“Bu topraklarda yaşayan ve bu topraklarla birlikte bütün arzı kaplayacak ‘İslamî düşünce’nin ya da ‘Müslüman’ca düşünme’nin üzerinde kafa yoran, fikir geliştiren, yol-yöntem üretmenin derdinde olan kim ve kimler var?” diye bir soru yöneltilse bana, hiç düşünmeden ve çekinmeden, “Mehmed Kürşad Atalar var!” cevabını veririm. Sadece o mu? Değil tabi ki, daha niceleri vardır; ama bana göre en önemlilerden, sözlerine dikkat edilmesi gerekenlerden ve gün geçtikçe kendini, fikrini geliştirenlerden birisidir o. Bana göre o, İslamcılığın fikir ideologlarından biridir.

Onunla ve enteresan yaklaşımlarıyla, tespitleriyle ve tezleriyle “On Tez” (Anlam Yay., 2008) isimli eseriyle tanış oldum. Daha önce Düşüncede Devrim (Anlam Yay.-1996) kitabıyla ismini kitaplar dünyasına duyurmuştu; fakat “On Tez”, beni tez elden ona yakınlaştırmıştı. Farklı ve tutarlı değerlendirmeleriyle zihnimde güzel bir yere oturmuştu yazar. İki yıl önce yayınlattığı, “Düşüncenin Okullaşması ve Düşüncenin Siyaseti” (Pınar Yay., 2012) adındaki iki kitap çalışmasının çıktığından haberdar olduğum vakit, hiç tereddüt etmeden onları almış ve okunulacaklar sırasına koymuştum kütüphanemde. Her kitabın bir okunma kaderi var; herkesin malumudur bu. “Şunu bitireyim”, “Şunu da bitireyim de okuyayım” derken aradan belli bir zaman geçti ve kitaplara kabaca bakmanın harici okuyamadan daha, yazar Kürşad Atalar bir yeni eserle, “Keşke Bilselerdi” (Pınar Yay., Kasım 2013) ile çıkageldi. Bu defa sıranın başına koydum ve okudum bu kitabını yazarın. Yapmam gereken buydu işte ya, Allahu Teâlâ beni affetsin.

Asıl meselemiz düşüncenin okullaşmasıdır

“Keşke Bilselerdi”, yazarın farklı yayın organlarında (Nida, Umran ve İslami Yorum dergileri ile habertaraf.com ve ozgunyuruyus.com internet siteleri) belirli periyotlarla yayınladığı makalelerinden oluşuyor. Makalelerini iki bölümde toplayan Atalar, “Yol Azıkları” ve “Aktüel Sorunlar” başlıklarını bölümlere uygun görmüş. Adaletin İslam olduğu, Hakk’ı yaymak gerektiği, İslamcılık, Müslümanların eleştirel bakışa sahip olmaları, hoşgörü, bir arada yaşamanın mümkün olup olmadığı, kafa karışıklığı yaşayanlar, dernekleşme ve vakıflaşma meseleleri ve “Müslüman sol” olup olmayacağı gibi yirmi civarı konu üzerinde durarak okuyucuyu bilinçlendirmeye çalışmış. Her bir makalesinde yazarımız bir yaraya parmak basıyor, bir meseleye dikkat çekiyor ve kendi nazarında ehemmiyeti yüksek olan mevzulara vurgu yapıyor. Hemen hemen hepsinde, sözünü getirip, “düşüncenin okullaşması” şeklinde kavramsallaştırdığı tez’ine bağlıyor.

Kitabına isim olarak seçtiği “Keşke Bilselerdi” ifadesine de şerh düşmeden geçmiyor. Kerim kitabımız Kur’an’da geçen ayetten ilham alarak, kitlelerin bilgi düzeyini yükseltmeyi hedefleyen çalışmalar yapmaktan çok, onların itaatini isteyen yapılara, yapılanmalara “keşke bilselerdi” diye hitap edilebileceğini düşünüyor yazarımız. Yine aynı sözü, şehidi âlimden üstün gören, şehidin kanına âlimin kaleminden daha fazla paye biçenlere de söylüyor. Farklı örneklerle şerhine devam ettikten sonra, insanların bilgi sahibi oldukları konularda hemcinslerini uyarmaları ve bunu “bir bilgiye dayalı olarak yapmaları” gerektiğinin notunu düşüyor. Rasulullah aleyhisselatu vesselam’ın Taiflilerin tavırlarına yönelik olarak buyurduğu, “Onlar bilmiyorlar…” cümlesiyle de ilişkilendiriyor kabulünü.

