Beyoğlu Anadolu İmam-Hatip Lisesi öğrencileri, Altınoluk Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve köşe yazarı Ahmet Taşgetiren Beyefendi ile buluştu. Etkinlikte öğrenciler adeta soru sorma yarışına girdi, toplantı uzadıkça uzadı. Fakat kimsede sıkılma belirtisi yoktu…

Ahmet Taşgetiren, kendisinin ilahiyat mezunu olduğunu, tasavvufla ilgilendiğini söyledi. “Buna rağmen neden siyasi yazılar yazıyorsunuz?” sorusuna; “Din ile siyaset ayrılmaz bir bütündür. Hatta siyasete dinin yön vermesi en gerekli olan şeydir. Zira siyasetçiler memleketin geleciğini belirleyen şahıslardır. Dini bir yönlendirmesi olmayan siyasetçi sizce ne yapar?” diyerek güzel bir cevap verdi.

Toplantının ilerleyen dakikalarında eğitimden bahis açıldı. Ahmet Taşgetiren, öncelikle kendi eğitim hayatını hatırlayarak şunları söyledi: “Ben Maraş’ta okurken, Nuri Ağabey (Pakdil) bizlerle konuşur, sohbet ederdi. Kitap okumayı bana o sevdirmişti. Kitap okumak sizin için bu yıllarda yapılabilecek en faydalı işlerdendir. Fakat yelpazeyi geniş tutmalısınız. ‘Ben yalnızca deneme okurum, yalnızca falan yazarı okurum’ dememelisiniz. Müslüman, özgül ağırlığını artırmalıdır. Müslüman, kendisini donanımlı hale getirecek her türlü işi yapmak için çabalamalıdır.”

“Bana bir can daha emanet edildi…”

Ahmet Taşgetiren'e “Türkiye’de tekke-zaviyelerin kapatılması ve tarikatların cemaate dönüşmesi ve bir mürşide intisap etmenin önemi” ile ilgili bir soru da soruldu. Soruyu önemli bulduğunu belirten Taşgetiren, şöyle devam etti konuşmasına: “Öncelikle mürşid ve mürid kelimelerini açıklayalım. Mürşid; irşad eden, yani insanlara yol gösteren anlamına gelir. Mürid ise; isteyen, yani mürşide bağlanarak onun talebesi olmaya gayret eden manasına gelir. Eskiden, tarikatlar daha yaygın iken, İstanbul’da birçok şeyh efendiler var iken, mürşidler kapısına mürid olmak için gelenler için istihareye yatarlar, eğer uygunsa yanlarına alırlar, değilse, ‘Falan yerde bir Ahmed Efendi vardır, senin kısmetin oradadır,’ diyerek o zatın yanına gönderirlermiş. Eski şeyh efendiler yanlarına gelenlere, ‘Tarikatımın nüfusu arttı, güçlendik’ şeklinde değil, ‘Bana bir can daha emanet edildi…’ gözüyle bakarlarmış. Bu yüzden tarikatlar arasında kavgalar, güç mücadeleleri olmazmış; tarikatlar sayesinde ortak olarak insanlara katkı sağlanırmış. Şimdiki cemaat anlayışındaki en temel sıkıntılardan biri bu. Cemaatler bir siyasi kimliğe bürünmemeli. ‘Biz şu kadar kişiyiz, biz bu kadar güçlüyüz!’ muhabbetlerine girilmemeli. Aksi takdirde toplumda birlik bozulur.”

Dini dergi, yalnızca namaz-abdest-oruçtan bahseden, etliye sütlüye karışmayan bir dergi olamaz!

Yazar konuşmasının devamında Türkiye’deki güçlü İslam olgusuna vurgu yaptı. Müslümanların derdiyle dertlenmemiz gerektiğini söyledi. Altınoluk Dergisi’nde bunun uğraşını yıllardır verdiklerini söyledi: “Biz dini içerikli bir dergi çıkarıyoruz. Evet, ancak dini dergi, yalnızca namaz-abdest-oruçtan bahseden, etliye sütlüye karışmayan bir dergi olamaz! Biz Altınoluk’ta, ‘Bu Topraklar İslam’ındır' diye kapak yaptık. Biz Çeçenistan’ı, Filistin’i, Bosna’yı kapağımıza taşıdık. Dini dergi demek, tüm Müslümanların savunuculuğunu, sözcülüğünü yapmak demektir.”

Özellikle tarikat-cemaat konularında aydınlatıcı bilgiler verdi Ahmet Taşgetiren. Bir mürşide neden bağlanırız, neden bağlanmayız, Müslüman nasıl davranmalı ve okuma sevgisi konusunda dikkate şayan sözler sarf etti. Konuşması hepimiz için oldukça eğiticiydi. Bir büyüğümüz olarak, anlattığı meselelerden ötürü Ahmet Taşgetiren’e teşekkür ediyoruz.

 

Fatih Alibaz Dursun yazdı