Geniş anlatıdan yoğun anlatıya hikâyeye kısa bir bakış
Hikâye, ilk insanlarla başlayan çatışmalardan neşet ettiği veçhile genellikle insanı merkeze alır. Çatışma, farklı düşünce ve özelliklere sahip olmaktan kaynaklandığı gibi hayata bakıştan dolayı da ortaya çıkar. Her durumda anlaşmazlık durumlarını ifade eder. Birbirine zıt kavram ve değerler çerçevesinde oluşur. İyi-kötü değerleri üzerinden tiplerle karakterler esasen toplumsal ayrılıkları örneklendirir. Bazen yoksul-zengin, idealist-realist figürlerin, kendi özelliklerinden dolayı karşı karşıya geldikleri de olur. Hikâye aslında başlangıçtan beri bu çatışmaların gösterilmesi, örneklenmesi, sergilenmesi ve sonuçlanmasını anlatır. Hatta bilimsel bir kavram olarak ortaya çıkan ‘hikâye’den çok daha evvel de anlatıya dayanan ve olay çevresinde geliştirilen hemen her anlatı -ki buna masal, destan, efsane de dâhildir-, insan çevresinde bir öğreti içeren metinlerdendir. Örgüsü insanla örülen bu metinlerin anlatıcısı da insandır. Çoğunlukla örneklik eğitiminin amaç olduğu bu metinlerde olay veya durumlar, bir anlatıcı-insan tarafından belli bir bakış açısıyla ayrıntıları aktarılır. Hikâyede hayat, edebi türün cirmi ve cüreti gereği, bütünlüklü değil belli bir kesitiyle ele alınır. Kişiler belli özellikleriyle gösterilir. Olaylar bir zaman dilimine ve mekâna bağlı olarak uç verir. Zaman ve mekân unsurları, hikâye edilen olayları ve kişileri doğrudan etkiler. Bu geleneksel hikâye (etme) anlayışının, modern zamanlarda anlatısal olarak kısalmasına karşın, sembol ve imgeyi yapısına eklemlemesi sayesinde anlam bakımından daha yoğun bir yapıya kavuştuğu görülmektedir. Bu durum modern zaman hikâyesini şiire yaklaştıran bir olgudur. Şiire özgü yoğunlaştırılmış anlatım tarzı artık şiirle günümüz hikâyesinin ortak kullanımına açıktır. Esasen bu genel anlamda ‘anlatı’ türlerinin tamamı için artı değerdir. Oysa bunun tam aksine şiir de günümüzde anlatıya yaklaşmış olup bu durum şiir için negatiftir.
Kavram zemininde bir bilgi şablonuna sığdırılan ilk hikâye türünde asl’olan olaydır. Okur ya da dinleyici hikâye içine sokulmaz. Yorumlamasına imkân verilmez. Asl’olan olay, hikâyede bir mantık silsilesini takip eder. Figürlerin portreleri ayrıntılı olarak çizilir. Her cümle ileti için özenle dizilir. Okur, son cümleye kadar sabretmelidir.
İkinci tür hikâye, olay anlatımına dayanmayan, figürlerin veya yaşanan bir kesitin ele alındığı hikâyelerdir. Bu hikâyelerde merak duygusuna pirim verilmez. Bir durum ve o durum karşısındaki figür betimlenir. Olay yerine günlük yaşantının bir kesiti anlatılır. Klasik hikâye planına uyulmaz. Başlangıç ve sonu için netlik yoktur. Meraka değil duygu ve hayallere; fikre değil, kişilerin yaşama şekline ve ortamlarına önem verilir. İleti ve eğitim yerine, insanın tabi hâli anlatılır.
Afrika’nın Yapayalnız Lalesi üzerine
Alman yazar Walter Benjamin’in “Anlatı(ş)ların katmanlaşmasından doğan yetkin anlatının en yakın resmini çizen, saydam katların yavaş yavaş birbiri üstüne birikmesi” şeklinde güzel bir tanımı var.
