Bu kıymetli eser, ilim ve fikir camiasının yakından tanıdığı, yarım asırdan beri akademik çalışmalarının yanı sıra kaleme aldığı eserleriyle bir nesle peygamber sevgisi aşılayan değerli ilim adamı Prof. Dr. Mehmet Yaşar Kandemir’in elinde yeniden hayat bulmuş.
1939’da Yozgat’ın İnceçayır köyünde doğan Kandemir, ilkokulu köyünde, İmam-Hatip Okulu’nu Yozgat’ta okudu. 1964 yılında İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun olan Mehmet Yaşar Kandemir, Sivas İmam-Hatip Okulu’nda üç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde hadis asistanı olmuştur. Aynı yıl Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü’ne atanan Kandemir, burada iki yıl hocalık yaptıktan sonra askere gitmiş ve daha sonra İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne tayin edilmiştir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şark Dilleri Bölümü’nde “Kâdî İyâz ve Bugyetü’r-râid fî mâ fî hadîsi Ümmi Zer’ mine’l-fevâid” adlı doktorasını tamamlayan Mehmet Yaşar Kandemir, 1982 yılında Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde yardımcı doçent, 1987’de doçent, 1991’de profesör unvanlarını almış ve 1999 yılında da emekli olmuştur.
1984 yılından beri Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’nde müellif redaktör olarak çalışmaktadır. 2005 yılından beri de Eyüp Sultan Camii kürsüsünden her Pazar günü yaptığı “Şifâ-i Şerif” dersleriyle bu kıymetli eser özgün bir şerh hüviyetini kazanmıştır. “Sevdiğini Allah için sevmek, sevmediğini Allah için sevmemek kadar, verdiğini Allah için vermek, vermediğini Allah için vermemek de kişinin mükemmel bir imana sahip olduğunu gösterir.”
Kırktan fazla âlim tarafından şerh edildi
İslâm dünyasında ve bizim ülkemizde asırlardan beri büyük ilgi gören bu kitabın kırktan fazla âlim tarafından şerh edilmesi, bazı selâtîn camilerinin vakfiyelerinde, “Şifâhânlar” tarafından okutulmasının vasiyet edilmesi, Müslümanların hayatındaki müstesna yerini göstermektedir. Tam adı “eş-Şifâ bi-ta’rîfi hukuki’l-Mustafâ” olan eser, Türk-İslâm dünyasında “Şifâ-i Şerif” adıyla şöhret bulmuştur. Yazarın İslâmî ilimlerdeki üstünlüğünü bilenler, ondan Resul-i Ekrem’in yüceliğini, O’na gösterilmesi gereken saygıyı, bu saygıda kusur edenlerin durumunu ortaya koyan ve İslâm ulemasının bu konulardaki görüşlerini bir araya getiren bir kitap yazmasını ısrarla istemiş, o da bunun üzerine hicrî 535 yılında bu eseri kaleme almaya başlamıştır.
Bu eseriyle Efendimizin (sas) Müslümanlar üzerindeki haklarını göstermiş, Müslümanların O’nu en derin duygularla sevip O’na en üstün saygıyı göstermekle mükellef olduğunu ortaya koymuştur: “Karşılaştığı kimseye ilk selamı Allah’ın Elçisi verir; musâfaha yapmak üzere ashabına elini ilk o uzatırdı. Arkadaşlarının yanında ayağını uzatıp da onların yerini daralttığı hiç görülmedi. Yanına gelene ikramda bulunur; kimi zaman onun altına hırkasını serer; kendi altındaki minderi gelen zâta verir; oturmak istemezse, oturması için ısrar ederdi.”
