Tabîb ve İslâmî edebiyâtçı Necîb el-Kiylânî, (Mısır’ın) Ğarbiyye vilâyetinin kasabalarının birinde, fakîr bir âilede dünyâya geldi. Tıb fakültesinden mezun oldu. Hemen akabinde İhvânu’l-Müslimîn Cemâ’ati’ne dâhil oldu. Bundan dolayı tutuklandı. On sene hapse mahkûm oldu. Çeşitli zindânlar arasında nakledilip durdu. Ağır işkenceye ma’rûz kalarak iki ayak sinirlerinin yara almasından sonra serbest bırakıldı.. İslâmî sorunları tedâvî eden ve İslâm halklarının trajedisine, şer, zulüm ve fesâd kuvvetlerine karşı cihâdlarına dikkat çeken romanlar yazdı. En bârizleri: ‘Azrâu Cakarta: Cakarta’nın Bakiresi2, ‘Amâlikatu’ş-Şimal: Kuzey Yıldızı3, Leyaliyyu Turkistan: Türkistan Geceleri4 ve benzeri yüz kitâb daha. Bunların birçoğu İngilizce, Türkçe, Urduca, Farsça dillerine terceme edildi.

1415 H. Senesi Şevvâli’nin beşinde vefât etti.

Bu mülâkatta yetiştiği ortam, kendini etkileyen kimseler, İslâmî edebiyâtın husûsiyetleri, eski ile yeni arasındaki çatışma hakkında, hürriyet ve ona çağıranlar ve oradan  buradan  hâtıralara dâir konuştu.

Onunla mülâkatı Üstâz Muhammed Abdu’ş-Şâfî el-Kavsî vefâtından günlerce önce kendi kasabası olan, Tantâ şehrine bağlı Şerşâbe’de gerçekleştirdi. Kuveyt’teki el-Hayriyye Dergisi’nde yayınlandı. (Aded: 61, Zu’l-Hicce, 1415 H., s. 54-55)

Ropörtajın mukaddimesinde şöyle geçiyor:

Büyük edebiyâtçı Necîb el-Kiylânî Arab-İslâm `âlemindeki İslâmî romancıların en önde gelenlerindendir. O İslâmî edebiyâtçıların bir araya gelmeleri ve haklarını korumak için bir birlik inşâsına çağıran ilk kişidir.. Onun İslâmî edebiyâtta uzun bir yolculuğu vardır.. Hayâtı boyunca def’alarca hapis ve tutuklamalara ma`rûz kaldı. Bu büyük sıkıntıların başlıca sebebi, arkasında şi`ir ve romanda yaktığı yüksek edebî ilhâm ve yaratıcılık ateşi vardır.

Arablarla birlikte Batılı çok sayıda romancı ve şâ`irlere te’sîri vardır.. Onun san’atı asâletle çağdaşlığın arasını birleştiren, yüksek seviyeli çeşitli san`atların meczedilmesinden oluşmuştur..

Tehlikeler ve ümîdlerle kuşatılmış yolculuk

S: Dr. Necîb Kiylânî.. Yetişmeniz ve yolun başlangıcı hakkında bizi aydınlatmanız mümkün mi?

C: Doğrusu.. 1931 M. Senesinde Mısır’ın el-Ğarbiyye vilâyetinin Şerşâbe kasabasında doğdum. İlk eğitimimi Kur’ân-ı Kerîm hâfızlık mektebinde alarak Kur´ân’ı hıfzettim. Sonra ilk mektebe gittim. Kasabamızdan beş kilometre uzaklıktaydı. Mektebe yayan giderdik, nâdiren de eşek sırtında giderdik. Bundan sonraki eğitimimi tıb lisansına kadar  tamâmladım. 1955 M. Senesinde tutuklandım ve aleyhime on sene hüküm verildi. Hapiste üçbuçuk sene kaldım. Bu esnâda hikâye yazmaya başladım.. Sekizden fazla roman, kısa hikâye ve muhtelif çalışmalardan dolayı devlet ödülünü kazandım. Sonra 1959 M. Senesinde Dr. Tâhâ Huseyn’den5 Hikâye Cem’iyeti altın madalya hediyesi kazandım. Daha sonra,  roman dalında 1960 M. senesinde San’at ve Edebiyâtı Himâye Yüksek Meclisi’nden ödül aldım.

