Kitap, isminden de anlaşılacağı üzere akademik bir çalışma olduğunu hissettiriyor. İsmi kadar dikkat çekici içeriğe sahip pek kıymetli bir eserdir, el-Münafikun/ Asr-ı Saadet ve Günümüzdeki Nifak Hareketlerine Farklı Bir Yaklaşım. Bu eserin sahasında ilk olma özelliği taşıdığı düşüncesindeyim. Güzel bir araştırmaya tâbi kalınarak oluşturulmuş. Zengin bir kaynak taramasıyla okuyucunun nazarlarına sunulmuş bir kitap.
Yazar Hacı Çiçek’i sözümüzün başında hassaten tebrik etmek ve böylesi nitelikli çalışmaların devamını getirmesini, haklı olarak, istemek gerek. Adıyaman-Kahta İmam Hatip Lisesi’nde öğretmen olan Çiçek, akademisyenlerden geri kalmadığını ama akademisyenliğe de oynamadığını el-Münafikun’da açıkça ortaya koyuyor. 2008’de Çıra Yayınları’ndan çıkan bu nadide çalışma, münafıkları ve münafıklığı enine-boyuna ele alıyor ve neredeyse değinilmedik bir yön bile bırakmıyor. Kerim Kitabımızdan ve sahih sünnetten hareket edilerek beliğ bir usulle ve üslupla örülen kitabın kendisini okutucu özelliği var. Sözkonusu bu özelliğin, yazarın samimiliğinden mi yoksa konunun inceliğinden mi kaynaklandığını, ancak kitabı bitirince anlıyorsunuz.
Tarihimizde nam salmış münafıkları da tanıyoruz kitapta
Eser, beş bölümden oluşuyor. “Nifak ve Münafık Kelimelerinin Mahiyeti” isimli 1. bölümde, nifak ve münafık kavramları tanıtılmaya çalışılmış. Bu, isabetli bir giriş olmuş. Zira evlere nasıl ki kapıdan giriliyorsa, kitaplarda da mevzubahis edilen kuramların evvela tanımı ve tanıtımı yapılır, yapılmalıdır.
“Nifakın Çıkış Zamanı ve Münafıkların Özellikleri” isimli 2. bölümde, on üç başlıkta münafıkları münafık yapan kilometre taşları(!) ele alınmış ve gerekli izahlar yapılmış. Özellikle de münafıkların yalancı ve riyakâr olmaları dikkat çekiyor; onları tanımanın hiç de zor olmadığı fikrini doğuruyor okuyanda.
“Münafıkların Savaş ve Seferlerde Takındıkları Tavırlar” isimli 3. Bölümde münafıkların, en hayati durumlarda, yani ölüm-kalım vakalarından birisi olan savaşlarda ne kadar küstah, ne kadar dönek ve fitneci oldukları sunulmuş. Bilhassa İfk Hadisesi’nde içimizi sızlatan fitne ve iftira, onların ne menem bir tıynete sahip olduklarını gözler önüne seriyor. Öyle bir fitne ve iftira ateşi tutuşturuluyor ki, Allah’ın Rasulü (selamların en güzeli ona) tertemiz eşinden şüphe duyar hale geliyor. Eğer malum ayetler inzal olmasaydı olay aklanmayacaktı ve iffetül âlâ olan Aişe Validemiz hüzün ve sıkıntıdan kendini yiyip bitirecekti. Salih ve saliha kullarını emansız bırakmayan Rabbul alemîn’e hamdü senalar olsun.
“Münafıkların Sayısı, Tanınmış Bazı Münafıklar ve Onlara Karşı Rasulullah’ın Tutumu” isimli 4. bölümde, meşhur münafıkların tanıtımı ayrı bir nitelik katıyor esere. Tarihimizde nam salmış münafıkları tanırken garip hislere kapılıyorsunuz. Ne ilginçtir ki, münafıklar gizli saklı olurlar; kimsecikler onları kolay kolay seçemez/tanıyamaz/bilemez. Ama bunlar, bizzat topluma teşhir edilmiş, açıkça kim ve ne oldukları müşahede edilmiştir. Hele elebaşları Abdullah ibni Selul; siyer aşinalığı olanlar onu iyi bilir! Kötü ve kötülük namına, bir şekilde, her yerde eli olan ve fitne-nifak mekanizmasının kontrol merkezi olma özelliğini taşıyor üzerinde bu adam(!). Öylesi olmazlıkları, aymazlıkları ve huysuzlukları benliğinde barındırıyor ki, hiç kimsenin harcı olamaz o kadar kişiliksizliği kaldırmak ve koruyup kollamak.
Münafıkları nasıl tanırız?
Bu 4. bölümde Mescid Kuşu sanıyla bize kadar gelen Salebe ibni Hatıb’ın akıbeti, mümin olan bir yüreğe sızı veriyor. Aynı sona düşebilmenin endişesi sarıyor içinizi. Ve onun nihayetiyle sizi sınamaması için dua ediyorsunuz Rabbinize. Yazarın Salebe olayıyla ilgili şu değinisine hak vermemek elde değil. Salebe olayının, duyarlı her Müslüman’ın hafızasında yirmi dört saat canlı tutulması gereken bir uçurum olduğuna dikkat çekiyor Hacı Çiçek. Böyle olayların, ilk etapta masumane niyetlerle başladığını, dikkatli davranılmadığında da bu anaforun, kişiyi alıp yuttuğunu ifade ediyor.
