Otoyollarda son model teknolojinin eseri arabalarımızla hız yapmıyoruz sadece. Hayatın her alanında hız limitlerinin zorlandığı, aşırı hızın kutsandığı zamanlardayız. Işık hızıyla geçiyoruz çocukluğumuzdan, ışık hızıyla hayattan… Yememiz, içmemiz, çalışmamız, düşünmemiz, dinlenmemiz, konuşmamız, susmamız, gezmemiz, oturmamız, kalkmamız… Her şey o kadar hızlı bir şekilde gerçekleşiyor ki ne yapıp ettiğimizin farkına bile varamıyoruz adeta. Durursak, hızımızı azaltırsak düşecek, kaza yapacak gibiyiz. Ya da yanıbaşımızdaki insanların bizi geçeceğinden, onların arkasında kalacağımızdan korkuyoruz. Oysaki varoluşun sırrı, hareketin maksadı sükûnettir, usul bir ritimdir. Yavaş olmaktır, sakin…
“Bu dünyadan bir defa geçeceksin” diyen Kemal Sayar, Yavaşla adlı kitabıyla yukarıda vurgulamaya çalıştığımız hızın ve hızlı yaşamanın bizi nasıl bir cehenneme sürüklediğini bütün bedihiliğiyle ortaya koyuyor. Önümüzdeki uçurumlara projeksiyon tutuyor. Hızla ve hazla gaza bastığımız ömür yolumuza uyarı levhaları koyuyor. Uyarıyor bizleri…
Kemal Sayar’ın da altını çizdiği gibi modern uygarlık insanla doğayı birbirine düşman ederek egemenliğini perçinledi. Yapay olan, teknoloji ürünü olan her şey doğallığın bozulmasını, doğal olanın yok edilmesini sağladı. Aynı zamanda varlığa ilişkin bütün ayrıcalıklarımız, aykırılıklarımız törpülendi. Dünyanın neresine gidersek gidelim herkes ve her şey aynı fabrikanın imalatı gibi. Mekanik süreçlerle birlikte duygularımız, düşüncelerimiz de mekanikleşti. Hayatın ve yaratılışın sahici, gerçek ritminin aksi bir ritmin tahakkümü altındayız. Sahici iletişim yerini sanal bir iletişime bıraktı. Konuşuyoruz ama birbirimize dokunamıyoruz, kelamın sımsıcak iklimi sarıp sarmalamıyor bizleri. Hakikate, gerçeğe, hayata of-line, sanal muhabbetlere, internet sohbet odalarına on-line…
İnsan, meslekî ve bürokratik zorlamaların derin tahakkümünde
Bir defa geldiğimiz ve göçüp gittikten sonra hiçbir şekilde geri dönüş imkânımızın olmayacağı dünyada bize verilen şansı iyi değerlendirmenin öneminden bahsediyor Kemal Sayar Yavaşla kitabında. Psikiyatri profesörü olan yazar meseleleri ve çözüm yollarını anlatırken psikolojik kavramların, tıbbi terimlerin, teoremlerin sıkıcı, boğucu havasına sokmuyor bizi. Gayet anlaşılır bir dille anlatıyor bizi bize. Gündelik hayatın içinden, her dem yaşadığımız, sürekli karşımıza çıkan şeylerden bahis açıyor. Çalışma hayatında bizi kendine esir eden başarı mitinden, teknolojik araç gereçlerin hayatımızda açtığı derin boşluklardan, erozyona uğrayan insan ilişkilerinden, hız kirliliğinden, telaş ve acelecilik cenderesinde sıkışan ruhlardan, modern yaşamın burukluklarından, kaybolan aile sıcaklığından, herkesi adeta bir büyük kaosa sürükleyen “ben tarikati”nden haber veriyor. Hızlı ritmin içinde hissedemediğimiz, belki de sıkı sıkı sarıldığımız şeylerin bizi nasıl bir bitime ve acı sona doğru koşturduğundan örnekler veriyor.
Modern zamanların çok steril, rafine, özgürlükçü, insan haklarıyla tıka basa doldurulmuş olduğu iddia edilir. Yavaşla kitabını okuyup düşündükçe bu iddiaların hiç de gerçeği yansıtmadığı görülebilir. Geçmiş zamanlara göre modern insan aslında şartların ve ortamların daha çok bağımlısı, kölesi. İnsan, meslekî ve bürokratik zorlamaların derin tahakkümünde. Cahiliye dönemindeki her türlü putun yerini modern zamanlarda kariyer, başarı, hız ve teknoloji putu almış durumda. Sayar, bu putları kırmanın imkânlarından da bahsediyor aynı zamanda. Yavaşlamak, geleneğe dönmek, doğayla hemhal olmak, tarihin ve toprağın üstünde yürümek, bir başkasıyla sohbet etmek, dedelerimizin dizinin dibine oturarak onlardan hikâyeler dinlemek… İşte bunlar modern putları devirecek baltalardan bazıları.