1960 M. Senesinde ikinci kez nezarete alındım, bir buçuk sene civârında içeride kaldım. Sonra doktor olarak çalışmak için 1968 M. senesinde Kuveyt ve Arab Emîrlikleri devletine gittim. Bu vazîfeye geçen sene son verdim.. Evliyim, üç erkek, bir de kızım var.. el-Hamdu li’llâh.

Vicdân Sâhibi Muhammed İkbâl

S: Dr. Kiylânî.. İslâmî Edebiyât’taki uzun yolculuğunuz esnâsında te’sîrinde kaldığınız edebiyâtçılar kimdir?

C: Hepimizin hayâtında aklımızı ve vicdânımızı şekillendirebilen insânlar vardır. Ben de fikrime ve aklıma hâkim olduğum yolun başından i`tibâren kahramânımı seçebildim. O, yanında kaybettiğim hedefimi bulduğum şâ`ir, filozof, `allâme Muhammed İkbâl’dir. O İslâm için ve İslâm’a göre yaşayan bir adamdı. Şi`irî ve neşrî âlemi içerisinde nazarî ve tatbîkî fikirlerinin çoğunu sundu. Evvelâ onun muhteşem şi`ir dîvânı “Darbu’l-Kelâm”ı6 okudum. Sözleri aklımı ve vicdânımı ele geçirdi. Onun birçok şi`iri sanki benim söylemek istediklerimi izhar ediyordu. Fakat zihnimde tereddüt ve dağınıklık vardı. Dâhi İkbâl geldi ve olabilecek en güzel şekilde ve olabilecek en derin fikirle zihnimi şekillendirerek nizâma soktu.

İkbâl’in şi`irlerini okumalarım esnâsında onun san`at hakkındaki bakış açısını anlamak için çabaladım. Gördüm ki, O, müsbet hareket ve yapıcı amel olarak isimlendirdiği rûhu kuvvetlendiren bir san`ata merhaba diyordu. Bundan sonra Arab dilinde İkbâl hakkında yazılmış her şeyi araştırmaya başladım. Bundan önce İkbâl’i nasıl da tanımadığıma hayret ettim?! Bunun için derdal İkbâl’i Arab çocukları arasında tanıtmak için geniş/kapsamlı çalışmalar hazırlamaya başladım. Bundan dolayı Terbiye ve Ta`lîm Bakanlığı’ndan ödül kazandım. Yine bu sebeble, bundan sonra Ebû Zabî’deki Pakistân Sefâreti’nden 1977 M. senesinde İkbâl’in Yüzüncü Yılı Anısı’na Başkan Diyâu’l-Hakk’tan7 altın madalya aldım.

el-Hamdu li’llâh ben İkbâl’in yazdıkları arasından, bugün “İslâmî Edebiyât” olarak isimlendirdiğimiz şeyler çerçevesinde birçok renk almaya muvaffak oldum.

Yine, İkbâl gibi bir şâ`ir filozof olmasa da Şevkî8 de hoşuma gider. Onun şi`irini ondan istifâde ederek çalıştım ve onun hakkında bir kitâb te´lîf ettim.

Hikâyeye gelince, daha çok Rus yazar Dostoyevski’nin te´sîrinde kaldım. Çünki inanıyorum ki, ‘san`at açısından’ bugüne kadar ki en büyük roman yazarıdır. Tevfîk el- Hakîm9 ve Ahmed Bâkesîr10 ve diğerlerini okumaktan da büyük mutluluk duydum.

İslâmî edebiyât zarûrettir

S: Size göre, İslâmî Edebiyât isimlendirmesini mümkin kılan esâs kâ`ideler ve umûmî hatlar nedir?

C: Bereket versin ki, İslâm, bizi kendisiyle ilzâm olunacak, çevresinde dönmemiz gerekecek, resmiyetini/modelini terk edemeyeceğimiz muayyen bir san`at şekliyle sınırlandırmamıştır. İslâm, ancak san`atçının dilediği şekli alabileceği muhtevâyı veya fikri tahdîd eder…

İslâm, kendi dışındaki beşerî felsefelerden farklıdır. Kimi felsefelere göre, insân tabî`atında şerlidir, hayâtta asıl olan yalan, nifâk ve korkaklıktır. Kimi felsefelere göjre de san`at hadd-ı zâtında gâyedir. Herhangi bir hedefe ulaşma vesîlesi değildir. Onların tezin “san`at için san`at”tır.

