugün çok uzağında olduğumuz... Önümüze çıkan çukurları zirve zannettiğimiz bir zamanda Münir Nurettin o güçlü medeniyetin son duraklarından biri. Bize yutturulan popüler gürültü karşısında klasik medeniyetimizin asude iklimini hissettiriyor onun şarkıları. Onun şarkılarında İstanbul, Üsküdar, tamburlar, Endülüs, sızılı hasretler, sancılar, güller, batan güneş, sonsuz mehtap, Çamlıca, Kanlıca…

Selam olsun Üstad’a…

Muaz Ergü 

YORUM EKLE