Bir metnin edebi metin oluşu, tekst (örgü) ve güç (metin olma) ile ilgilidir esasen. Oysa bir metin edebi metin olsa dahi; sanatsal bağlam içinde bir yere oturmalıdır. Oluşum aşamalarından geçmesi halinde bu gereklilik karşılanır. Bu metnin aşamaları tamamlayıp hikâye haline gelmesi için ilk gereklilik de yazarın realiteden kotardığı anlatıyı üst gerçeklik haline getirmesi olmalıdır. Bu aşamaları yazar Cafer Keklikçi, Engin Elman’ın Afrika’nın Yapayalnız Lalesi kitabı üzerine yazdığı bir yazıda belirtmiş: “Gerçeğin ‘sanat eseri’ olması, yaşanmışlığın kendine özgü üst bir atmosfer oluşturmasıyla mümkün olabilir. Atmosfer oluşturmak, dilin kullanımı ve yaşanmış ya da yaşanabilirliğin sıradanlıktan kurtarılmasıyla gerçekleşebilir. Yazar kendine özgü dil kullanımıyla biricikliğini ortaya koyarak yazdıklarını ‘eser’ haline getirir.”Afrika’nın Yapayalnız Lalesi Bir metnin edebi metin oluşu, tekst (örgü) ve güç (metin olma) ile ilgilidir esasen. Oysa bir metin edebi metin olsa dahi; sanatsal bağlam içinde bir yere oturmalıdır. Oluşum aşamalarından geçmesi halinde bu gereklilik karşılanır. Bu metnin aşamaları tamamlayıp hikâye haline gelmesi için ilk gereklilik de yazarın realiteden kotardığı anlatıyı üst gerçeklik haline getirmesi olmalıdır. Bu aşamaları yazar Cafer Keklikçi, Engin Elman’ın
Engin Elman’ın ilk kitabı olan “Afrika’nın Yapayalnız Lalesi”, on üç öyküden oluşuyor. Kitap, Hece Yayınları’ndan Ocak 2020’de çıkmış. Güzel ve sade bir kapak lale motifleriyle süslenmiş. Arka kapakta ise Engin Elman hikâyeleri ile ilgili değerlendirmeler var.
Edebiyatın, hayattan farkı hayatın sınırsız detaylarla dolu olması ve dikkatimizi nadiren bu detaylara çekmesidir.”Hikâyelerinde sıradan insanın günlük yaşamdaki gelgitleri, düşünce dünyasındaki hassasiyetleri ölçümlenerek anlatılmış. İyi bir gözlemci olduğu hikâyelerde açıkça ortada. J. Wood’un ifade ettiği üzere “hikâyeler. sade, özentiden uzak, sanatkarlık kovalamayan, zorlamayan, akıcı, etkileyici hikâyeleri; Engin Elman Kurmaca için temel bir mesele, sanatın tanımında var olan, insani üretimidir. Bu üretim, “yapaylık ve yaşanana uygunluk” ilkesini zorunlu kılar aslında. Olanı olduğu gibi/kadar yansıtmak bilginin meselesi olup sanatsal değildir. Bu gözle baktığımda gördüğüm şu:
kullandığı malzemelerin zengin bir dünya olduğunu ifadeyle şunları söylüyor: “Köyden şehre göç eden insanın bunalımıyla, modern zamanların açtığı yaralarla, mülteci sofralarının hüznüyle, metropollerin baskıladığı insanın çırpınan ruhuyla, var oluşa dair sorgulamalarla… Yeri geliyor Fuzuli’nin ardına düşüyor, Su Kasidesi’nden içimizi ferahlatacak bir beyit seçiyoruz. Yeri geliyor Tarkovsky’nin kulaklarını çınlatıyoruz.”Engin Elman, anlatının merkezinde insanın durumu-halini, arayışını tutuyor. Bu merkez esas olmak üzere, pergelin diğer ayağı; değerleri, acıları, coğrafyayı dolaşıyor. Yaşananlardan kotardığı kesitler üzerine bir makyaj gibi kendi bakışını yansıtıyor. Salih Erayabakan, yazarın
“Bir Film Karesinin Tasviri” hikâyesi dil, anlatıcı ve tip açısından oldukça ilginç. Sinema dili ve jargonunun kullanıldığı bu hikâyede, kahraman figürü bir kamera. Anlatıcı otomatik olarak ‘gözlemci’. İlerleyen aşamada anlatıcı önce yazara, yazar da kahramana dönüşüyor. Kendisi bunu “insanla kamera arasındaki çetrefilli bağ” ifadesiyle aktarıyor. Hikâye “olmak”lık açısından tam anlamıyla özgün.
“Bakır Çaydanlık” hikâyesi üzerine “acının coğrafyası” tamlamasını ilave etmek gerekiyor sanırım. Bu hikâyenin kahramanı “Zarife Nine” bir karakter. Tipiklik özelliklerini tekemmül etmiş, tipikliğin üstüne çıkmış bir figür. Kendine özgü davranış biçimi, çözüm yöntemi var. Namazın dünyayı değiştireceğine olan inancı, yeryüzünde ilahi düzeni ifsat edenlere dua ile karşıtlık… Yazarın o karakteri anlatırken gerçekliğin değişik yorumlarını dolaşması oldukça geçişken ve ilginç: “Zarife Nine’nin uzun dua merasimi bittiğinde güneş doğmak üzereydi. Kalktı. Yer yatağını topladı. Dünya haritasının üzerindeki kırmızı lekeler silindi.”
