Özgürlük adına 19. yüzyılda Batı’da doğmuş olan modernizm, aslında bir bağlanma mı? Demokratik bir devlet çatısı altında toplanmayı bağlılık görmeyen modern insan, aynı zamanda bireyselleşme ile özgürleşiyor mu?

Birey mümkün olduğunca kısıtlanmamalıdır!

“Modern zamanlarda, insanın özsaygılı ve özerk bir varlık olduğu genel kabul görmektedir. O halde insan mümkün olduğunca kendi haline bırakılmalıdır. Bundan başka, bireyin kendi yolunu kendisi bulabilecek kadar yetenek ve güç sahibi olduğu da egemen bir düşüncedir. O halde birey mümkün olduğunca kısıtlanmamalıdır.” Modernleşmenin paradoksları kitabından alınan bu alıntıda bahsedilen modern insan, bağımsız kimliğini koruma ve özerk olmanın peşindedir. Aynı zamanda modern insan, geleneklerden uzak ve aklına güvenen insan tipidir. Yani kendi yolunu yaratma ve o yolda ilerleme kabiliyeti vardır. Herhangi bir geleneğe tabii olmayı giderek reddetmektedir. Akılcı olmayan her şey reddedilmeye müsaittir. Duyguların ve çevrenin sesine pek kulak vermezler. Kendilerine kapalı bir ağ yaratırlar. Bu ağ içinde özerk dolaşma isteği vardır.

Hane sayısındaki azalışlar, aileden kopuk yaşama isteği…

Modern toplumlarda ilişki kopuk, bireyselleşme hakimdir. Her birey kendine özgüdür. Kısıtlanmak istemezler. Değer yargıları düşüktür. Ahlaki bir denetim de oluşmamıştır ve modern insan böyle bir denetimi kabul etmemektedir. İnsanlar toplumsal kimliklerinden giderek uzaklaşmaktadır. Günümüzdeki hane sayısındaki artış ve aileden kopuk yaşama isteği buna örnek olarak verilebilir. Gerek Türk gerek dünya dizilerinde ve filmlerinde de bu durum çarpıcı olarak yer almaktadır.

Tek mekanizma: İç denetim!

Modernizmin getirisi olan bireyselleşme ile beraber bencilleşme, farklılaşma gibi kavramlar ortaya çıkmış ve özel yaşam önem kazanmıştır. Bireyselleşme modern insanı özgürleşmeye sevk etse de zamanla yalnızlaşmayı ve akabinde güvensizliği doğurmuştur. Bunun neticesinde demokratik bir devlet çatısı altında toplanmak, özgürlüğe vurulan bir ket olarak görülmemiş ve güvensizlik duygusu bu şekilde aşılmıştır. Burada bahsedilen devlet, bir denetim mekanizması olmaktan ziyade hukuksal kuralları olan, insan özgürlüğünü koruyan bir kurum niteliğindedir. Tüm mekanizmaların varlığına karşı koyan modern insan, ayrıca iç denetimi savunmuştur. Bu şekilde kısıtlanmamış olup özsaygısını yitirmeyecektir.

“Paraya gitti abiciğim, paraya.”

Modernizme, Yeşilçam efsanelerinden bir örnek vermek gerekirse “Ah Müjgan Ah” filmi yerinde olacaktır. Filmde, modernizmin sebebiyet verdiği sınıf çatışması gözler önüne serilmektedir. Filmi kısaca özetlemek gerekirse; sevdiği adam fakir olduğundan annesi de sınıf atlama heyecanını uyandırdığından Müjgan, en büyük çatışmanın içinde bulur kendini. Sadri Alışık’ın “Müjgan’ın her an, her bir daim yanında olacaktım ama olmadı gitti. Nereye mi? Paraya gitti abiciğim, paraya.” sözü de aslında her şeyi açığa vuruyor.

Zaman olgusu yitiyor mu?

Modernleşme ile zaman kavramı da erimeye yüz tutmaktadır. “Plaza insanı” kavramı doğmakta ve dakik olmak, her an bir yerlere yetişmek söz konusudur. Dönüşüm kitabında da bir sabah uyandığında böceğe dönüştüğünü gören Gregor Samsa, böcek oluşunun ötesinde günlük telaşelere dalıyor, ileriye dönük planlarıyla ilgileniyor. En çok da bir yere bir şeye yetişme acelesi içinde olan modern insan tavrıyla saatle alakadar oluyor.

Arzu Neslihan Akcan