Geçtiğimiz pazar günü (7 Ekim), siz yüzdesi çok büyük orana tekabül eden mesut insanlar, pazar sabahlarına özgü geleneksel uyuşukluk ritüellerinizi uygularken, akademik hedefler peşindeki bir grup insan, üniversiteler arası yabancı dil sınavına girdi. Kimi alışkanlık etti, ikiyüzellinci defa girdi, kiminin ilk denemesiydi.
Yüksek lisans, doktora vs. aracılığı ile üniversitede akademik hayata devam etmek için şart koşulan bir yabancı dil yeterlilik sınavıydı uygulanan. Yahut o tarz sınavlardan yalnızca bir tanesi demek daha iyi bir ifade olur. Zira, dil sınavının tamamlayıcısı bir sınav olan ALES Kasım'ın 11'inde, ÜDS’den yeterli puanı alamamış şahısların tekrar denemeleri için KPDS Kasım'ın 18'inde yapılacak. Tüm bunlarda da hedefledikleri puana ulaşamamış olanlar için seneye arka arkaya girilebilecek yeni alternatif sınavlar, belirlenmiş tarihlerinde siz sınavseverler için gerçekleşecek. Allah bu sınavlara giren ve girecek olanlara selametli sonuçlar versin.
Mühendis arkadaşlar, sosyal bilimcilere yer açalım!
Yapılan sınavlar, zaten içerik olarak bolca eleştirme malzemesi taşıyorlar. Yabancı dil yeterlilik sınavlarının kimsenin dil yeterliliğini ölçemediği zaten bugün akademisyenlerin (istisnalar kenara geçsin) genel durumlarına bakıldığında aşikâr bir şekilde görülüyor. Yabancı dil konusunda eğitim eşitliğinin olmaması gerçeğini de unutmamalı tabii. Bir de bu yeterliliğin herkesten istenmesinin fuzuliliği de işin başka bir boyutu.
Kimsenin çalışacağı alan hakkındaki literatür veya dil bilgisini sınamaya yönelik olmayan bu garaib sınavlar, lisans üstü eğitim için yapılan ALES isimli sınavda iyice feci bir manzaraya sebebiyet veriyor. Mesela; sosyal bilimler alanında kendisini geliştirmek isteyen kişinin, eşit ağırlık puanı handikapıyla karşılaşıp, yüz adet sayısal soruya karşılık, yalnızca elli adet sözel soru çözmek ve yeterli puanı almak zorunda kalması zaten adaletsizliğin daniskası. Mühendislik mezunu kişilerin sayısal soruların neredeyse tamamını yanıtlayıp, yüksek yüksek puanlar alıp, sosyal bilimler alanında bilumum bölümlere ilk sıralarda girmek suretiyle bir güzel yerleşip akademik çalışma sahalarına kurulmalarına karşılık çağrım şu: “Mühendis arkadaşlar, biz sizi mühendisken de seviyoruz!”
ÖSYM paranoyası!
Asıl mevzum ise, son yıllarda yaşanan kopyaydı, soru çalmaydı, takla atmaydı gibi mazeretlerle iptal edilmek zorunda kalınan sınavlar sebebiyle alınan güvenlik önlemleri. Bu önlemler o dereceye vardı ki; işin matrak, trajikomik, saçma boyutuna gülelim mi, ağlayalım mı, gülerken ağlamaya, ağlarken gülmeye mi başlayalım karar veremedim.
Efendim, bu sınava girecek olan insanlar, bir kere her şeyden önce lise talebelik yıllarını çoktan geride bırakmış, akademik alanda kendine bir hedef belirlemiş, benim “yetişkin” diyerek sıfatlandırmak istediğim bir grup. Dolayısıyla bu insanları zaten bu tarz bir sınav ortamına sokmak absürd manzaralara sebep oluyor. Okulların eciş bücüş sıralarına sığamayan kocaman kocaman adamlar, tepelerine dikilmiş gözetmenlerce teftiş ediliyor, iki üç düzenbazın hırsızlık girişimi sebebiyle sınıfın köşesine kurulmuş kamera sistemiyle an be an kayda alınıyor. Bu kayda alış işleminin maliyetini her sınıf, okul, ilçe, il bazında hesaplayacak olursak, sınava giren insanların tüm eğitim masraflarını karşılayabilecek bir yekuna yaklaşır nerdeyse.
Haydi bunu geçtik, “bize ne, devlet yapsın masrafını” dedik. Sınavın yapılacağı binaya telefon, kulaklık, elektronik/mekanik cihaz vs. sokulmasının yasak olmasını da anlayışla karşıladık, ses çıkarmadık diyelim. Lakin sınava giren kişinin çanta, anahtar, küpe, bilezik, yüzük, cüzdan, saat, bozuk para, kalem, silgi gibi eşyalarla binalara girmesinin yasak olması sanırım paranoya boyutuna ne kadar yaklaştığımızın bir göstergesi. Bu eşyalarla gelinmesi durumunda kapı girişlerinde aslaaaaaa emanetçi bölümünün bulunmaması da aynı paranoyanın devamı aslında. ''Refakatçi getirin efendim'' zihniyetinin, bilmem kaç yaşına gelmiş yetişkin insanlar için çoktan geçmiş olması gerektiğini düşünmüştük biz oysa.
Anahtarınızı bahçeye gömün!
Tüm bu yasaklara uyan kişilerin serencamını izah edeyim. Bir kere yetişkin olsanız da siz özel aracınızla sınava gidemezsiniz, anahtarı var! Oldu da gittiniz, anahtarınızı kapının önünde milletin peçete, kitap bıraktığı masaya koyamazsınız, yani koymayın bence! Çözüm üretin; mesela okulun toprak alanı olan bahçesi varsa bir köşeye gömün, yapanlar var. Haa sonra yerinde bulur musunuz, komşunun köpeği eşeleyip yerini değiştirir mi bilemem, garantisi yok.
Siz en iyisi toplu taşıma, olmadı taksi seçeneğini kullanın, eşit şartlarda olmayan arkadaşlar arabanızı görüp imrenmesin hem. Akbil vs. gibi kartların da sınav salonlarına alınmayacağı dedikoduları yaygınlaşıyor haberiniz ola. Ev anahtarınız hakeza. Dışarda bırakmaya gönlünüz elveriyorsa ne ala, bir çilingir numarası edinin en kolayı. Bozuk para; sadaka olarak verin, sevaba girin. Uğurlu kalem veya silginiz mi var, bu sınavı unutun. :P
Yine de teşekkürler ÖSYM!
Bu kadar eleştirdik, attık tuttuk ama yiğidin hakkını da yiğide vermeli değil mi? Sayın ÖSYM yetkilileri; tüm metallerden arınmış bir insan olarak, primitifliğe en yaklaştığımız sınav günlerinde, evimize, arabamıza, metallerimize, teknolojiye, medeniyete dönüş anındaki heyecan ve mutluluğu bizlere yaşattığınız için hepinize sonsuz teşekkürler. Siz olmasaydınız, biz modernitenin vahşi tabiatında kaybolmuş birer hiçtik bugün. Sağolun varolun !
Büşra Tosun Durmuş yazdı
Kurunun yanında yaşta yanar. 3-5 hırsız yüzünden binlerce insan bu cefayı çeker.