Bir gönül çağrısı sloganıyla yayın hayatına başlayan Erkam Radyo, güzel bir paneller dizisine başladı. "İnsanlık İçin Hayırlı Ümmet" serlevhalı panel hafta sonu Konya'da icra edildi. Kalabalık bir katılımla icra edilen panelin sunuculuğunu Selahaddin Kocaarslan yaptı.
Daha sonra Ahmet Taşgetiren, salonu duygu yoğunluğuna gark eden bir girişle konuşmasına başladı. İlk uyarısı şu cümledeydi: "Sizi buraya hoşça vakit geçiresiniz diye çağırmadık. Bir paneldeyiz. Amacımız, sizin duygu dünyanızı coşturmak ve fiiliyata geçecek bilgiler kazandırmak. İnsanlık ve dünya için hayırlar yaptıracak bilgileri vermek isteriz."
Ahmet Taşgetiren daha sonra bu programın sebebini arz sadedinde şu cümlelerle devam etti: "Allah iyiliğe çağıran bir ümmet olmamızı ister. Hayra çağıran, şerre engel olan bir ümmet... Ümmet kelimesi, 'ümm' kelimesinden türer. Yani İslam, bir tür ana toplum oluşturur. Ana şefkatine sahip, ana gibi herkesi kucaklayan bir topluluk. Meşhur müfessir Elmalılı merhum, bunu öncü topluluk, önder grup diye tanımlar. Hayra çağırmak üzere oluşmuş bir topluluk... Hayır nedir? Hayır; iyiliklerin tümüdür. Hem tüm iyilikler, hem de tüm mahlûka iyilik.
Niçin geldik?
Bu çağrıyı 14 asır sonrasında tekrar duyurmak için geldiklerini ifade eden Taşgetiren şöyle devam etti: “14 asır öncesinde beklenildiği gibi… Ümmetin tüm coğrafyasında beklendiği gibi… Bu çağrı bir ihtiyaca binaendir. 1994 yılında dünya ve İslam'ın gündemini konuştuk. O gün 'Dünya, İslam'ı çağırıyor.' demiştik. Bu gün gene çağırıyor. Her yer buna muhtaç. Sadece İslam toprakları değil, tüm dünya bu kutlu muştuya hasret.
Bu emanet, Rasulullah'ın omuzlarına verilmiş emanettir. Bunu kim taşıyacak? Bunu taşıma özelliğinde, kucaklayan ve kuşatan ümmet kim? Nerede bu ümmet? Rasulullah'ı bekliyoruz. Arif Nihat Asya 'Gel!' diyor. Bizimle gelmeyecekse kiminle gelecek? Filistin'e, Suriye'ye, Irak'a nasıl gelecek?”
Tam da burada Ahmet Taşgetiren, kendine has duygusal ve kalbe işleyen üslubuyla şu reçeteyi verdi: “Bizim toplumumuzda, başı daralan, kendisine yetişecek bir yardım bulamayan 'Ümmet-i Muhammed yok mu?' diye bağırır. Ümmet-i Muhammed'i kimler beklemiyor ki? Bu toplantılarda kendimizi derleyip toparlamak zorundayız. Buraları, bu notları evinize taşıyın. İşinize, topluma taşıyın. Büyük dünyaya taşıyın. Obama'ya, Putin'e taşıyın. Muhammedî çağrıya onların da ihtiyacı var. 'İslam ol kurtul' çağrısı onlara da ulaşmalı.
Bu kutlu ümmet tüm insanlık için bir modeldir
Daha sonra söz alan Abdullah Sert ise, yumuşak üslubuyla, Kur'an-ı Kerim’deki ümmet kavramına değindi. Ümmet için şu çarpıcı tespitlerde bulundu: “Allah insana iki büyük ikram bahşetmiştir. Birisi insan olmak, diğeri ise, Habib'i vasıtasıyla Kuran'a muhatap kılmaktır. Allah bizleri 'Müslümanlar' olarak isimlendirdi. Bu isim önemlidir. Alt isimler - kimlikler yerine, verilen ve önemsenmesi gereken bir isimlendirmedir bu. Ümmet ikiye ayrılır. Ümmet-i davet ve ümmet-i icabet... Avrupa'sı, Afrika'sıyla tüm muhatap kesim ümmettir. Ama bu daveti kabul edenler, ümmet-i icabettir. Bunların alameti hayır olmalarıdır.