Salebe olayından alınması gereken dersin şunlar olacağının altını çiziyor Çiçek: Müslüman, Allah ve Rasulüne kayıtsız-şartsız teslim olmalıdır. Müslüman, İslam’ın hükümleri karşısında, gereksiz yere beyin jimnastiği yaparak diskalifiye olmamalıdır. Allah ve Rasulünün buyruklarına aykırı davranıp foyamız meydana çıktıktan sonra dövünmenin, feveran etmenin ne anlamı kalır ki? Bunlar çok önemli değini ve uyarılardır. Yazarımıza sözün hemen burasında, unutmadan, şükranlarımızı sunmak durumundayız.
“Nifak Psikolojisi, Münafıkları Tanıma Yolları, Münafıkların Ahretteki Konumları ve Günümüzde Nifak” isimli 5. ve son bölümde, mevzunun sosyolojik ve psikolojik değerlendirilmesi yapılmış. Münafıkların psikolojisini iyi bilmek gerekir ki, onlar hakkıyla bilinip anlaşılıp tanınabilsin. Bu son bölüm, kitabın ana temasını oluşturuyor. Birçok psikologdan alıntılar yapılarak kaleme alınmış olan bu bölümde, nifaka ve münafıklığa giden yolları iyi kavrayıp sakınmanın fikri veriliyor okuyucuya yazar tarafından.
Günümüzdeki nifak tohumlarına ve nifak toplumlarına değinmeyi de unutmayan yazar; Hasan el Bennaların, Seyyid Kutupların, M. Bakır Sadrların, Fethi Şikakilerin, Şeyh Ahmet Yasinlerin, Abdulaziz Rantisilerin ve daha birçok mücahit Müslümanın, münafıkların işbirliği sonucu şehit edildiklerini hatırlarımıza getiriyor. Yazarımız, şimdiye/ bugünümüze daha çok ağırlık verseymiş, kitabın tesirinin mahiyeti daha geniş olurmuş. Zira biz bugündeyiz ve bugünden sorumluyuz. Bugünlerin düşman karakterlilerini tanıyıp onlara karşı tavır takınmamız icap ediyor. Ancak buna rağmen kitabın etki alanı azımsanacak türden değil.
Üslubu kitabı okutturuyor
Kanaatimizce, kitabı farklı kılan bir özellik olarak ‘yazarımızın rahat dili’ göze çarpıyor. Halkın yoğunluklu olarak kullandığı deyimlere çokça yer vermesi dikkatimizden kaçmadı ve dolayısıyla da takdirimizi aldı. Misal vermek gerekirse; ibni Selulü anlatan bölümde, onun için kullandığı sözler-deyimler ilginçtir: “Bu adam mayası bozuk, şeytana külahını/pabucunu ters giydiren, çok af edersiniz anasının ipliğini pazarda satabilecek kadar sopsuz, ar damarı çatlak birisi olmanın yanı sıra; tavşan yürekli ve sözünün eri olmayan yalancı bir pehlivandı. Serveti, ‘Yağ yiyen köpek, tüyünden belli olur’ misali, hep gayr-ı meşru yollardan elde edilen servetti. İşin başında laf kalabalığı yapar, ağzından bal akar, ama bıçak kemiğe dayanınca, dut yemiş bülbüle döner, sus pus olurdu.”
Yine, başka bir önde giden münafıklardan olan Cad ibni Kays’ı takdim ederken şunları söyler yazar: “Bu münafık da, tıpkı diğer münafıklar gibi, nalıncı keseri gibi hep kendine yontardı. Velhasıl, tuz-ekmek hakkı bilmez, vefasız, dünyaperest bir adamdı.” Bana çok sade ve yalın bir dil olarak yansıyan bu üslup, başkalarınca nasıl değerlendirilir bilmiyorum ama yazar bu dilinden taviz vermemelidir. Yeni çalışmalarında bu tarzını aktif bir vaziyette kullanmalıdır.
Eserden fazlaca yararlandığımı söylemek isterim. Hassaten konularla ayetlerin ve sahih hadislerin birleştirilmesi, ayet ve sahih hadisleri daha iyi anlamamıza ve kavramamıza vesile oldu. Evvelinde, belki çokça okuduğumuz ayetlerdi kitapta sunulan ayetler. Fakat olaylar örgüsünün hemen akabinde verilmesi kavrayış gücümüzü pekiştirdi. Mesela, “bunun üzerine Allah şu ayetleri indirdi.” ifadesi çok yerde geçmektedir. Şu halde yazarımıza ne kadar teşekkür etsek azdır. Şunu anlamış oluyoruz ki, ayetlerin sebeb-i nüzulü çok önem arz etmektedir. Yazar bunun önemini kavramış olmalı ki, çalışmasında bu metodu konuşturmuş sıkça.
Alanında önemli bir yere sahip olan bu esere teveccüh edilmesi istirhamındayım. Kitabı okuduktan sonra şöyle düşünmemek elde değil; günümüzde bir insan niye münafık olsun ya da niye münafıklık yapsın? Çünkü sakınacağı/çekineceği Müslümanca bir kuvvet mekanizması yok. Herkes istediği melaneti, istediği şekilde ve ortamda işleyebiliyor. Ona, İslam adına bir kişinin müdahale etme yetkisi var mı bugünki gidişat içerisinde? Tabi ki yok! Ama öyle ya, huylu huyundan vazgeçmez ki! Köklü bir şahsiyetsizliktir münafıklık ve elbette birileri bir şekilde bunun müdavimliğini yapacaktır, yapma bedbahtlığına düşecektir.
Ezcümle, Rabbimiz cümle nifak sözlerinden, işlerinden ve nifak ehlinden bizleri ırak eylesin. Hakiki ve öz Müslüman olmamızı nasip eylesin. Tüm nifak ve fitne odaklarına karşı feraset, basiret ve teyakkuz hali versin. Amin.
Fatih Pala yazdı