Şifâu’s-Sâil Li-Tehzîbi’l-Mesâil, büyük Müslüman âlim İbn Haldun’un Tasavvufun Mahiyeti ismiyle anılan ve kendi tabiriyle tasavvufa dışarıdan bakarak tasavvufun temellerini anlattığı bir kitap. Yazarın Mukaddime eserini de tercüme eden Süleyman Uludağ’ın önsözü ile birlikte, esere giriş yapmadan eser hakkında detaylı bilgi almak mümkün. Uludağ’ın çalışmasının ilk baskısı 1977’de Dergâh Yayınları tarafından basılmış. 1984 ve 1998 yılında aynı yayınevi eseri tekrar okuyucuları ile buluşturmuş.
Sunuş ve giriş yazıları eser hakkında malumat verirken bu eserin geçmişte çok fazla bilinmemesinin nedenlerinden bahsediyor. Uludağ’a göre bir dönem Mukaddime bile unutulmaya yüz tutmuşken bu eserin de zaman içinde çok bilinmemesi normal.
Şifâu’s-Sâil’in İbn Haldun’a aidiyeti konusundaki belirsizlikleri anlatmakla başlayan Süleyman Uludağ, bunun sebebinin Mukaddime’nin tasavvuf ilmi, rüya, gayb, harflerin esrarı gibi bölümlerinin bu eserde yazılan fikirlerle tam uyuşması ile birlikte Mukaddime’de özellikle tasavvuf ilmini genel çerçevesi ile anlattığını fakat bu eserde daha detaylara inilmesinden kaynaklandığını söylüyor. Dikkat edildiğinde İbn Haldun’un bu eserinin üslup bakımından daha derinlere indiğini fark ediyoruz. Süleyman Uludağ, İbn Haldun’un İbn Arabî hakkındaki fikirlerini yorumlayarak başlıyor kitabın sunuşuna. Özellikle Vahdet-i Vücud hususunun yanlış anlaşılmaması ve insanların İbn Arabî algısındaki pürüzleri kaldırmaya yönelik açıklamaları, bu eseri okumadan önce Uludağ’ın giriş yazısını gözden geçirmemiz gerektirdiğini hissettiriyor.
Bir tarafta ilim varken bunun yanında kalbe yönelmenin gerekliliği üzerinde durmuşlar
İbn Haldun’a böyle bir eser yazdırmaya vesile olan hadiselerin en başında “marifet”, “hakikat” adı verilen tasavvufî bilgileri tahsil etmek ve sufiyâne bir hayat sürmek için yol gösteren bir şeyhe tâbi olmak şartı var mıdır sorusu gelir. Endülüs Müslümanları tarafından hararetle tartışılmaya açılan bu konuyu İbn Haldun, bu işin mahiyetini aramak ve temelleri sorgulamakla incelemeye başlamıştır. Kur’ân’dan gelen ders ile Peygamber Efendimiz Aleyhisselatüvesselam’ın ilmi aktarma ve öğretme metodlarını inceleyerek sahabe ve tabiin dönemindeki uygulamaların ne durumda olduklarını anlatmakla işe başlamış.
Ona göre Peygamber Efendimiz Aleyhisselatüvesselam’ın dünyadan ayrılmasından sonra ortaya çıkan karışıklıklarda sufiler, olayların fıkhî ve maddi boyutlarının yanında manevi boyutlarının perdelenmeye başladığını fark etmişler. Ve bir tarafta ilim varken bunun yanında kalbe yönelmenin gerekliliği üzerinde durmuşlar. İbn Haldun, “sufi” ve “tasavvuf” kelimelerinin epistemolojik açıdan doğal olarak o zamanlarda kullanılan kelimeler olmadığından bahsediyor ve bunun, zaman içinde tarihte meydana gelen hadiseleri anlamak maksadıyla, sonradan gelen insanların koydukları isimler olduğunu söylüyor. İbn Haldun’a göre Kur’ân’dan alınan ilim ile tasavvuf şeriatsiz olmaz. Şeriate ve İslam kanunlarına uymayan yollar ise tasavvufî açıdan problemlidir.
Mücahadede şeyhe ihtiyaç şart mıdır?
Bundan yola çıkarak Şifâu’s-Sâil tercümesinin üç ana bölümden oluştuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Birinci bölümde eserin tahlili ve tasavvufî görüşleri anlatılırken, ikinci bölümde Şifâu’s-Sâil tercümesi, tasavvufun mahiyeti anlatılmakta. Üçüncü bölümde ise tasavvuf ilmine dair Mukaddime’de geçen ilgili bahisler analiz ediliyor.
Ana bölüm olarak kabul edebileceğimiz ikinci bölümde ruh, nefs, akıl, kalp, ilim, marifet, saadet, takva, keşf, mücahede, istikamet, hakikat gibi kavramların ıstılahî manaları derinlemesine inceleniyor. Takva, İstikamet, Keşf Mücahedesi olarak üçe ayrılan bölümler kitabın da merkezini oluşturuyor. Son bölümde ise “mücahedede şeyhe ihtiyaç şart mıdır” konusu detaylıca anlatılıyor.
Tüm bu bilgiler göz önüne alındığında modern bir asırda dünyaya gelmiş olan bizlerin, bulanmış zihinlerimizin, perdelenmiş gözlerimizin, unutmaya yüz tutmuş kalplerimizin gelenekten gelen bu kaynakların ışığında olayların, durumların mahiyetinin detaylı bir şekilde incelenmesine muhtaç olduğunu düşünüyorum. Tasavvufun aslında ne olduğunu anlamak isteyenler için Süleyman Uludağ’ın desteği ve tercümesiyle tekrar bize kazandırılmış olan Şifâu’s-Sâil Li-Tehzîbi’l-Mesâil, okunulması ve üzerinde düşünülmesi gereken iyi bir kaynak.
Bekir Arslan tavsiye etti