Anadolu’da hâlâ devam eden gelenekler dışında “Mevlid Meclisleri”, pek çoğumuzun hayatının bir yerinde canlı birer hatıra olarak kalmıştır. Mevlid bir kültür olarak, doğumdan ölüme, evlilikten asker uğurlamalara ve bunun yanında sonu hayırla neticelenen haberlerde yapılması elzem olan bir merasimin adı olmuştur. Düne kadar İstanbul’da da zevk-i selim sahibi İstanbulluların da vazgeçilmezleri arasında olan Mevlid, bugün yavaş yavaş bu topraklarda bir nostalji olarak yerini almaya başladı. Bunun pek çok etkeni olduğu söylenebilir. Bir dönem bid’at ve hurafe kılıfı altında –hâlâ niye yapıldığını anlamadığım- bir savaşa kurban edilmeye çalışılan Mevlid, bugün yıkıcı dünyevileşmenin ve tüketim kültürünün tahribatına maalesef direnememiş, yeni kuşağın lügatinden de silinmeye başlamıştır.
Ninni olarak fısıldanan bir Mevlid’den Mâşuk’un nefesine
İşte tam bu noktada -belki yeniden ihya zor gözükebilir ama- “Mâşuk’un Nefesi” adlı belgesel film çalışması imdada yetişti. 13 Kasım Perşembe akşamı Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi'nde belgesel filmin galasında idik. Programda öncelikle mazereti sebebiyle galaya katılamayan yapımcı Semih Kaplanoğlu’nun mesajı okundu. İlk olarak filmin fikir babası ve yönetmeni Murat Pay, konuşmasında “neden Mevlid filmi” dedi?
Bu sorunun cevabı hayli ilginçti. Bilim Sanat Vakfı'ndaki çalışmalarından kendisini tanıdığımız yönetmen Murat Pay, eşi Ayşe Pay ile bir gün sahaftan bir mevlid kitabı satın alır ve eşi babaannesinden duyduğu üzere geceleri kızını uyuturken Mevlid'le uyutmaya başlar. Ve Mevlid'i tabir yerinde ise “ninni” olarak okuma seansları, çocukta büyük bir ilgi ve dikkat uyandırır ve her gece aynı metinlerin okunmasını ister. Buradan başlayan ilgi ve bunun neticesi olarak Anadolu’da hâlâ tezahürleri devam eden mevlid geleneği Murat Pay ve eşine “neden Mevlid’i bir filmle gelecek kuşaklara taşımayalım” sorusunu sordurur ve böylece yola çıkılır. 6 ay çekim aşaması, 6 aylık sürede de kendisini sürekli yenileyen bir yapım aşaması olur. Neticesinde tamamı gerçek karakterlerden oluşan bir mevlid filmi ortaya çıkar. Filmin çıkış düşüncesini ve maksadını ortaya koyan konuşmadan ve –gereksiz ve sıkıcı- protokol konuşmalarının ardından belgesel filmin gösterimi başladı.
![]() |
Filmin ortaya koyduğu gerçek
Albaraka Türk’ün finanse ettiği ve Kaplan Film'in (Semih Kaplanoğlu) bu işin hayata geçmesinde en büyük emeğinin olduğu yapım, yukarıda da değindiğim gibi gerçek karakterlerden oluşan kadro tarafından icra edilmiş. Mevlid geleneğinin son büyük temsilcilerinden Mustafa Başkan’ın ve yine konservatuar talebelerinden olan Abdurrahman Düzcan’ın performansı ile çok güzel bir filme dönüşmüş.
Her şey konservatuar talebesi olan Abdurrahman’ın gönlüne mevlid aşkının düşmesi ve bu düşüncesini halen imam hatiplik vazifesini yerine getiren musiki üstadlarından Hadi Duran hocaya açması ile başlıyor. “Mevlid’in de icrası mı olur” demeyin? Zaten bir yerde Hadi Duran hoca diyor ki, “sen bakma o bağıranlara, onların okuduğu Mevlid değil.” Hakikaten filmde de geçtiği üzere “Mevlid nasıl okunur”un kitabı yazılmış. Kitabı yazan Ali Rıza Sağman, aynı isimle kitabı 1951 yılında yayınlamış. Bu kitabın yeni yayını yok, talip olan da yok. Bence Albaraka bu filmle beraber bu kitabı da neşredebilmeliydi.
![]() |
Koca bir mevlid geleneği bugün icracısız, hocasız, talebesiz kalmış durumda. Bunun tedavisi için filmde meşk geleneğinin yeniden canlandırılması öneriliyor. Ne dersiniz, film bunu başarabilir mi? Niyet hayr, akıbet hayr… Bana kalırsa güzel bir niyetle yola çıkılmış, adresi meçhul bu mektup alıcısını bulacaktır. Filmi izlemeye gelen insanların da bunu dert edineceklerinden şüphem yok.
Bu vesile ile Kâni Karaca’ya rahmetle…
Filmi izlerken aklıma merhum hafız Kani Karaca üstadımız geldi. Son devrin en büyük icracılarından olan bu ismin filmde en azından bir yerlerde anılması çok büyük bir kadirşinaslık olacaktı ama olmadı.
Program sonunda dağıtılan Mevlid kitabı, iki Mevlid icrası cd’si ve film dvd’si gecenin en bereketli anı oldu diyebilirim. Kimler vardı peki galada? Tarık Tufan, İhsan Kabil, Ali Murat Güven, Cihan Aktaş, Yrd. Doç. Dr. Nuri Özcan, Yrd. Doç. Dr. Filiz Dığıroğlu, Abdülhamid Güler, Gülcan Tezcan, Prof. Dr. Hüsrev Subaşı, Mehmet Mazak, Memduh Cumhur gözüme çarpan isimlerden bazıları oldu.
Kâmil Büyüker, “Maşuk’un Nefesi”ne ses verdi