Yaşadığımız zamanların gürültücü, baskıcı, tek tipleştirici atmosferine rağmen sessizliğin, hayal kurmanın, düş görmenin, toprağa dokunmanın, usul usul yağan yağmurda ıslanmanın, şimdiyi yaşamanın yüceliğinden haber veriyor. Modern zamanların kafa karıştıran, gönül bulandıran işleyişine kadim bilgeliğin sakin, aşkın diliyle karşı durmanın gerekliliğini hatırlatıyor. Sanal dünyada, kablolara hapsedilmiş bir iletişim yerine çoluğumuzun çocuğumuzun elinden tutarak hayatın içinde dolaştırmaktan…
Yeniden dedelerimizin, ninelerimizin dizinin dibine çöküp hikâyeler dinlemeliyiz
Yavaşla, “Yavaş Güzeldir”, “Modern Mutsuzluk”, “Modern Zamanlarda Aile”, “Benliğin ve Toplumun Krizi” adlarıyla dört ana başlıktan oluşuyor. Bir psikiyatr ve aynı zamanda şair Kemal Sayar meseleleri kendine has üslubuyla yorumluyor.
Bir kız ve erkek çocuğu babası olarak kitabın özellikle “Modern Zamanlarda Aile” bölümü dikkatimi çekti. Şüphesiz ki modern zamanların hıza ve hazza dayalı, hakikatten kopuk, sanal ilişkilere dayalı paradigmasından en çok etkilenenler çocuklar. Kemal Bey bu bölümde bizlere çok önemli şeyler söylüyor. Burada uzun zamandır angarya bir iş olarak gösterilen ve çalışma hayatı karşısında ikinci plana itilen annelik üzerine yazılan “Anneliğe Övgü” yazısı zamanımızın aksine anneliğin kadim dönemlerdeki gibi yüceltilmesi gerektiğini vurguluyor. Anneliğin övülmesinin, çalışma hayatının annelerin ihtiyaçlarına göre düzenlenmesinin elzem olduğunu söylüyor. Annelik babalık gerçekten zor ve hassas bir süreç. Çocuklar ise daha da hassas. Ne ekersek onu biçeceğiz. Ruhen ve bedenen sağlıklı olmanın ilk şartı sağlam ve sağlıklı bir ailede yetişmeye bağlı. Çocuklarımızı ihmal etmekle onları rekabetin yollarında yarış atları gibi koşturmak parantezine almadan kalplerini, ruhlarını yok saymadan huzurun ve sükûnetin ikliminde yetiştirmeliyiz. Ellerinden tutup gezdirmeliyiz onları, oyunlar oynamalıyız. Modern zamanlar hızla büyütüyor çocuklarımızı. Hızla büyümenin trajedilerinden ve kopkoyu iletişimsizlikten korumalıyız onları. Beraber zaman geçirmeliyiz. Arabamıza, işimize özen gösterirken görmezden gelmemeliyiz o cennet kokuluları.
Yaşadığımız zamanların değersizliğine, bencil karakterine, mutsuzluğuna, sanallığına karşı evlerimizi bir kalkan yaparak büyütmeliyiz çocuklarımızı. İnsanlığı, erdemi, saygıyı, doğayı ve insanı sevmeyi öğretmeliyiz. Tabii ki önce bütün bunları bizim bilmemiz ve yapmamız gerekir. Çocuklarımızı piyasanın ifsad edici ahlaksızlığına karşı korumalıyız. Gürültünün, patırtının varlığının yanında sessizliğin olduğunu da göstermeliyiz. Uzun uzun konuşmalıyız onlarla. Kendi başaramadıklarımızla, hayal kırıklıklarımızla onların üzerinden hesaplaşmamalıyız. Ruhlarına dokunmalıyız onların. Ruhlarıyla konuşmalı…
Çocuklarımız zamanından önce cinsel kimliğe ve tüketiciliğe bürünüyor. Yalancı ihtiyaç ve bağımlılıklar esir ediyor onları. Zamanlarının büyük çoğunluğu bilgisayar ve televizyon karşısında geçiyor. Hayal güçleri ve kelime hazinesi çok kısır ve sığ. Modern algı dış dünyayı önceliyor. Dışarıyı kutsuyor. Yazarın da söylediği gibi bütün bu olumsuzluklara karşı çocuklarımıza aklı ve kalbi, sevgiyi ve zekâyı, iletişim ve sessizliği birleştirebilen bir ortam sunmalıyız. Ruhlarının iğdiş edilmesine karşı çıkmalıyız. Onları hayatın gerçeğiyle tanıştırmalıyız. Atalarını, dedelerini anlatmalıyız. Yeniden dedelerimizin, ninelerimizin dizinin dibine çöküp hikâyeler dinlemeliyiz. Cenk kitapları okumalıyız. Hayber’in kapısını kucaklayan Ali’yi, pehlivanların piri Hamza’yı, Battal Gazi’yi…
Hülasa-i kelam, Timaş Yayınları’ndan çıkan Yavaşla kitabıyla Kemal Sayar, modern zamanlarda kutsanan hızın ve ilkelerinden arınmış bir dünyanın trajedisini bizlere sunuyor. Bizleri uyarıyor. Bizi mahvetme potansiyeline sahip anlayışlara karşı dikkatimizi çekiyor. Bir direniş hattı kurmanın gerekliliğini söylüyor. Tarihe dönmenin, geleneği tanımanın, kadim bilgeliğe sırtımızı dayamanın kaçınılmazlığından bahsediyor. O’na kulak vermemiz elzemdir. “Yavaşla”mak şarttır. Yavaşla kitabını okuyarak yavaşlamak…
Muaz Ergü yazdı