Değişik kültür yapılarına sahip olan Türk toplumu, kişilerin ve olayların aksayan yanlarını görmekte ve göstermekte mahir, ünlü mizah ustaları yetiştirmiştir.

Nasreddin Hoca'ya ait olan veya ona nispet edilen fıkraların tamamına yakınında görülen en bariz özelliklerden biri de bu fıkralarda irfanî bir arka plânın olmasıdır. İrfanî bakış açısı kahkaha attırmaya değil; tebessüme yöneliktir. Bu bakış açısı, dilin bütün imkânlarından faydalanır ve en vurucu mesajları içerir. Olayların aksayan yanlarını öne çıkarırken şahsiyet yapmaz. Olayların yönü insandan topluma doğrudur. Bundan dolayıdır ki fıkralar sadece toplumu değil, fıkranın özneleri olan kişileri de otokritize eder.

Nasreddin Hoca'ya nispet edilen fıkralardaki irfanî bakış açısının esnekliği için İsmet Özel'in Zor Zamanda Konuşmak (350-368) ve Robert E. Ornstein'in Yeni Bir Psikoloji eserlerine bakılabilir.

İnsanın "birey" olarak yer aldığı sivil toplum ürünleri olan Nasreddin Hoca fıkralarındaki dizge, insandan topluma doğru gelişir ve ortaya herkesin severek anlattığı/dinlediği "fıkra"lar çıkar. Ancak bu dizge, toplumdan insana doğru evrilirse bu ürüne "fıkra" değil "hiciv" denir.

Hiciv ise esas olarak kişiyi hedef aldığı için onun sahibinin de başını "derde" sokar.

Bizim tarihimiz, hicviyle meşhur olup da başı belaya, cesedi toprağa girmiş örnekleri de verir bize: Şair Eşref ve Nef'i gibi.

Dikkat edilirse Eşref ve Nef'i'nin yoğunlaştığı söylem doğrudan topluma ait değildir; bilakis toplumu yöneten insanlara, yani ki şahsa yöneliktir. Benzer tenkitleri yumuşatarak, şahsiyet yapmadan ve işin (ironinin) içine kendini de katarak yapan Nasreddin Hoca fıkraları asırlarca yaşamakta iken ve üstelik saygı, sevgi ve hayranlıkla karşılanırken; şair Nef'i hem toprağın altına gönderilmiş hem raflarda tozlanmıştır.