Şair Muammer Yavaş yönetiminde çıkan Kertenkele edebiyat ve düşünce dergisinin 29. sayısı (Kasım-Aralık 2014) çıktı. Kertenkele senede ancak üç sayı çıkabilen bir dergi. Dergi çıkarmanın kolay bir iş olmadığını biliyoruz. Zorluklarıyla birlikte on beş seneye yaklaşan yayın hayatını dikkate aldığımızda edebiyatımızın istikrarlı dergilerinden biridir diyebiliriz rahatlıkla Kertenkele dergisi için. On beş senedir yayın hayatında var olmasının en önemli sebebi şüphesiz edebiyat ve düşünce ortamına söyleyecek bir sözünün olmasıdır.

Dergi, bu sayısıyla sayfa sayısı bakımından biraz daha ferahlamış görünüyor. Son birkaç sayıdır bunun işaretlerini alıyorduk. Böyle daha iyi olmuş gibi. Derginin ön kapakta bir fotoğrafla çıktığını takipçileri bilir. Yavaş, içinden geçilen sürece göre fotoğraf seçmeyi biliyor. Kobani çatışmaları ve sonrasında güney sınırımızda çıkan hadiseleri dikkate aldığımızda fotoğrafın ne demek istediği daha iyi anlaşılıyor. Kapakta Kabe’yi görüyoruz. Bu fotoğraf Müslümana “kardeşliğini hatırla” derken, kafire ve işbirlikçilerine dünyanın merkezinin neresi olduğunu gösteriyor.

Bu bir tanıtım haberi olmadığı için biz derginin ancak “İçsöz”üne ve Emin Gürdamur’un yazısına dikkat çekmekle yetineceğiz. “İçsöz”de iktidar, muhalefet ve istişarenin kavramsal olarak neye karşılık geldiği tartışılıyor. Tartışmanın ana fikri “Müslüman muhalifliği kabul edemez, çünkü Resulullah işe Mekke iktidarını muhalifliğe iterek başlamıştır, bu da müşavere(t) usulü ile olmuştur” biçiminde okunabilir. “İçsöz”de, muhalefet kültürünün aslında bu kavrama (müşavere) karşı olduğu belirtiliyor. Bu karşı duruş müşavereyi ortadan kaldırmakla neticelenmiştir. Aslında muhalifken müşavere tarafında görünerek fayda sağlayanlar ve gerçekte müşavere tarafındayken muhalefetin zorlaması yahut bir aldanışla muhalif görünenler istişarenin ortadan kaldırılması konusunda işbirliği etmişlerdir.

Müslümanın muhalefet etmek yerine danışmayı öne alması gerektiği açık

İktidar ve muhalefet, demokrasi kültürüne ait kavramlar. Demokrasi kültürü ise bir güç kültürüdür. Daha açık söyleyelim. Güç sahiplerinin kültürü. Daha açıkçası ise güç sahiplerinin güçsüzleri ezdiği bir kültür. İslam ise gariplerin dinidir. Yani güçsüzlerin, kimsesizlerin, yolda kalmışların. Güçsüzlüğe methiye düzdüğümüz sanılmasın. O zaman şöyle diyelim: Müslümanlar elbette zengin ve güçlü olabilirler. Güçsüzleri, kimsesizi ve yolda kalmışı kısacası zayıf düşenleri koruyup gözetmek şartıyla.

Böyle düşündüğümüzde meseleyi demokrasi kültürünün reddine kadar götürmek zor değil. Fakat yürürlükte olduğuna göre meseleyi kavramsal olarak anlamaya çalışmak şimdilik daha sağlıklı olacaktır sanıyoruz. Yukarıda ana fikrini belirttiğimiz “İçsöz” de meseleyi kavramsal olarak ortaya koymaya çalışıyor. Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe lügatine baktığımızda muhalefet kelimesi karşımıza “uygunsuzluk, aykırılık, düşmanlık” olarak çıkıyor. Müşavere ise danışma, bir iş üstünde konuşma anlamına geliyor. Bu anlamları dikkate alarak düşündüğümüz zaman Müslümanın muhalefet etmek yerine danışmayı öne alması gerektiği açık.

İçsöz”de ifade olunan “Müslüman muhalefet etmez, müşavere eder ve Müslüman olmayan tarafı muhalefete zorlar” düşüncesine katılıyoruz. Günümüze kadar kimse çıkıp da açıkça Müslüman olmadığını beyan etmedi bu ülkede. Fakat İslam'ın özel hayata hapsedilmesi yönünde her tedbir de alındı. Durumu böyle anladığımız zaman “İçsöz”ün muhalefet edenlerden kastı rahatlıkla anlaşılıyor. Biz de açıktan söylemeyelim. Onlar hep muhalefetteydiler demekle yetinelim.

Bitirirken Emin Gürdamur’un yazısından da söz edelim. Gürdamur, bildiğimiz kadarıyla bir dergide ilk defa bir yazısını yayımlıyor. Yazmaya devam ederse, ki bizce bu yazısıyla bu sorumluluğu almış oluyor, kendisinden iyi yazılar okuyabileceğimizin işaretleri az değil. Bizi isyanımızı sürdürmeye davet ediyor ilgili yazısında. Kafir medeniyetten gelen her şeye ateş püskürüyor. Tanıdık ve sevdiğimiz türden bir öfkeye sahip kalemi. Yazısını etkili kılan da bu. İsyan etmeye neden devam etmeliyiz sorusunun cevabını veriyor yazısında. İsyanımızı kaybedersek imkanlarımızı da kaybetmiş oluruz demiş oluyor bir bakıma. Gürdamur, dolu bir müktesebatla giriyor edebiyat ve düşünce ortamına.

 

Sadık Koç yazdı