“Gülerken, ağlarken, yaşarken, yaşanırken, özlerken, özlenirken Diyanet Radyo, severken, sevinirken, beklerken, beklenirken ve siz bizi dinlerken…”
Radyonun açtığı kapıdan gülümseyen ayet
“İman edip salih amel işleyenlere cennetteki meyvelerden biri rızık olarak her sunulduğunda, ‘bu daha önce de bize rızık olarak verilendir’ derler. O kendilerine, benzer şekilde verilmiştir” (Bakara,25)
Hani bazen yediğimiz bir yemeği daha evvelinden tatmış olduğumuz için, yani bize tanıdık geldiği için, özlediğimiz için ve belki de bize hatırlattıkları için severiz. Bilmediğimize karşı biraz daha temkinli oluruz da bildiklerimize itimat eder ve güveniriz genellikle.
Bir radyodan bahis açmak için söze ayet ile başlamak kimilerine göre gereksiz hatta abartılı gelebilir. Fakat Ramazan ile birlikte yayına başlayan Diyanet Radyo’yu, dinlemeye başladığım ilk dakikalardan itibaren kendime inanılmaz derecede yakın hissettim. Bir yerlerden gözüm, yani kulağım ısırdı bu tınıyı. Ve yukarıdaki ayet düştü dilime… Tanıdığım, daha önce dinlediğim, bildiğim ben de izi olan, güvendiğim sesleri tekrar dinleyebilmek bana huzur verdi.
Aşina olduğumuz sesler Diyanet Radyo’da
İlkin Mustafa Cihad’ın sesi geldi kulağıma ve okuduğu anlamlı fragmanlar… Onu ne kadar dinlersek dinleyelim her defasında sanki yeni duyuyormuşçasına parmaklarımız radyonun sesini yükseltmeye hazırlanıyor. Meğer radyonun genel yayın yönetmeni de kendisiymiş ki bu haber bizi daha çok sevindirdi. “Radyo emin ellerde” diye düşündük. Sonra tanıtımlarda, bant tiyatrolarında sık sık Nisan Kumru’nun sesini duyunca “şükür, bu sesin kıymetini bilen bir radyo çıktı” diye düşündük. Özlediğimiz ve ilgiyle dinlediğimiz bant tiyatroları da işin erbabına yani Nisan Kumru’ya emanet. Çocuklar bile merakla bant tiyatrosu saatini bekler oldular.
Mustafa Demirci’nin Lisanı Hal programı da eskimeyen eskilerden, dinlemekle doyulmayan programlardan. İbrahim Sadri’den dinlediğimiz, onun sesi ile daha bir güzelleşen şiirler… Ve tüm bu güzelliklerin yanında Diyanet Radyo’yu diğer radyolardan özel kılabilecek bir ayrıcalığı var ki küçük evet küçücük, sadece bir dakika süren ve gün boyu aralıklarla tekrar edilen “Mevlana İdris’le Bir Dakika” isimli bölüm. Günlük işlerimizi yetiştirme hengâmesi ile boğuşurken bizleri bedenen ve ruhen dinlenmeye, sakinliğe yani yavaşlamaya davet ediyor manidar ve kalbimize tesir eden cümleleriyle. Bir radyo dinleyicisi olarak sesini unutamadıklarımızdan ve kulaklarımızın aşina olduğu seslerden Mustafa Aygül’ü ve Ahmet Cihad Sancar’ı da yine Diyanet Radyo’da dinleyebiliyor olmak bize iyi geliyor. Elbette en güzel ilahiler ve ezgiler eşliğinde…
Mademki bizi dinliyorsunuz…
Hazır “biz de sizi dinliyoruz” diyen bir radyo bulmuşken birkaç talebimizi de belirtmeden geçmeyelim. Ezgiler, özellikle de uzun senelerdir dinleyegeldiğimiz, dilimizden ve gönlümüzden düşürmediğimiz ezgilerimizi radyomuzda daha çok dinlemek isteriz. Ve hatta bu ezgilerin yorumcularının hazırladığı programlar bile yapılsa ne güzel olur. Dinleyicileriyle buluşturulabilseler. Mesela Taner Yüncüoğlu ile Hakan Aykut’un geçmişte böyle bir radyo programları vardı dinlemek için sabırsızlıkla beklediğimiz. Aykut Kuşkaya’nın da güzel bir programı vardı bir zamanlar hatırımda kalan… Abdülbaki Kömür’ün, Ahmet Mercan’ın sesinden yine şiirler dinlediğimiz bir program da olsa hiç fena olmaz hani. Sesini özlediğimiz radyocularımızdan biri de Mehmet Davut Göksu ve yine programlarını severek dinlediğimiz Zeki Bulduk ilk aklıma gelenler.
İnşallah Diyanet Radyo da bazı radyolarımızın düştüğü “herkese hitap etme” gafletine düşmez. Memlekette zaten “herkes”in dinleyebildiği bol miktarda radyo bangır bangır yayın yapıyor. Mesele hakiki manada, seçici ve iman sahibi dinleyicilerin ihtiyacına cevap verebilmek.
F.Kebire Gündüz Karaaslan pencereden önce radyosunu açanlar için yazdı