Kâdî İyâz, eserini kimler için yazdığını, kimleri de hiç hesaba katmadığını da dile getirmiştir. “Şifâ-i Şerîf”i Resul-i Ekrem’in peygamberliğini inkâr eden, O’nun mucizelerine dil uzatan kimseler için yazmadığını, mucizelerin varlığı ve gerçekliği konusunda bu gibi kişileri ikna etmek için deliller getirmeye ihtiyaç duymadığını ifade etmiştir. O, bu kitabını, Hz. Peygamberin (sas) davetini kabul edenler, O’nun peygamberliğini tasdik edenler, Resulullah’a besledikleri muhabbeti arttırmak isteyenler, O’nun sünnetine daha fazla sarılmak ve imanlarını kuvvetlendirmek amacında olanlar için yazdığını belirtmiştir. “Şifâ-i Şerîf”, üç cilt hâlinde başucu eseri olarak ilk defa Tahlil Yayınları tarafından istifadeye sunulmuştur. Eserde konular, önce ilgili ayetleri ve müfessirlerin bu ayetlerle ilgili açıklamalarını zikrederek başlamaktadır. Ardından konuyla ilgili hadisler verilmekte, ilk hadisi de senediyle birlikte sunmaktadır. Bu usul ile aslında bütün hadislerin senedleri bulunduğuna, fakat bahsin uzamaması için diğer hadislerin senedlerinin verilmediğine işaret edilmektedir. Daha sonrasında da tanınmış âlimlerin konulara açıklık kazandıran görüşleri yer almaktadır.
“Şifâ-i Şerîf” okumak gelenek hâline gelmiş
“Şifâ-i Şerîf”, yazıldığı tarihten itibaren İslâm dünyasında büyük ilgi görmüş, bu sebeple üzerine şerh, hâşiye, ihtisar ve muhtelif dillere tercüme şeklinde pek çok çalışma yapılmış, medreselerde öğrencilere, camilerde halka okutulmuştur. Özellikle Kuzey Afrika ülkelerinde “Şifâ-i Şerîf”e ayrı bir önem verilmiş, düşman tehlikesi veya müzmin bir hastalık korkusu hissedildiğinde “Şifâ-i Şerîf” okumak gelenek hâline gelmiştir.
Tehlike zamanında “Şifâ-i Şerîf” okuma âdeti diğer İslâm ülkelerinde de mevcut olmuştur. Nitekim Sultan Abdulhamid’in sürgünde bulunduğu günlerde, Çanakkale Savaşlarında zafer kazanılması için “Şifâ-i Şerîf” okunduğu ve bundan dolayı etrafta tarif edilemeyecek latif kokular hissedildiğini bunun da düşmanın Çanakkale’yi geçemeyeceğine işaret olduğunu belirtmiştir.
“Şifâ-i Şerîf’ tamamlandığı zaman, mel’ûn şeytanın göğsü hasedinden çatlayacak; müminin kalbi, okuduğu deliller sebebiyle büsbütün aydınlanıp içi rahatlayacak ve aklı olan herkes Peygamber Efendimizin (sas) kıymetini daha iyi anlayacak.”
Kâdî Îyaz, eseri dört bölümde kaleme almış. Birinci bölümde, Resul-i Ekrem’e üstün saygının beslenebilmesi için O’nun maddi ve manevi güzellikleri, Allah katındaki üstün yeri ve mucizeleri ele alınmaktadır. İkinci bölümde, Fahr-i Âlem Efendimize inanıp itaat etmenin, O’nu bütün gönlüyle sevmenin, kendisine salâtü selâm getirmenin gereği ortaya konulmaktadır. Üçüncü bölüm kitabın asıl konusunu teşkil etmektedir. Kâdî Îyaz, ilk iki bölümün bu bölüme giriş niteliği taşıdığını söylemektedir.
Bu bölümde Resul-i Ekrem’de bulunabilecek ve kesinlikle bulunmayacak hususlar ele alınmaktadır. Aynı zamanda Allah Teâlâ’nın Peygamber aleyhisselâmı günahlardan ve kötülüklerden koruduğu belirtilmekte, Efendimizin (sas) dünya ile ilgili hâlleri ve insan olması itibariyle yaptıkları işlenmektedir. Dördüncü bölümde ise Resul-i Ekrem’e dil uzatanlara uygulanacak ceza ve hükümler incelenmektedir.
