Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı

Rahmetli Genel Başkan’ı ilk kez 1990 yılında Ankara’daki  SOGEV’de gördüm. SOGEV (Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı), 12 Eylül darbesi ile hapishaneye alınan ülkücülerin geride kalan ailelerine yardım etmek maksadıyla kurulmuş bir sivil örgütlenme idi. 1990 yılında bir grup Gazi Eğitimli olarak Muhsin Başkan’ın sohbetini dinlemek için oradaydık.

Ben daha evvel dergilerdeki yazılarından, başka metinlerde ona yönelik göndermelerden ve ‘80 öncesi zaman dilimine ilişkin kişisel bilgilenmelerimden dolayı kendisinden ve asıl önemlisi temsil ettiği ülkücü anlayıştan haberdardım. 30-40 kişi kadar Anadolu’nun hemen her tarafından kopup gelmiş çocuklara Başkan o gün, dinî içeriği yüksek bir konuşma yaptı. Sorularımızı cevapladı. Böylelikle benim Muhsin Yazıcıoğlu öyküm de fiilen başlamış oldu. Yani her ne kadar (merkez -ortodoks organizmadan ayrılmadan önce de) ülkücü yapı içerisinde bulunmamıza rağmen, onun etrafında şekillenen ve bu topraklardaki medeniyet kodlarına çok daha yakın “yerli” ve apayrı bir ülkücülük kavrayışı söz konusu idi. Sonrası zaten malum…

Ben üniversitede ilk kopanlardan biriydim. Zaten fiilî olmayan bir kopukluğu içimde her zaman taşımıştım. Başkan ana gövdeden ayrılınca hiç tereddüt etmeden ve sanki yıllardan beri bu anı beklercesine çoğu Anadolu genci gibi ben de kendimi onun yanında buldum. Tabi müzik çalışmalarımdan dolayı daha farklı bir ilişki gelişti süreç içerisinde. Partinin ve gençlik örgütlenmesinin konserlerine çıktım uzun yıllar. Hareketin yayın organı olan Gündüz gazetesinde yazdım bir süre. Ve daha burada anlatılamayacak başkaca şeyler…

Muhsin Başkan, içerisinde benim de bulunduğum binlerce genci, hercai maceralara savrulmaktan alıkoydu

Muhsin Yazıcıoğlu KülliyatıO’nda şekil bulan ve İslam merkezli tanımlamalarla kendisini yapılandırmaya çalışıp, sistem ile hesaplaşmaya, statükonun inşa edildiği paradigmayı yıkıcı şekilde eleştirmeye yönelen söylemlerine hayrandım açıkçası. İçerisinde biçimlendiğim dünya perspektifinde Başkan’ın kurguladığı ve merkezî-ortodoks ülkücülük anlayışından giderek kopan söylemler, oraya buraya savrulan bir denizde sığındığım korunaklı bir liman gibiydi. Muhsin Başkan, temsil ettiği ve İslami kaygılarla çerçevesi çizilen ülkücülük anlayışı ile, içerisinde benim de bulunduğum binlerce genci, hercai maceralara savrulmaktan alıkoydu. Bizi bir anlamda “kuru cihangirlik” davasına doğru akmaya başlayan süreçten çekip almış, vicdanlarımızın sağlam zeminler üzerine oturacağı korunaklı bir yere, Kitab’a çağırmıştır.

Kendisinin de etkin bir rol aldığı 70’li yıllar üzerine çok şeyler yazıldı kuşkusuz. Başkan gazete, dergi ve televizyonlara yansıyan söyleşilerinde bu döneme ilişkin hesaplaşmasını yapmış ve her şeyden öte, 90’larda BBP ile şekillendirdiği siyasal yaşamında tek başına büyük cesaret örnekleri göstererek darbeci birimlere karşı demokrat ve sivil bir duruş inşa etmiştir. Kendisini ülkücü olarak tanımlayan ama 28 Şubat günlerinde sus-pus olanlar ile arasındaki farkı bariz bir şekilde netleştirdi aslında. “Siyasetçiyim” diye ortalarda dolaşıp, postal gördüğü zaman esas duruşa geçip tekmil veren adamların çok olduğu zamanlarda rahmetli Muhsin Başkan’ın halktan, vicdandan, sivillikten, adaletten yana tavrını unutmak mümkün değil.Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı

