İstanbul’a geldim bahtım açıldı. “Taşı toprağı altın” klişesine bendeniz de katılıyorum. Ecdâdın canlı eserleri peşindeyim ben. Evet, tabii ki Süleymaniye Camii şaheserdir, bir Sultanahmet Camii de öyle. Ve daha niceleri. Fakat tekrar söylüyorum, bendeniz canlı olanından istiyorum. Konuşan ve bir şeyler anlatanından. Cümle mevcûdâtın dilinin Allah dediğine imanım var çok şükür. Fakat duymadığımın yoksunluğundan ötürü bu iman henüz yakîn mertebesinde değil.
Ecdâdın canlı eserleri dedim. Konuşsun istedim. Anlatsın istedim. Yani ruhu ve bedeni olan bir şey. Bir kitabın yalnızca bir cümlesi sâdır olsun ondan, kitabı bırakır onun yanına giderim. Kitâb’ın tefsiri insanlar istiyorum. Bu insanlarla olmak, gözlerinin değdiği yerlerde bulunmak, aynı havaya nefes verip, aynı havayı teneffüs etmek bence kitaptan daha yeğ. Ve güzel İstanbulumuzda böylesi bir sürü insan var.
“Ooo Ahmed aabiii” diyerek sağlamca bir sarılıyor ki…
İstanbul’un taşı toprağına karışmış bir değer, mücevher de biricik şairimiz, can abimiz, devrimci dervişimiz Mürsel Sönmez. Ramazan-ı şeriften önceki aylarda haftanın her pazarı yanına giderdim. Ramazan-ı şerifte mola vermiştim. Tekrardan başladım ziyaretlere. Öğleden sonraları gidiyor, akşamüstü olup kovulana kadar duruyorum yanında. O da bu zaman zarfında hem yenebilen, vücuda gıda ikramda, hem de ruh cilâsı olan muhabbet ikramında pek elibol davranıyor, sağolsun.
Bendeniz de mümkün oldukça boş gitmemeye çalışıyorum. Kimi zaman dükkânı kalabalık oluyor, kimi zaman sakin. Ama hiçbir zaman boş değil. Her hafta gitmemden hâlâ sıkılmadığını yüzünden anlıyorum. Her zaman olduğu gibi seri hareketlerle masasından fırlıyor, “ooo Ahmed aabiii” diyerek sağlamca bir sarılıyor ki... Kalbimin kalbiyle sarıldığını duyumsuyorum. İçim içine geçiyor gibi.
Bir göz açıp kapamaya Rasûl-i Zîşan Efendimizin yanına
Evvel piknik tüpünde demlenmiş bir çay içiyoruz. Malum, çay dervişin mazotudur. Mazotu alınca hayde bir nefeste saadet asrına. Bir adımda Kerbelâ’ya, Hz.Şâh-ı Şehîdân Hüseyn Efendimizle birlikte kılıç sallamaya… Bir göz açıp kapamaya Rasûl-i Zîşan Efendimizin yanına. Yalnız başına -ruhu incinmezse volta demek istiyorum- volta attığı zaman yanında sessizce adımlamaya.
Sonra ışık hızıyla bugüne. Siyaset, ekonomi, futboldan konuşmaya. Muhabbet kanatlıdır malum. İnsan muhabbet ederken dünyanın üzerinde bir yerdedir. Bir atlastan bakar gibi bakarsınız dünyaya Mürsel Ağabey’le iken.
Sohbetin en tatlı yerinde velinimetleri gelir, onlara, muhabbeti böldükleri için inceden kızarak kalkar masasından. Tabii ki kendilerine aksettirmez bunu. Geri döndüğünde “Ya hu Rasulullah çok çile çekmiş bee” der, bunu dedikten sonra ya saadet asrından bir olayı tekrar yaşatır ya da bir naat okur.
“Ehl-i Beyt-i Mustafa muhabbeti olmadan Müslüman olunmaz” der, “neden sevdirilmiyor, niçin kürsülerde hocaefendiler hâlâ otuz iki farzı anlatıyorlar” diye sorar. Ehl-i Beyt-i Mustafa’ya muhabbet besledikleri iddiasında olup, Muhammedî olmayanların çelişkisine hayret eder ve bu hayretini bendenize de onaylatır.
“Amaaan abi boşveer. Her şey esmâ-ı ilâhiyenin bir tecellisi, onlar da olacak. Bir çay daha koy içelim” der, kasvet veren bu gibi mevzular üzerinde çok durmaz. Bir türkü söyler, yeniden naif meselelere geri döner.
Tevazu libasını üzerinden attığına hiç şahit olmadım daha
Tasavvuftan bahsederken dili şiirindeki gibi yetkinleşir ve artık epey bir üst perdeden konuşmaktadır. Söyleyeceğini söyler, parantez açıp sûfî şairlerden beyitler okur. Sözünü bitirince yanındakilere “Gerçi bunlar sizce malumdur. Boşboğazlık ediyoruz işte” deyiverir. Mürsel Sönmez Ağabey’in tevazu libasını üzerinden attığına hiç şahit olmadım daha. “Size bir şey soracağım, siz bilirsiniz” diyenlere ilk olarak “Ben bilmem. Ama gene de sor.” demesi engin tevazuunun bir örneği.
Bu yazdıklarımdan haberi olduğunda epey fırçalayacaktır beni. Ama gördüğüm, şahit olduğumdan başka hiçbir şey eklemedim. Hatta birçok güzelliğini daha atlamış olabilirim yüksek ihtimalle. Demem o ki, hafta sonlarını değerlendirmek için bir kitap alıp okumanız güzel bir şey. Fakat daha güzel olanı külliyat insanlarla muhabbet. Henüz yaşarlarken fırsatı kaçırmamak lazım. Gittikçe azalıyorlar zira. Benden söylemesi…
Ahmed Sadreddin yazdı