Birinci bölüm
Yücelerden yüce Cenâb-ı Hakk’ın Resul-i Ekrem’in şan ve şerefini yüceltmesi.
1. Allah Teâla’nın sevgili Peygamberini övmesi ve O’nun Kendi katındaki üstün yerini belirtmesi,
2. Cenâb-ı Mevlâ’nın O’nu hem yaratılış hem huy güzelliği bakımından mükemmel şekilde yaratıp dini ve dünyevi erdemlerin tamamını O’na vermesi,
3. Peygamber Efendimizin (sas) Allah katındaki yüce değerini ortaya koyan ve iki cihanda O’na sunulacakolan ikramlara dair sahih ve meşhurhadislerin zikredilmesi,
4. Allah Teâlâ’nın O’nun eliyle gerçekleştirdiği mucizelerin ve O’na lütfettiği özelliklerin açıklanması.
İkinci bölüm
Resul-i Ekrem’in varlıklar üzerindeki hakları.
1. Resul-i Ekrem’e inanmanız farz, O’na itaatin ve sünnetine uymanın şart olduğu,
2. O’nu sevmenin ve O’na bütün gönlüyle bağlanmanın gerekli olduğu,
3. Emirlerine saygının, şahsına hür metin vazgeçilmez olduğu.
4. O’na salâtü selâm getirmenin hükmü, önemi ve sevabı.
Üçüncü bölüm
Bu bölüm kitabın esası ve özüdür. Daha önceki iki bölüm bu bölümün girişi mahiyetindedir. Daha sonraki bölümünde kendisine bağlı olduğu bu bölümde, okuyucuya vaad edilen şeyler gerçekleştirilmekte ve iki büyük konu ele alınmaktadır. Resul-i Ekrem’de kesinlikle bulunmayacak ve bulunabilecek hususlar, dünyevi işlerden O’na nisbet edilebilecek veya edilemeyecek konular.
1. Allah Teâlâ’nın Peygamber Efendimizi (sas) günah işlemekten koruması ve diğer dini meseleler,
2. Resul-i Ekrem’in dünya ile ilgili hâlleri ve insan olması sebebiyle yaptığı işler.
Dördündü bölüm
Bu bölümde Resul-i Ekrem’e dil uzatan veya O’nu küçük düşürmeye çalışan kimselere uygulanacak hükümler konu alınmaktadır.
1. Resul-i Ekrem’e ima yoluyla dil uzatan veya O’nu açıkça küçümsemeye kalkışan kimsenin durumu,
2. Resul-i Ekrem’e kin besleyen, zarar veren, O’nu küçük düşüren kimsenin durumu ile böylelerine verilecek ceza, onlardan tövbe etmelerinin istenmesi, bu durumda onların cenaze namazlarının kılınıp kılınmayacağı, onların Müslümanlara, Müslümanların onlara mirasçı olup olamayacağı konuları. Dördüncü bölümün bu iki kısmına üçüncü bir kısım daha eklenmiş. Bu kısımda Allah’a, Peygamberlerine, meleklerine ve kitaplarına, Resul-i Ekrem’in ailesine ve ashâbına hakaret edenlerin durumu ele alınmış. Bu son kısımda beş yer almakta, böylece bütün bölümleriyle ve kısımlarıyla kitap tamamlanmış olmakta.
Bu eser sayesinde her karışıklık silinip gidecek, zan ve tahmine dayanan iddialar açığa kavuşacak, müminlerin kalbindeki cehalet hastalığı yok olacak…
Müslümanların gönlündeki müstesna eser: Şifâ-i Şerîf”, “Kitabın Ortası dergisi, Nisan 2019, sayı 25.