Önümüzdeki ay Granada Kitap yayınlarından çıkacak olan “Yüzleşmenin Kişisel Tarihi / Mito-politik Söylemden Ağıdı Yakılmamış Çocuklara” isimli kitabımda rahmetli Genel Başkan ile ilgili maddede çok detaylı olarak anlatıyorum bütün bunları… 70’lerin ikinci yarısında yoğun İslamî ve anti-emperyalist söylemlerle çıkan ve kendisinin de yönetimlerinde aktif biçimde bulunduğu Nizam-ı Âlem, Hasret ve Genç Arkadaş gibi dergilerdeki yazılarından Mamak’ta gördüğü işkencelere, BBP’yi kurarken deklare ettiği ve siyasal tarihimizde bir örneği olmayan Pasif İtaatsizlik Eylem Planı’ndan 28 Şubat ve çok daha yakın zamanlara kadar -bizatihi tanık olduğum durumlar da dahil- birçok olayı çözümleyici bir zihin ile anlatmaya çalıştım.

Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı ile büyük bir iş başarıldı

Yüzleşmenin Kişisel Tarihi’ni yazarken kendi bireysel arşivimin dışında zaman zaman önemli bir kaynak olarak başvurduğum ve ülkücü hareket üzerine Türkiye’deki en önemli arşive sahip yazar Hakkı Öznur’un 6 ciltlik Ülkücü Hareket kitabından çok yararlandığımı söylemeliyim. Gerçi ben kitabımda bütünüyle bir ülkücülük ve yakın dönem eleştirisi yapmaya çalıştıysam da Öznur’un tarihe bir kayıt olarak geçirdiği bilgiler gerçekten çok mühim.

Hakkı ÖznurÖznur, birlikte kurdukları BBP’de, vefatına kadar beraber çalıştıkları Muhsin Başkan ile ilgili çok önemli bir kitap yayınladı bir süre evvel. Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı ismini taşıyan ve toplam 3 cilt olup, Genel Başkan’ın 70’lerdeki gazete ve dergilerde kalmış makale ve söyleşileri dahil, günümüze kadar basında yer alan bütün sözlerini, parti ve meclis konuşmalarını, şiirlerini (ki çoğunu Mamak’ta iken yazmıştır) bir araya getirerek inanılmaz bir iş başardı Öznur. Akçağ Yayınları’nın bastığı bu külliyat 1645 sayfa… İnanılmaz bir birikim.

70’lerden 2000’lere kadar uzanan aralıkta Türkiye’nin siyasal tarihine de kapı aralıyor

70’lerdeki yayınların dışında, 90’ların önemli dergilerinden Yeni Zemin’de, Hasan Celal Güzel’in çıkardığı Yeni Türkiye’de, Vahdet’teki yazıları, İktibas’tan, İslam, Cuma, Altınoluk, Yeryüzü, Taraf (90’lardaki dergi), İzlenim, Feyz, İslami Düşünce gibi yine o yılların unutulmaz yayın organlarına verdiği söyleşilere kadar birçok metnin bir araya toplanması gerçekten müthiş bir çalışkanlık. Dolayısı ile Hakkı Öznur bir anlamda salt Muhsin Başkan’a ait yazılı malzemeleri bir araya getirmiyor, 70’lerden 2000’lere kadar uzanan aralıkta Türkiye’nin siyasal tarihine de kapı aralıyor. 3 ciltlik külliyat bu bakımdan da çok değerli bence.Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı

Bu kitaptan evvel ben de Başkan ile ilgili kendi kıvamında bir arşiv tutuyordum. 70’lerdeki çok önemli bazı  dergileri yıllarca arayarak elde etmiş, oradaki başyazılarını, basın bildirilerini, söyleşilerini okumuştum. 90’lardaki materyalleri ise zaten sürece dâhil birisi olarak yakından takip ettim. Yani Gözyaşı dergisi, Bizim Dergah dergisi başta olmak üzere BBP öncesi zaman dilimine ait o aralığın ürettiği fotoğrafa sahibim.

Başkan’ın Mamak Askeri Cezaevi’nde iken yazdığı şiirlerin bir araya getirildiği ve 2007’de Liva Yayınlarınca basılan Dikeni Gül Eylemek isimli kitap ve yine 70’lerden itibaren yakın çalışma arkadaşlarından olan Erol Dok’un derlediği Yeni Bir Dünya İçin Yeni Bir Türkiye (Yazı ve söyleşilerinin derlenmesinden oluşuyor) isimli kitap önemli bir kaynaktı. Ayrıca kurultay konuşmalarını içeren yayınları da eklemek mümkün. Hakkı Öznur’un çalışması bütün bu ayrı ayrı kaynakların hepsini bir araya getiriyor, çoğunu artık bulamayacağımız eski dergilerdeki yazılı materyalleri tarihe tanıklık etmesi için önümüze koyuyor.

Selçuk Küpçük