Muhammed ümmeti deyince;
A- Hayırlı olmaları anlaşılır. En hayırlı ümmettir. Her yerleri ve her işleri hayırdır. Hayır, bir yüreğe ulaşmaktır. Gözyaşını silmektir. Ağlayan bir yüzü güldürebilmektir. Hz. Peygamber, (AS) sabah namazından sonra, ashabına hangi hayırları işlediklerini sorar, hem yapanı kontrol eder ve müjdeler, hem de onlara hedef tayin ederdi. Zira her akşam bir ölüm, sabah yeniden bir hayat vardır. Bu hayırlarda herkes gücünün ölçüsünde yarışmalıdır.
B- Hayrın merkezinde vasat bir ümmettir. Onlar, kuvvetin merkezindedir. Hayra alet olacak her nevi güç ve kuvvete maliktir. Hayırlar yapabilecek, hayra kullanılacak her nevi maddi manevi gücün sahibidir. Tam da güzelliklerin ortasındadır.
C- Şahit bir ümmettir. Bütün olayları gören, bilen ve bu konuda karar verebilen veya karar sürecine etken olandır. Ümmetin ve Müslüman bireyin sözü öyle olmalıdır ki; O’nun üzerine kimse söz söylememeli. “O dediyse doğrudur” düsturu gerek.
O, hayır ve bereket ümmetidir. Ümmet-i Muhammed'den şer çıkmaz. Ya hayır vardır ki, karşılığını görür. Zerre miktarı bile olsa. Ya da şer olur. Onun da karşılığı vardır. İslam herkes için hayırlı olmasını ister Müslümanın. Sadece kendine hayırlı değil. Tüm insanlık için. Hatta hayvanat ve nebatat da dâhil...”
Muhterem Abdullah Sert son bölümde İslam toplumunun nasıl bir model ve rehber olacağını şöyle açıkladı: “Bu kutlu ümmet tüm insanlık için bir modeldir. Onlar size bakıp karar verecek. Peygamber, bu ümmete önder ve model olmalı, bu ümmet de insanlık için model olmalı. Tüm insanlık, bundan önce olduğu gibi, medeniyet ve güzelliği İslam ümmetinden öğrenmeli.
Siz sıratı müstakim üzere olursanız, halk da sizin arkanızdan gelir. Zira kalplerin fethi, beldelerin fethinden önce gelir. Ecdat zorlamadı. Güzel kalpler, güzellikleri taşıdı. Herkes de buna hayran kaldı.
Rahmetli hocam Mahir İz, bu konuda şöyle derdi: 'Müslümanlıkta kusur yoktur. Kusur varsa, o da Müslümanlarındır.' Rabbimiz buyurur ki, 'Siz bir tek ümmetsiniz. Bense sizin Rabbinizim.' Allah, bizi tek ve beraber bir ümmet olarak tanıtıyor ve böyle olmamızı istiyor.
Medeniyet ayrıntıdır. Gereksiz ayrıntı sayılabilecek konularda bile nezaket ve zarafet gerekir. İncelik ve ince bir duyarlılığı mecbur kılar. İslam, 14 asır boyunca çok ince ve zarif bir medeniyet inşa etti. Osmanlıda 35.000 vakıf senedi var. Hepsi de Müslüman’ın yufka yüreğini gösterir. Kuşlara, kuş evi yapan bir medeniyettir bu.”
Abdullah Sert, Allah’ın ve tüm mahlûkatın, bu İslam ümmetini beklediğini ifade etti. Dünyada akan kan ve gözyaşına, ancak böyle derman bulunabileceğini belirtip, ümitleri taze tutmak gerektiğini beyan ederek konuşmasını bitirdi.
Duymuş, doymuş ve yeniden dolmuş olarak salondan ayrıldık.
Haşim Akın yazdı