Oysa Müslümân san`atçının hayâta dâîr kapsamlı bir anlayışı vardır. Onun îmânına göre san`at büyük bir gâyeye ulaşma vesîlesidir. Doğrusu o vesîle hayır, Hakk ve sevgi rûhuyla dolu bir `vicdân´ oluşturmaktır.

İslâmî san`at sadece hayır, sevgi ve fazîlete dâir misâllerden numûneler seçmez. Aksine hayırlısı ve şerlisinden, yükseğinden ve alçağından değişik numûnelerii sunar. San`atsal hareketsizlik ve nefsî çatışma ise, kişilikte bulunan renklerden biri olan büyük tedirginlik/endîşeye yol açan coşkulu aslî bir çabadır. İslâm, tenbelliğe, menfîliğe ve enâniyete boyun eğmeyi, râzı olmayı harâm kılar.. İşte büyük san`at budur..

Edebiyât `âlemi ve İslâm san`atı geniş ve ferâhtır; mitolojik, târîhî ve yaşanan çağın tecrübelerinin tümünü kapsar. Doğu ve Batı yönlerinde dolaşır. Mahallî ve evrensel tecrübeleri ortaya çıkarır, umûmen insânın mes´eleleri ile hassâten değişik bölgelerde yaşan Müslümânların mes´elelerini birbirine bağlar.

Eski ile yeni arasındaki savaş

S: Burada birbiriyle savaşan iki fırka var, birisi bizi geri bırakan sebebi edebiyât ve san`atta kadîm şekillere sarılmak olarak görüyor.. Diğer fırka, her yeniliği şeytânın amelinden bir pislik olarak görüyor.. Sizin görüşünüz nedir?

C: San`atçı veya edîb çağının elem ve ümîdlerinin aynasıdır. Bizim çağdaş evrensel eserlere (mîrasa) bakışımıza gelince, elbette hikâye ve romanlar, tiyatrolar, şi`ir dîvânları, sinema filmleri, san`atsal tablolar ve diğerlerine dâir devâsa bir birikim buluyoruz. Bunların hepsi günâh baskısı, çözülme, öfke ve aldırışsızlık altında inlemek, tahrîb ve yıkımı cinnet derecesinde istemeyi ifâde etmek, hüküm süren hayât şekline karşı haykırışı reddetmektir. Ancak bizim Arab Âlemi, Batı’ırı zahmetini çektiği hallerin, vehimlerin ve  sapmaların  altında zebun olmamıştır..

Mütefekkirlerimizin ve edîblerimizin Batı’nın türettiklerini tervîc etmelerini, arkasındakini zihninde tartmaksızın onlara uyum göstermelerini görmem beni çok üzmektedir.. Edebiyâtımızın vazifesi, mîrâsımızla, gerçekliğimizle irtibat kurmak, emel ve elemlerimizi dile getirmek, kaynak olarak ebedî rûhî değerlerimizi almaktır. Tevfîk el-  Hakîm, büyük edebiyâtçılarımızı, mütefekkirlerimizi ve yazarlarımızı tuzağına  düşüren  Batılı vehimlerin ağından kurtulabilmiştir.

Ondan önce gelen ‘Bâkesîr´ de bu sahada gerçekten ma`kûl bir edibtir. Bu da, ithal ürünlerin ardına düşmenin dâima bir adım önde olmayacağına dâir, bize başka bir delîl vermektedir..

Bu pencereleri ve kapıları kapatacağız, darlık ve ta`assub ufkunda kabuğuna çekilmiş çekilmiş salyangoz olacağız ma`nâsına gelmemektedir. Bilakis, asâletimizi, bizi ayırd eden şeyleri kaybetmeksizin, ebedî değerlerimize sarılarak, dâimâ yeni tecrübelerin hepsini  almaya hazır olmamız gerekir.

Hürriyet ve mes´uliyet

S: Üstâdımız.. Burada kimi diyor ki: Edebiyât ve san`at sâbitelere başkaldırır, hürriyet ise, yaratıcılığın en mühim şartlarındandır.

Hürriyeti sınırlamayı zorunlu görüyor musunuz.. Bu mes´elede İslâmî Edebiyât’ın konumu nedir?

C: Fikir hürriyetinin, yükseltilen mücerred sloganlar veya insânların yapmacık tavırlarla konuştukları boş kelimeler olmadığını bilmemiz gerekir. Ancak onun gerçek, yaşayan, dokunulabilen, insânların görerek tatbîk edebildikleri amelî bir yol olması gerekir. Şübhesiz ki hürriyetler kânun ve vesîkalarda yer alan mücerred metînler değildir. O ancak etkisi olan bir uygulama, îcâd ve yaratıcılık için kuvvetli bir muharriktir..

Hakîkatte bizim medeniyetimiz, fikir hürriyetini kalıcı, yüksek sâbit dayanaklar üzerine binâ etmiştir. Bu da insânî ma`rifetin çeşitli dallarında üstün seçkin güzide zirveleri ortaya çıkarmıştır.

Hürriyet çığırtkanları!

Başkaldırı ve hürriyet çığırtkanları ise, bunların hepsi zavallıların, şaşkınların ona karşı dikkatli  olacakları  ‘bid`at’  mesâbesindedir. Ki  ona  felsefe ismini veriyorlar.  O ancak bütün `akâid  mes´ûliyetlerinden  âzâd olmayı  ve bütün  değerlerden  kurtulmayı simgeliyor.. Garîb olan ise, bu sloganları tervîc edenler onu ‘tavır’ olarak isimlendiriyorlar.. Ba`zen de cevher olarak ta`bir ettikleri vucûdiyyeye (egzistansiyalizme) çağırıyorlar. Böylece hürriyetin kâ`ide ve asıllarını zâyi` etmeye çabalıyorlar!! Avrupa’daki bu ‘fikrî bid`at’ kabûl edilemez. Lâkin Şark’ta ise, paramparça şaşkın bir köleliği devşirip tervîc ediyorlar, onu yeni bir dîn olarak ediniyorlar, tehlikenin ve zorunlu bir yok oluşun içine düşüyorlar.. Bu `akâidî, fikrî bir yıkımdır.

İslâmî edebiyâtçı sorumludur. Çünki o bir `akîde ve fikir adamıdır. Hareket ve amel adamıdır. `Akîdesi yolunda her şeyi basît görür, hayât ve ölüm, korku ve mâddî kayıp hesâbıyla kavgayı ölçü almaz. Ancak, ciddiyet ve cihâd ile `ameli ölçü alır. Sâfî İlâhî kaynaktan rûhuna içirdiği hak ve `adâlet ölçüsüyle ölçer. “Allâh, elbette kendisine yardım edene yardım eder. Şübhesiz Allâh, muhakkak Kaviy’dir, `Azîz’dir.” (el-Hacc: 22/40.)

Dipnotlar:

1 20 İslâm `Âlimi ve Mütefekkiri İle Son Mülâkatlar, Derleyen ve Hazırlayan: Muhammed Hayr Ramadân Yûsuf, Dâru İbn Hazm, Beyrut/Lübnan, 1426 H./2005 M., 1. Baskı., sh.: 26-32. arası; Terceme: Hikmet Akpur (Mülâkat’taki dipnotlar ve vurgular bize aittir.)

2 Cakartalı Kız ismiyle Ali Nar tarafından Türkçe’ye terceme edilmiştir. 1. Baskısı Hikmet Yayınları, 1987; 2. Baskısı Elif

Yayınları 2004, İstanbul’da yayınlanmıştır.

3 Kuzey Kahramanları ismiyle Ali Nar tarafından Türkçe’ye terceme edilmiştir. 1. Baskısı Hikmet Yayınları, 1980; 2. Baskısı Elif Yayınları, 2002 İstanbul’da yayınlanmıştır

4 Türkistan Geceleri ismiyle Necat Çavuş tarafından Türkçe’ye terceme edilmiştir. 1. Baskısı Bürde Yayınları, 1982; 2. Baskısı Özgün Yayınları, 2000, İstanbul’da yayınlanmıştır.