Önce itikad, sonra hal ilmi

Düşünce okullaşmazsa, ümmetin sorunlarının çözülmeyeceğinin, dünyaya verecek hiçbir cevabımızın olmayacağının, dünya üzerinde insanlığın tek alternatifinin İslam ve dolaysıyla da İslam’dan neşet eden, yine kendi kavramsallaştırması olan, “çağdaş Müslüman düşünce”nin olduğunun altını kalın hatlarla çiziyor. Sorunların çözümü için, öncelikle yapılması gerekenin toplumun bilgi düzeyini artırmak olduğunu, bunun ise uzun soluklu çalışmalar yapmayı gerektirdiğini, bu bağlamda ilkin “itikadı” güçlendiren bir programın uygulamaya geçirilmesini, ardından da kitlelerin “halin ilmi”ne vakıf olmalarının sağlanmasını öneriyor yazarımız.

Atalar, toplumsal ve küresel değişimin ancak düşüncenin okullaşmasıyla mümkün olacağını savunuyor. Çünkü okullaşmanın, düşüncenin ispatlı bir şekilde savunulmasını sağlayacağına inanıyor. Bunun için de, düşüncenin önündeki en ciddi engelin, yani rakip ideoloji olan modernitenin, yine düşünce planında mağlubiyetini gerekli kıldığını düşünen yazar; böylece modernitenin düşünce planında mağlup edilmesiyle, küresel ölçekli bir başarı kazanmanın aslî şartının yerine getirilmiş olduğunu söylüyor. Yazarımız, düşüncenin okullaşmasını o kadar çok önemsiyor ve benimsiyor ki; hatta İslamcılığın mevcut “zaaflar”ının esas itibariyle bu “okullaşma”yı gerçekleştirememekten kaynaklandığını kabul ediyor.

“Çağdaş Müslüman düşünce” adını verdiği savunusunu üç evreye ayırıyor Kürşat Atalar: Muhammed Abduh-Cemaleddin Afganî düşüncesi/tecrübesi, bir; Seyyid Kutup-Ebu’l Ala el-Mevdudî düşüncesi/tecrübesi, iki; Ali Şeriati-Ercüment Özkan ile devam eden düşünce süreci, üç. Yazara göre, her geçen zaman içerisinde Müslümanların kazanımları katlanarak büyümektedir. Bugün gelinen nokta, söylenildiği gibi, “dövünülecek” türden değil, aksine “övünülme”yi hak ediyor. Yine yazarımız için İslamî uyanış, özü itibariyle içsel bir “itiraz” olma mahiyeti taşıyor. İslamcılık, kökü dışarıda olan bir akım değil; Müslüman dünyasının iç dinamiklerinin sonucu olarak temayüz ediyor Atalar’da. Ve bu iç dinamiklerin ayakta durması için, donanımlı olmak gerekiyor; donanımlı olmanın temelinde de “ilm” olgusu var. Atalar, düşünsel açıdan donanımlı olmayan yapıların, uzun soluklu mücadele veremeyecekleri, sahici manada bir toplumsal dönüşüme ve toplumsallaşmaya hayatiyet kazandıramayacakları gerçeğine, Müslümanların uyanmasını arzuluyor.

Bu eserindeki meramını tam olarak anlayabilmek için, “Keşke Bilselerdi”den önceki iki eseri olan “Düşüncenin Okullaşması” ve “Düşüncenin Siyaseti”nin ciddiyetle tahlil edilmesi gerekiyor kanaatimizce. O zaman onu daha iyi anlayıp daha çok takdir edeceğimize inanıyorum.

Fatih Pala yazdı