Mustafa Kara’nın Necmüddin Kübra’ya dair iki çalışması var. Birincisi 1980 yılında yapılmış. Dergâh Yayınları arasından çıkan Tasavvufi Hayat’ın ilk sayfalarında Mustafa Kara, Necmüddin Kübra’nın hayatını, yaşadığı dönemi, eserlerini ve düşüncelerini yazmış. Kitabın geri kalan sayfalarını ise Necmüddin Kübra’nın üç eseri oluşturuyor: Usûlu Aşere, Risâle İle’l-Hâim, Fevâihu’l-Cemal.
Risâle İle’l-Hâim, Usûlu Aşere’nin şerhi gibi duruyor. Üç dört sayfayı ancak bulan Usûlu Aşere’de mürit olabilmenin esasları, özet halinde anlatılır. Çeşitli zamanlarda, değişik mutasavvıflar Usûlu Aşere’ye şerh yazmışlardır. Risâle İle’l-Hâim, Usûlu Aşere’de söylenenlerin açıklanması, örneklerle anlatılması, detaylandırılması, daha açık, net hale getirilmesidir. Belki de Usûlu Aşere’den sonra şeyhten bir de bunun halka dönük, herkesin istifade edebileceği, daha açık, anlaşılır bir eser talep edilmiştir, o da Risâle İle’l-Hâim’i yazmıştır.
Bilemiyoruz. Fakat gerçekten Usûlu Aşere, Risâle İle’l-Hâim’e göre daha kapalı ve öz. Şeyh bu risalesinde söyleyip geçmiş. Teferruata girmemiş. Okuyanın anlayıp anlamayacağını çok göz önünde bulundurmamış. Risalede dile getirdiği hakikatleri herkesin anlayamayacağını, belki de anlaması gerekmediğini düşünmüş olabilir. Daha sonra bu düşüncesinden vazgeçip, risaledeki yol ve yöntemin yalnızca bir kısım insanlar tarafından değil, herkes tarafından uygulanması gerektiğine karar vermiş veya o yönde bir işaret almış da olabilir. Öyle olduğu için zaten, onun bir nevi açıklaması, detaylandırılıp tekrar gözden geçirilmesi şeklinde yazılan Risâle İle’l-Hâim ortaya çıkmış.
Mürşit karşısında mürid bir ölü gibi olsa gerektir
Risâle İle’l-Hâim daha çok Kur’an-ı Kerim’den ayetler ve değişik hadis kaynaklarından aktarılan hadislerle yazılmış. Necmüddin Kübra, eserini çok sağlam temeller üzerine bina etmiş. Birbirini destekleyen, örnekleyen, açıklayan ayetler ve hadisler ard arda diziliyor. Daha sonra da bunların açıklaması yapılıyor. Ayetlerdeki ince noktalar vurgulanıp tekrar başa dönülüyor, yani şeyhin saliklere dönük yaptığı tavsiyelere.
Risâle İle’l-Hâim’e karşılık Usûlu Aşere’de Necmüddin Kübra, neredeyse tek bir örnek, sembol, benzetme, metafor üzerinden konuyu açar ve sonunda bağlar. O da mürşit karşısında müridin bir ölü gibi olması gerektiğidir.
Biraz da bu yüzden Mustafa Kara Tasavvufi Hayat’a Usûlu Aşere’yi olduğu gibi değil, İsmail Hakkı Bursevi’nin Şerh-i Usûl-i Aşere’siyle birlikte koymuş. İsabetli bir seçim ve çalışma. Çünkü Bursevi hazretleri Usûlu Aşere’yi vahdet-i vücut açısından şerh etmiş. Bursevi müthiş bir şarih. Şerh-i Usûl-i Aşere’deki yorum gücü, postmodern “yapısökümcü”leri bile hayrete uğratacak düzeydedir.
Necmüddin Kübra’nın düşüncede ulaştığı yüksek seviye
Fevâihu’l-Cemâl ise ağır bir eser. Benzetmeler ve temsillerle, bir mutasavvıfın uğraşabileceği kavramlar aydınlatılıyor. Tabii anlayana aydınlatılıyor. Çünkü anlaşılması zor bir risale. Sanki Necmüddin Kübra, ilk iki risalesini herkesi göz önünde bulundurarak, Fevâihu’l-Cemâl’i ise ehline dönük yazmış.
Necmüddin Kübra’nın düşüncede ulaştığı yüksek seviye, konulara bakışındaki özgünlük ve incelik, ayrıntının ayrıntısını hesaba katma, muhakeme gücü, birikimini kullanmaktaki ustalık, zekasının keskinliği, ikna gücü; tüm bunlarla birlikte dile olan hakimiyeti, dilindeki şiiriyet, muhayyilesinin zenginliği, benzetmelerinin kuvveti, tahlil ve tasvir yönleri bütün etkileyicilikleriyle Fevâihu’l-Cemâl’de görülüyor.
Fevâihu’l Cemâl’i okuduktan sonra Bursevi’nin Şerh-i Usûl-i Aşere’sine tekrar dönüp bakmak çok ilginç sonuçlarla karşılaşmamızı sağlar. Necmüddin Kübra 12. yüzyılın son çeyreği ile 13. yüzyılın ilk çeyreğinde, Bursevi ise 17. yüzyılda yaşamış. Aradaki dört asırda tasavvuf düşüncesinin uğradığı değişimler fark edilebilir. Bununla birlikte, asıl değişmeyen esaslar fark edilir. Dolayısıyla tasavvuf düşüncesinde 13. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar değişmeyen ama zenginleşen ve büyüyen bir çizgiden söz edebiliriz.
Mustafa Kara’nın bir de Türkistan’ın Işığı Necmeddin-i Kübra isimli bir çalışması var. Kitap Hassa Mimarlık tarafından 2008’de yayınlanmış. Türkistan’ın Işığı’nda Necmüddin Kübra’nın hayatı, eserleri, talebeleri, yaşadığı dönem çok zengin bir fotoğraf arşiviyle birlikte sunulmuş.
Ömer Yalçınova yazdı