Mustafa Kutlu’nun Ya Tahammül Ya Sefer’i 70 kuşağının hayata bakışını, karşılaştıkları problemleri ve çıkmazlarını anlatan bir dönem hikâyesidir. Dünyayı değiştirmek isteyen bir neslin, kendini bir davaya adamış ruhların serencamıdır. Dahası dünyayı değiştirmek isterken kendisi dönüşen, hayatın zaruretleriyle boğuşurken davası elinden kayıp giden bir neslin trajedisidir.
Mustafa Kutlu, kitapta 70 kuşağının ahvalini tasvir etmekle yetinmez, bu başarısızlığının sebeplerini de sorgular. Bu sorgulama iki boyutlu bir şekilde açımlanır hikayede: 70 kuşağının geriye dönüp ideallerini veya davalarını sorgulaması ve kendilerini hesaba çekmeleri. Bu katmanlı muhasebe ameliyesini katmanlı bir keder takip eder. Bu büyük hesaplaşma ruhlarda büyük yaralar açar. Ağır bir kederi yüklenmiştir Ya Tahammül Ya Sefer. Çünkü sefere cesaret edemeyenlerin ve kendisi kalamayanların hikâyesidir.
Kitap Türkiye’deki bir neslin yaşadıklarına odaklanmış olsa da Hz. Âdem’den günümüze kendini bir davaya adayan her insanın yaşaması kaçınılmaz bir çatışmaya ayna tutar: İdeallerle dünyanın realitesi arasındaki tenakuza.
Hikâyeden dikkat çeken 10 alıntı:
1. "Bizim hareketimiz mesuliyet hareketidir. Davamız hayata uymak değil, hayatımızı Hakk'a uydurmaktır...”
2. "Özgürlük, perdeleri dalgalandıra dalgalandıra içeriyi boşaltıyor.”
3. "En kutlu seferin bileti Azrail’in elinde ne yazık ki. O yüzden gittiği yere kadar tahammül. Gidemediği yerde beyaz bir gömlek kâfi.”
4. "İçinde olması gereken bir şeyin kaybından hangi mağaraların ücrasına saklandığımı, oradan hiç çıkmamak üzere kendime davalar aradığımı anlıyorum. Her şeyi tamamlayacak olan o şey. Ancak onunla varolabilirim. Irmak bir başlangıç. Bir düş. Ama bir yol ve bir yoldaş. Ne tabiat parçası, ne çiftlik hayali. Ne kaçıp gitmek, ne ekip biçmek. Sefer de içimde, tahammül de.”
5. "Cemiyetin vahşi, zehirli bitkilerle dolu, her dalında uğursuz baykuşların mânâsız telkinler yaptığı sık ağaçlı ormanlarında çetin yolculukların başlangıcı için sabahı beklemeyiniz. Sabahı beklemek öğleni, öğleni beklemek akşamı beklemek gibi bir ruh gevşekliğini doğurur.”
6. "Evet hayatın zaruretleri ayaklarımıza dolanmış zincirlerdir ve ızdıraplarımıza çeşni katarlar. Fakat bu vahşi sahayı geçmek için hiçbir zaruret kâfi bir mazeret değildir. Ruhumuzu aldatmayalım, ebedî gayeye ihanet etmiş oluruz.”
7. "Durduğumuz noktada inançlarımızın eskidiğini, yabancılaştığını hiç tecrübe etmediniz mi? En acı kayıp budur: Gerilemiş ruhların mütemadiyen tavizler vererek hayatla, zaruretle uyuşmaları...”
8. "Neslimizin nasipsizliği aradığının ne olduğunu tanıtacak bir mürşide rastlamamış oluşudur, devrimiz makine gıcırtısının ahlâk ilahilerini susturduğu devirdir"
9. "Bizim ahlakımız hörmet, hizmet ve merhamet prensiplerini kendinde birleştiren aşk ahlakıdır.”
10. "İçimizdeki aslanların yelelerini okşamaya başladığımızda kaleleri terk ettik."