Merhum Muhammed Hamidullah’ın İslam Peygamberi başa olmak üzere Siyer’le ilgili bütün kitaplarını okudum. Sadece teliflerini değil; hakkında Türkçe yazılmış şahitlikleri de takip etme imkanımız oldu. Şahitler onu okullarda ve konferans salonlarında dinleyerek ondan ilim tahsil ettikleri gibi şahsiyeti ile ilgili gözlemlerde de bulunmuşlardı. Evinde onu ağırlamışlar da vardı aralarında.
Şahitlerin ifadeleri ile Hoca’nın portresi şöyle çiziliyor:
“Dünyada bir garip yolcu gibi idi. Az yer, az uyur, az konuşurdu. Tartışmaktan hep uzak dururdu. Tevazu sahibi idi. Nazikti. Temizdi. Zaman bilincine sahipti. Ümmet bilinci vardı. İlim için ilim değil, hayat için ilim yapmıştı. Öğrenmekten ve öğretmekten başka bir amacı yoktu. Tetkikleri, her eserinin yeni baskısını geliştirmek suretiyle bir ilim adamının nasıl çalışması gerektiğini öğretti. İslam’ın bir ekonomi, kültür, askeri sistem olduğunu, bir devlet nizamı ve bir hayat tarzı teklif ettiğini, teklif etmekle kalmayıp icra ettiğini bilen ve bildiren bir mübelliğ idi. Eserlerinden telif ücreti almazdı. Malı mülkü yoktu.”
Kitaplarını okuduktan ve onu yakından tanıyanları dinledikten sonra içimde bir ukde oluştu. Acaba bizim de adımız Muhammed Hamidullah ismi ile yan yana anılabilir mi? Buna imkan var mı?
Hamdolsun Rabbim bize böyle bir fırsat verdi. Çünkü Hamidullah Hoca’nın Konferanslar adlı eserini yayımlamak bize nasip oldu.
Hikayesi şöyledir: