İnsan, bir tuhaftır; evladına bakar, ağlar; evladına bakar, güler. Bir resim, bir hareket, bir bakış, bir ağlama sesi, bir gülüş… Bize evladımızı hatırlatan her ne varsa hem ağlatır hem de güldürür yüzümüzü.

Kızım, Mavi Marmara yolcu gemisinde Gazze’ye gidiyor olsaydı ne yapardım? Adli Tıp’ın, Havaalanının, Taksim’in o uğultulu sesleri kulağımdayken söyleyeyim: Dişlerimi sıkar, gözyaşımı içime akıtır, kan ağlardım ama gözüm cam gibi bakardım Bülent Yıldırım’ın işkence görmüş yüzüne.

Vicdan ile megalomanlık kapışacakBülent Yıldırım

Denizi severim ama denizi sevmem, denizden korkmamı engellemez. Su üzerinde yürüyüp giden bir gemide olma fikri beni her ne kadar korkutsa da feribota çok binerim. Ama iş açık denizlere geldiğinde yüreğim sıkışır. Dünyanın en hain ordusunun gözleri üzerimizdeyken açık denizde bir gemide olmak… Bu benim kaldıramayacağım bir yük. Ama bu gemi, Davut’un Golyat üzerine yürümesi kadar cesur ve akıl almaz bir eylem için yola çıkmışsa derinlik korkusu kalmaz insanda. Derinlik sarhoşluğu ile kibrin yükseklik kompleksi arasındaki savaş başlar açık denizlerde… Derin olanı iliklerine kadar hisseden insanların vicdanı ile kibrine manyaklık derecesinde âşık olanların megalomanlığı kapışacaktır. Derin olanın duyarlılığı ile kibirli olanın yüzeyselliği arasındaki savaş; asıl olanla popüler olanın savaşı değil midir biraz da?

Vicdan ile kibir karşılaştığında açık denizde vicdan galip gelsin isteriz tüm insanlığımızla; kibir baskın çıksın isterler tüm mağrur ve kendini beğenmişlikleriyle azgın kavimler…

Neydi vicdan?

6 gemi de korsan bir devletin yağmacı askerleri tarafından alçakça durdurulduğu halde, Rachel Corrıe adlı geminin inadına yola devam etmesiydi. İnadına İtalya’dan iki geminin daha Gazze’ye doğru denize açılmasıydı. Öldürüleceğini bildiği halde atını Kerbela’ya süren Hüseyin idi!

15772
(+)

Neydi kibir?

Botları, gemileri, helikopterleri, denizaltıları ve korkudan iyice gözleri dönmüş cani askerleriyle silahsız insanları öldürürken dahi “suçlu biziz!” diye bağırmaktı. Gökten pirinç, bıldırcın eti, soğan, ekmek almışken Allah’ın lütfuyla; vicdanının sesini dinleyip yollara düşen insanlara “Gök Gürültüleri Operasyonu”yla saldırmaktı.

Augusto Cesar Sandino adlı Nikaragua’nın efsanevî direniş komutanı -kendisi minik bir dev olarak da bilinir- istilacılara karşı der ki: “Tanrı ve dağlar müttefikimizdir!”

Gazze yoluna düşen insanlar, sanırım Sandino’nun sözünü söylüyorlardı kendi dillerinde: “Allah ve deniz müttefikimizdir!”

Allah ve çöl müttefikimizdir, diyen birileri vardı sanki; adı Hüseyin olan.

Allah ve dağ müttefiğimdir, diyen birileri vardı sanki; adı Musa olan, kavminin ihanetleriyle ünlü.

Allah ve deniz müttefiğimdir, diyen bir peygamber vardı sanki; adı, Yunus olan.

İnsan, bir tuhaftır: müttefiğine bakmadan bazen yola düşer, yolda düşer…

Varsın o gemi kalksın limandan15773

Sonu denizlerden gelecek olan bir kavimden bahseder Tevrat. “Tartan’ın Aşdod’a geldiği yıl Aşur kralı Sargon’un harekete geçtiği zaman olacaktır. “ (İşaya, 20, 1) O kavim, kibre batmış bir gemi enkazına dönüyor. O kibir gemisini ortadan kaldıracak olan ise vicdanı olan, insana itibar eden, müttefiki Allah ve denizler olandır.

19 yaşında bir delikanlıyı öldürürken dahi alay eden, “One minute!” diyerek intikam alan ipini koparmışlık karşısında, kızım bir gemide olsa, o geminin rotası Gazze olsa ve yükleri de çocuklara misket, büyüklere metanet, dünyanın en hain ordusuna insanlıksa… Varsın o gemi kalksın limandan; tüm korkularıma inat, “zulüm âbâd olur” diyenlere inat!

 

Salih Yılmaz Adli Tıp önünde bekledi kaldı