Bir büyük Müslüman’ı, önemli bir yol göstericiyi daha ahirete uğurladık; 31 Ekim günü Meryem Cemile, Hakk’ın rahmetine kavuştu. Allah rahmet eylesin.
Meryem Cemile’nin isminin genelde birlikte anıldığı bir Müslüman daha var: Mevdûdî. Zira Meryem Cemile, Mevdûdî vasıtasıyla Müslüman olmuş ve hayatının kalan kısmını da onun fikirleri üzerine bina etmiş birisi. Mevdûdî aracılığıyla Pakistan’a yerleşen, burada evlenip hayatını da burada geçiren, kitaplar yazan bir şahsiyet.
O’nu da tanımakta geç kaldık
İnsanların kıymetinin öte âleme göçtükleri vakit anlaşıldığı yerlerde yaşadığımızdan dolayı, şaşırmamak gerek. Meryem Cemile vefat edince birden gözler kendisine odaklandı. Çok yoğun şekilde olmasa da bugüne kadar olmadığı ölçüde kendisiyle ilgilendi insanlar.
Ben Meryem Cemile’nin ismini ilk olarak Mavera Gençlik Hareketi’nin düzenlediği İslam Coğrafyası Günleri’nde, Mevdûdî’nin anlattıldığı programda duymuştum. Ki orada Meryem Cemile’den de ayrıntılı şekilde bahsedilmişti. Yahudi bir aileden gelen Margaret Marcus çok genç yaşlarda dinleri araştırıyor, bir gazetede karşılaştığı Hasan El Benna’nın makalesi ile İslâm’ı tanımış oluyor. Seyyid Kutub’a ve daha birçok âlime mektuplar yazıyor. Son olarak Mevdûdî ile uzun süre mektuplaşan Margaret Marcus, çok geçmeden Mevdûdî vesilesiyle Müslüman oluyor, Meryem Cemile adını alıyor. Müslüman olunca ailesi ile beraber ABD’de yaşamak zorlaşıyor kendisi için ve yine Mevdûdî’nin tavsiyesi ile Pakistan’a yerleşiyor. Bugüne kadar geçen ömrünü de burada tamamlıyor.
Mevdûdî ile mektuplaşmaları önemli
Meryem Cemile’nin 78 yıllık ömrüne 17 kitap sığdırdığını, bunun dışında fikrî yanı ile Müslümanlara yol gösterdiğini belirtelim. Türkçeye çevrilen kitapları ise çok sınırlı. “İslâm ve Çağdaş Öncüleri”, “İslâm ve Oryantalizm”, “Batı Uygarlığı ve İnsan” gibi eserleri Türkçede de yayınlanan Meryem Cemile’nin ayrıca 80’li yıllarda Akabe Yayınları’ndan çıkan ve Mevdûdî ile karşılıklı mektuplarını içeren “Mektuplaşmalar” kitabı da Türkçe olarak yayınlanmış. Bu kitap, öncelikle Mevdûdî ve Meryem Cemile’nin iç dünyasına ışık tutarken, diğer yandan dünyanın o zamanki, yani 60’lı yıllardaki halini yansıtması sebebiyle de çok önemli.
İstanbul’a gelmek istiyordu
Arkadaşım Yavuz Selim Güneş’ten öğrendiğim kadarıyla Meryem Cemile son yıllarda İstanbul’u ziyaret etmek istemiş. Maalesef ki bu mümkün olmadı, merhumenin ömrü, kendisini İstanbul’da görmemiz için yetmedi.
Şu aşamada kaybettiğimiz şansı, Meryem Cemile’nin kitaplarını okuyarak bir nebze telafi edebiliriz belki. Bu konuda da asıl görev, çevirmenlere ve yayınevlerine kalıyor. Belki bu zamandan sonra onlar da Meryem Cemile’yi hatırlar ve güzel çevirilerle kitaplarını Türkçeye kazandırır diye umut besliyoruz.
Ve kendi şahsıma, Haziran ayında vefat eden Roger Garaudy’den sonra ikinci defa önemli bir Müslüman düşünce insanını yeterince tanıyamadan kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyorum. Bunun da başta kendi şahsım olmak üzere, tüm güzel kardeşlerimize ders olmasını; vefat etmiş büyüklerimiz kadar yaşayan büyüklerimizin de kıymetini bilmemizi ve hatta mümkün olduğu ölçüde kendilerini ziyaret edip istifade etmemizi tavsiye ediyorum.
İsmail Kaplan yazdı