“Yere Bakma Durağı” yazının başından beri söylemek isteyip de söyleyemediğim, yeri gelmeyen şekilde tam bir durum hikâyesi. Pencerede sevdiğini görmeyi bekleyen bir adam. Bu adama dair ruh hallerini aktaran sahneler. Bu esnada sokakta olup bitenlerin ayrıntıları. Ve bu hikâyede de sinematografik bir yapı var.
“Baba” adlı hikâyede bir trajedi var aslında. Tip, babasının ölüm haberini alır ve olaylar gelişmez. Bu önemli. Çünkü hikâye teknik olarak insani bir durumu, bu durumun insanda oluşturabileceği halet-i ruhiyeyi, gel-gitleri, hatırlatabileceği başka ve sıradan insani durumları anlatıyor. “Geçen gün otobüsün ön panellerine yapışmış çırpınan kelebekleri kurtarmaya çalışan çocuğu hatırladı.” (S. 28)
“Kesik Yankı” hikâyesi, bir film sahnesini aktarıyor. Kurmacanın gerçekliği eğip bükerken tipler üzerinde oluşturduğu tahribat anlatılıyor. Erkek tipin oyun komutuyla kurmacanın gerçekliğe dönüşen yanı karşısında karaktere dönüşünü izliyor okur. Ayrıntı çok ama bir tipin durumu içselleştirerek karaktere dönüşünün hikâyesine şahit oluyoruz.
“Leyla Gazeli” hikâyesinde felsefecilerin Leyla karşısında oluşacak bakışı öngörülmüş. Modern insanın aşk arayışından bir kesit. Bu da bir durum hikâyesi.
Hülasa; kitaptaki bütün hikâyeler teknik olarak değerlendirmeye dahil olmamakla birlikte, durum hikâyesinin en güzel örneklerini günümüzde Engin Elman’ın yazdığı söylenebilir. Elbette bu cümle 2020 içinde yayınlanan ve bendenizin ulaşabildiği kitaplar bağlamında geçerlidir. Post modern anlatım yöntemleriyle çığırından çıkan modern hikâyenin rayına oturtulduğuna şahidim.
Bu kitap hakkında yazarken “öykü” kelimesini bunun için kullanmıyorum. Kullanmama gerekçemi açayım: Modern ve kısa anlatı, kabul edilebilir şekilde imge ve sembole, yoğun anlatıma yaslanarak bu niteliğe kavuşuyor. Ancak pek çok kitapta, metinler arasılık, türler arasılık hatta zamanlar arasılık (modern-post modern) gördüm. Anlatmanın şevkine (hadi şehveti demeyelim) kapılan bazı yazarların, ontolojik olarak çelişki içeren zamanlar arasılığı bile aynı zeminde buluşturan acîbeleri “modern” kelimesine sığınarak sunduğuna şahit oldum. Bu perspektiften yaklaşılınca Engin Elman hikâyeleri, naif, zarif, derdi olan hikâyeler olarak karşıma çıktı. Diğer yandan dilinin bir birikim sonucu, okuru da bilgilendirici yanı olduğunu söylemeliyim. Özellikle de sinema dili bakımından. Hatta, Kemal Tahir ve Kerim Korcan’dan sonra kimsenin kullanmadığı, “dam çavuşu, kısım çavuşu” gibi kelimelerden söz edebiliriz. Özetin özeti olarak; sağa sola zıplamayan, bunu hikâye adına arayış olarak önermeyen tertemiz, naif, zarif ve dertli küçük insanların, makul çoğunluğun hikâyelerini yazmış yazar. Zamanenin fendine uymamış. Tebrik ve takdir ettiğimi, önerdiğimi, hala okumayanların okumaları gerektiğini ifade edeyim. Zamanede bu neviden iyi bir kitaba yatırım yapan Hece Yayınları’na da okur olarak teşekkür ederim.
Ethem Erdoğan
Kaynakça:
Benjamin, W. (2018). Son Bakışta Aşk. İstanbul : Metis .
Erayabakan, S. (2020, 5 30). https://dergibi.com/afrikanin-yapayalniz-lalesi/. 02 25, 2021 tarihinde https://dergibi.com/: https://dergibi.com/afrikanin-yapayalniz-lalesi/ adresinden alındı
Harmancı, A. (2020, 7 27). http://www.sabitfikir.com/elestiri/muhafazakar-oyku-riskli-alana-giremiyor-mu. http://www.sabitfikir.com/. adresinden alınmıştır
Keklikçi, C. (2020, 12 12). Afrika'nın Yapayalnız Lalesi. Milli Gazete .
Wood, J. (2013). Kurmaca NAsıl İşler. (E. Bodur, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.