Modern dünyanın, modern düşüncenin ve modern algının Müslümanlar için kabul edilebilirliği olmadığı konusunda hemen hemen her meşrepten Müslüman hemfikir. İnsanı Allah’sızlaştırma ameliyesi diyebileceğimiz modernizm ise hayatımızın her yönüne sirayet etmiş durumda. Düşünürler ve ilim adamları kendince çözüm yolları sunmakta. Bu yönde çabaların farkındalığı artırmasını ümidindeyim.

İslâm’ın –hepsinde olmamakla beraber- çeşitli yorumlarında bu çaba gösteriliyor gibi görünmesine rağmen, bazılarının çabaları ise yeni bir modernlik ortaya çıkarıyor. Hangisinin Müslüman zihnini özgürleştireceğini kesin olarak söylemek mümkün görünmemekle beraber, İslâm’ın özüne dönme gayreti içinde olduklarını söyleyen bazı grupların yalnızca dinin hukukî kısmını ele alan görüşleriyle bu esaretten kurtulmamız ihtimali düşük.

Modern düşünceye, modern algıya, kısacası modernizme karşı etkili Müslüman zihinlerin kurtuluşu yönünde çabalar sarfeden Müslüman mütefekkirlerden biri de Seyyid Hüseyn Nasr. Benimsediği geleneksel İslâm metodunun bu çabada doğru sonuçlar verebileceğini Modern Dünyada Geleneksel İslâm adlı kitabında çeşitli başlıklar halinde sıralamış Nasr.Seyyid Hüseyin Nasr, Modern Dünyada Geleneksel İslam

Seyyid Hüseyin Nasr geleneği hangi anlamda kullanmış?

Geleneksel İslâm’ın ne olup, ne olmadığı sorusuyla başlayan Hüseyin Nasr, geleneksel İslâm tanımından âdetler ve törelerle karıştırılmış bir dini anlama yorumundan bahsetmediğini, asırlarca tasavvufî ahlakla yoğrulmuş halkın benimsediği şekilde bir dini yorumlama şekli olduğunu söylüyor. Buna göre bu yorumun liderleri evliyaullahtır. Evliyaullahın büyükleri kabul edilen zevât-ı kirâmın yaşadığı ve tavsiye ettiği şekilde dini yaşama biçimini ifade etmek için kullanılan bir isim “Gelenek”.

Gelenek, tabii seyrinde devam eden ve geçtiği her dönemin varisi olan ve o mirası içinde hazmederek yüksek bir kültür oluşturan Müslümanlıktır. Geleneksel Müslümanlığın bilim aldatmacılığı ile kainatı sömürmesi söz konusu değildir. Çünkü geleneğin eşyayı canlı, hayat sahibi olarak yorumlaması, eşyanın da kendine ait bir zikrinin olduğunu bilmesi, onu eşyaya karşı tavrında da daha dikkatli olmaya sevkeder.

Eskilerin bol yamalı eşyaları buna bir örnektir. Sürekli tamir gören malzemeler de öyle. Çünkü kullanılan eşyanın da bir hakkı olduğuna inanılır. Buna göre bir eşya, bir malzeme artık kendinden hiçbir şekilde faydalanılması mümkün olmayacak hale gelene kadar çeşitli şekillerde modifiye edilerek değerlendirilir.

Kişinin sahip olduğu şeylerin zekatı vermesinin bir şekli de onu mümkün olduğunca kullanmasıdır. Zira varlıkların en ekmeli insandır. Diğer varlıklar insanlara yakınlıkla övünür ve insanlara faydalı olabilmenin ümidini taşırlar. Eşyaya bu fırsatı vermemek de bir zulümdür. Bütün bunlardan dolayı, geleneğe bağlı bir Müslümanın ne kapitalizme, ne de modernizme pirim vermeyeceği açıktır.

Moderniteye en etkili ilaç nedir?

Diğer bir misal vermek gerekirse dervişlerin eşyayla münasebeti buna örnek olarak gösterilebilir. Onlar bir şeyi bir yerden alıp birini verirken öperek verirler ve alırken öperek alırlar. Bu, eşyadaki Allah’ın esmaına bir muhabbet ve eşyaya kendilerine hizmet etmelerinin teşekkürüdür.

Geleneğin sadece eşyaya bakışını ele alarak, modernitenin eşyayı, dolayısıyla dünyayı sömüren düşüncesine ne kadar uzak olduklarını görebiliriz. Seyyid Hüseyn Nasr, Modern Dünyada Geleneksel İslam kitabında yukarıdaki alıntılarla beraber geleneğin bir çok açıdan incelemesini ve değerlendirmesini sunuyor ve moderniteye en etkili ilacın Müslümanlığın geleneksel yorumu olduğunu söylüyor.

Modernizme ve Müslümanlığın hoşgörüsüz yorumlarına zaman zaman sert eleştiriler de getiren kitap, gelenekselci ekolün düşüncesi hakkında geniş bilgiler barındırıyor. Modernizmin açmazlarına da dikkat çekerek, zihni modernizme karşı diri tutan bir tarafı da var bu kitabın.

Modernizmin ve geleneğin yeniden bir tanımını yapan kitabın yıllarca bu konuda önümüze ışık tutacağı kanaatindeyim.

Ahmed Sadreddin yazdı