Dost

Dost, Veysel gibi olandır.

Görmeden vefa gösterip uzaktan da olsa muhib olabilendir.

Mevlana İdris ZenginDost, bir kapıya gelip, anasının sözünü tutmak adına yarenini göremeden evine dönen, dünya döndükçe sadakatinden dönmeyendir.

Mevlana İdris ile yüz yüze bir tanışıklığım, dostluğum olmadı. Lakin, uzaktan biliyorum ki aynı dertlerle dertlenen insanların akrabalığı bizi dost kılıyor.

Çok tehlikeli kipatlar yazar Mevlana İdris Zengin. İkindiyazılarında mısraları durur gençliğin ilk duyarlık zamanlarından kalma. Mavera’ya karışan bir aşığın hüznü ve teslimiyetiyle dua-şiirler yazdı-yazar. Büyüklerin dünyasında ellerin nasıl da boşaldığına şahit olmaklığından olsa gerek; cenneti az önce terk etmiş çocukların masal dünyasına sığınır. O yüzden, masal dünyanın bittiği yerde başlar Mevlana İdris için.

Masal

Maraş’tan bir bey oğlu olarak gelir kurulur Sultanahmet’e. Süleymaniye’ye uğramazsa eğer, bir ağrı konar medeniyetimize yaslanmış omuzlarına. Birden Sufi ile Pufi gelip bir masal medeniyetinin tam ortasına çekerler modern dünyanın vandallığından şairi. İnşirahı arayan çocuk-adamdır Mevlana İdris.

Mavi bir kuşun kanadına yazdığı  replikleri vardır; eğer sizi La ilahe illallah birleştirmiyorsa… diye başlayan sitemkâr ve de mehdiyi çağıran sesiyle. Sonra durur. Dünyaya bulaşmış insanlara seslenmenin tehlikesinden yine kaçar dua ve çocuk adlı odalarına sığınır İstanbul’un.

Mevlana İdris’i sanırım  İkindiyazıları’ndan bu yana biliyorum. Mavi Kuştan bu yana ise uzaklarda bir dost olarak tanıyorum. Dedim ya hiç tanışmadım. İki ay kadar önce Esra Elönü ile o güzide mekânına gittiğimizde hal hatır ettik. Yıllardır birbirini tanıyan insanların tanışlığındaydı halleşmemiz.

Bir ademi sanal alemin gıybet tasvirlerinden arındırıp yazmak için interneti kapıyorum. Ve, burası dünya, diyorum. İnsanların insan, ekmeğin ekmek olduğu bir dünyayı özleyen bir dost var tüm kırılganlığı, şairliği, hüzne kesmiş sesiyle, çocukları büyüklerden daha ciddiye alan halleriyle…

Mevlana İdris ZenginŞiir-şair-şuur

Mevlana İdris, nokta atışı  yapar. Doğru hedefleri vardır. İşi riske atmaz. Yani, çocukların kalbine seslenen bir adam, eğer ki gül medeniyetinin özlenen peygamberinin hassasiyetlerini de gözetip anlatıyorsa masalını; işte o masaldan daha gerçek ne olabilir ki?!..

Mevlana dünyaya “düşmüş”  olmanın acısını en sert idrak eden kullardandı. Bu sebeptendi ölüm anı yaklaştıkça sevincinin artması. Mevlana İdris ise bu kovulmuşlar, atılmışlar –ama asla terk edilmemişler- yurdu olan dünyada yeterince sıkılmış; Allahın meleklerini, Allahın yağmurlarını ve hatta Allahın kullarını özlüyor. Bu sebepten ki özlediklerimizi en kestirme yoldan anlatan bu şiirin banisini seviyoruz.

Dört bir yanımız geceye kesmiş ve melekler yağmur tanelerini taşırlarken bizler oyunlar kuruyoruz. Oysa,Fatih’te, Atpazarında bir çocuk-adam şiirin duaya çalan avazıyla anlatmak isteyipte gafletimize kurban giden niyazımızı dillendiriyor. Ve her şiiriyle merhamet adlı bir çınara yaslanıp, dualarıyla peygamberin kapısını zorlamaya devam ediyor.

Nedamet ve Allahın Gülleri

Ellerimizin büyük boşluğuna rağmen, dünyada oyunlar kurup ceplerimizi, midelerimizi ve şatafatlı  görüntüleriyle beynimizi doldurmaya devam ediyoruz. Bir şair, inceden inceye yaralarımıza işleyen sözler söylüyor. Oysa, söz bittiğinde, biz kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bunları Mevlana İdris görüyor ve iki cümleyle yazıyor:

Mevlana İdris Zengin, Tehlikeli Bir Kipat“Yaptıklarımız için

Yapmadıklarımız için

Elimizi

Dilimizi

Tanrım

Bağışla bizi

Birazdan kıyamet başlayacak

Lütfen…”

Ben şimdi bir hayal dükkanında oturup kızımın Sufi ve Pufi ile oynadığı oyunu seyrediyorum. Belki birazdan kıyamet başlayacak, bir fırtınanın önünde ebadı yer tutmayan bir saman çöpü gibi savrulacağım. Belki de malumatfüruşların sardığı dünyada inşirah için, bağışlanmak için, unutmamak için direnen bir şairi zaman zaman hatırlayacağım. Ve iyi ki Mevlana İdris ellerinin boş olmasından rahatsızlık duyuyor… İyi ki pişmanlığımızı anlatan bir ses olup yürüyor dünyanın bittiği yere doğru, diyeceğim.

Bahçıvanların generallerden, menekşelerin mermilerden daha az olduğu bir zamanda masalımız ya da ülkümüz katlediliyordu. Ama, bir şair adını mahmuzlayıp alnının akına Mevlanaleyin divane derviş hırkasını alıp üzerine, İdrisleyin bir muştu veriyor, yüreğimizin ne kadar zengin olduğunu hatırlatıyor. Yüreğin emanet olduğunu tekrar eden sesiyle. Telefonlara, internete, televizyona, ayartıcılara, unutkanlıklarımıza, dostların sesini kısıp medyanın sesini açtığımız asri zamanlara rağmen…

Allahın gülleri yakamızı  bırakmasın efendim!.. Yakamızı bırakmasın bırakmayacak olan! 

Zeki Bulduk