5 Dr. Tâhâ Huseyn (1889-1978) Mısır’lı edib ve münekkid. Vahy ve hadisle ilgili şaz görüşlerinden dolayı İslam alimleri tarafından birçok tenkid almıştır. Edebiyatın çeşitli dallarında yirmi kadar eseri vardır. Bazıları: el-Fitnetu’l-Kubrâ `Osmân, Eyyâm, eş-Şi’rul Câhilî, `Alâ Hâmişi’s-Sîrati v.s. Türkçe’ye terceme edilen eserleri: Günlerin Kitabı, Terc.: Ayşen Gür, Belge Yayınları, İstanbul 1994; Cahiliye Şiiri Üzerine, Terc.: Şaban Karataş, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2003; Hak Söz (el- Va’du’l-Hak), Terc.: Erdoğan Albayrak, Yunus Kaldırım, Rağbet Yayınları, İstanbul 2009 (Diğer terceme, Vadedilen Günler, ismiyle Kent Yayınlarından çıkmıştır

6 Darbu’l-Kelâm: Muhammed İkbal’in –r.a.- Urduca yayınlanan son şiir kitabıdır. Ali Nihad Tarlan, bu kitabı, İkbal’in diğer kitâbları olan Armağan-ı Hicâz, Gülşen-i Râz-ı Cedîd ve Bendeginâme kitaplarıya birlikte Kulluk Kitabı ismiyle Türkçe’ye terceme etmiştir: Sufi Kitap, İstanbul 2006’da yayınlanmıştır.

7 Diyâu’l-Hakk Muhammed (1924-1988, Türkçe’de Ziyau’l-Hak ismiyle bilinir. Pakistan’ın altıncı devlet başkanı. 1988’de uçağının düşürülmesiyle hayatını kaybetmiştir.

8 Ahmed Şevkî (1868-1932). Mısır’ın Mehmed Akif’i kabul edilen şairi. 1914’de İngilizler tarafından İspanya’ya sürgün gönderildi. 1920’de Mısır’a döndü. 1927’de emîru’ş-şuara unvanı verildi. Şiirleriyle beraber bazı tiyatro eserleri de vardır.

9 Tevfîk el-Hakim: 1898 yılında İskenderiye'de dünyaya geldi. Çağdaş Arab edebiyatının en önde gelen ediblerindendir. Başta tiyatro olmak üzere hikaye, makale, tenkid üzerine birçok eser vermiştir. 1987 yılında vefat etti. Eserlerinden bazıları şunlardır: Muhammed ( S.A.V.), Ehl-i-Kehf, Mesrahu’l-Müctema‘, Himâr’ul-Hakîm, Şehrâzâd, Usfûr’un Min’eş-Şark, Sultânu’z- Zalâm, Fennu’l-Edeb, Adâlet ve Fenn, A’vdetü’r-Rûh, Meclisü’l-Adl, el-Muhtâr Tefsîru’l-Kurtubi, “el-Câmi‘u li Ahkâm el- Kurân. Türkçe’ye terceme edilen eserleri: Ashab-ı Kehf, Terc: Talat Koçyiğit, Kayıhan Yayınları, İstanbul-1980; Trendeki Derviş, Terc.: Enes Harman, Yeryüzü Yayınları, İstanbul 1981; Nabi Avcı, Mavi Yayıncılık, İstanbul 1997; Asa İle Sohbetler, Elif Yayınları, İstanbul; İzis, Pınar Yayınları, İstanbul; Sanat Üzerine, Kaknüs Yayınları, İstanbul; Şeytanın Vaadi, Şule Yayınları, İstanbul;

10 Ali bin Ahmed bin Muhammed Bâkesîr el-Kindî, 1910’da Endonezya’da doğdu. 1969’da Mısır’da vefat etti. Aslen Yemen’lidir. Tevfik el-Hakim’den sonra en çok tiyatro yazan Arab edebiyatçısıdır. Bazı eserleri: Leyletu’n-Nehr, et- Tevrâtu’d-Dâi`, Avdetu’l-Firdevs, Harut ve Marut, el-Fârisu’l-Cemîl, Avdetu’l-Muştâk. Türkçe’ye terceme edilen bası eserleri: Kutsal Direniş, Terc.: Ali Nar, Beka Yayınları, İstanbul , 1992; Cihada Çağrı, Terc.: Ali Nar, Elif Yayınları, İstanbul 2002; Mısır’da Şahlanış, Kaynak Kültür Yayın.