LORCA’DAN HAREKETLE “MODERN SANATLARIN KAYNAĞI İSLAMİYET’TİR” DİYEBİLİR MİYİZ?
Geçenlerde Simurg kitapevinde Federico Garcia Lorca’ın (1898-1936) “Konuşmaları”nı gördüm ve hemen kaptım. Dünyaca kabul görmüş, ve bizde olduğu gibi birçok ülkenin şairini de etkilemiştir Lorca. Çevirisini bulmuşum bu kitabın, üstünden atlar mıyım hiç. Evet, bu kitabı bekletmeden okudum. Kitaplığımda okunmayı bekleyen kitaplar vardı elbet, onlara ayıp oldu ama ne yapalım; bazen bazı kitaplar sırayı bozuyor.
Bu kitapla Lorca portresi ve yanında başka bazı kemikleşmiş fikirlerim değişti. İslamiyet’in modern sanat üzerinde etkilerinin olduğunu daha yakından gördüm, yani birinci ağızdan dinledim.
Endülüs’te kurulan İslam devleti (711-1492) Batıya medeniyet götürmüştü, bunun içerisinde tabii ki sanat da vardı. Kaynakları incelediğimizde: İbn Rüşd, İbn Bâce ve İbnü’l-Arabî gibi İslam filozoflarının, eserleri ve fikirleriyle Hıristiyanların fikir ve bilim hayatlarına asırlarca şekil verdiği bilinen bir husustur. Albert Magnus, Duns Scottus, Spinoza, Immanual Kant, Dante ve Bacon gibileri, Endülüs-İslam filozoflarından etkilenerek eser veren Avrupalı bilginlerin sadece bir kaçıdır.
Endülüs, İspanya ve Avrupa milletlerinin ihtiyacı olduğu bir zamanda bir bilim, kültür ve eğitim merkezi olarak hizmet vermişti. Avrupalı birçok öğrenci gelip Endülüs’te eğitim görmüş, hatta bazıları ülkelerinde çok iyi yerlere gelmiştir. Endülüs’te okumak Avrupalılar için bir ayrıcalıktı.
Tophaneli Cervantes!
İlginçtir, İspanyol edebiyatında pişmanlık bildiren aşk şiir tarzı ile tarihî olayların anlatıldığı şiirler, tamamen Endülüs şiirinin etkisinde oluşum ve gelişim göstermişlerdir. Sadece şiir ile değil, kelime hazinesi bakımından da Arapça’nın İspanyolca’ya etki ve katkısı büyük olmuştur. Arapça’dan İspanyolca’ya geçen kelimeler, bazı modern araştırmacılara göre İspanyolca sözlüğünün dörtte birini teşkîl etmektedir.
Bir nevi Modern romanın kurucusu sayılan Cervantes, İnebahtı savaşında Osmanlıya karşı savaşırken esir düşmüş; esirliği döneminde "Kılıç Ali Paşa Camii" (Tophane’de) yapımında çalışmıştır. Onun, bu zaman diliminde İslam kültüründen ve sanatından etkilenmemiş olması düşünülemez. Cervantes eserlerinde –özellikle de hikâyelerinde- Müslüman karakterlere yer vermesi bu etkilenmeyle ilgili. Yani Don Kişot’un yazarı Cervantes İspanya’da yalnızca Endülüs’ün kalıntılarından yararlanmamış, esirlik döneminde de Müslümanları yakından tanımış ve onlarla birlikte yaşamıştır.
Lorca: "Biz hakiki Endülüslüler!"
Şimdi Lorca’ya dönüş yapmak istiyorum: Lorca sözünü ettiğim kitabında birkaç defa “Biz hakiki Endülüslüler” diyor; yüzyıllar sonra da olsa İspanya’daki bu kültür mirasını demek ki hâlâ damarlarında hissediyor ve bunu çekinmeden söylüyor da. Çünkü o, iyi biliyor; İspanya’nın Avrupa içerisindeki kendine haslıklarında Endülüs’ün büyük bir etkisi var. Ben onların bağımsızlıkları için verdikleri mücadelede dahi İslam ruhunun etkileri olduğunu düşünüyorum.
Lorca devam ediyor: “Günümüz resminin üç büyük devrimcisini üretmiş olma şerefi biz İspanyollara düşüyor. Var olan bütün ressamların babası, Endülüslü Pablo Picasso; kübizmin teolojisini ve akademisini yaratan adam, Madridli juan Gris; ve olağan üstü şair ve ressam, Katalanya’nın oğlu Joan Miro. Üçünün de hangi ırktan geldiği belli oluyor. Picasso, dâhi Endülüslü, mucizevi buluşların, en şaşırtıcı sezgilerin adamı.” (s.126) Buraya Lorca’nın yakın arkadaşı Dali’yi de ekleyelim.
Modern sanat modernizme karşıdır!
Picasso, doğdu topraklar itibariyle perspektifi ve boyutu yoksayan minyatürle karşılaşmamış olması düşünülemez. Minyatür sanatının kübizme ilham kaynağı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Diğer yandan Picasso’nun Türk ya da Arap/Acem hat yapıtı görüp "İşte bugüne değin yapmak istediğim!" dediği de bir söylenti olarak ortalıkta dolanmakta.
Resimdeki bu atak zekâların, heykeli-şiiri ve romanı ve diğer birçok sanatı etkilediği de bir gerçek. Modernizme tepki olarak doğan modern sanat, İslamiyet’in de etkisiyle Endülüs –İspanya- topraklarında filizlenmesi bir tesadüf değildir herhalde.
Lorca hakikatleri söyleyen bir adamdı, belki de bu nedenle diktatör Franco tarafından 1936’da çok genç yaşta öldürülmüştür.
Tarık Erbaş dikkat çekti