Yunus Emre'nin 'Çıktım Erik Dalına' Şiiri Etrafında 'Algı', 'Bilim' ve 'Hakikat'

Algı bilgisi, şeylerin ne olduğunu tanıma bilgisi; bilimsel bilgi, olayların nedenini keşfetme; hakikat ise, olayların bilimsel bilgi ile ortaya konulan nedeninin dayandığı temel neden nedir sorusunun cevabıdır. Durmuş Günay yazdı.

Yunus Emre'nin 'Çıktım Erik Dalına' Şiiri Etrafında 'Algı', 'Bilim' ve 'Hakikat'

Algı, bu “ne”dir?; Bilim, “nedeni nedir”?; Hakikat, nedenin nedeni nedir? sorusunun cevabıdır.

Yukardaki üç soru, ne, neden, nedenin nedeni soruları üzerinden, algının, bilimsel bilginin ve hakikatin ne olduklarını anlamaya çalışacağız. Sormak cevap arayışı yoluna düşmektir. K. Jaspers’in “felsefe yolda olmaktır” tanımı buna işaret eder.

İnsan, doğasında (fıtratında) yaratılıştan gelen bir bilme arzusu taşır.  İnsan, doğal çevre ve toplumsal çevre ile kuşatılmıştır. İnsanı kuşatan bu çevreye “dış dünya” adı verilir. Bir de hayal ettiği, düşündüğü iç dünyası var insanın. İnsan, çevresini önce duyuları ile algılar. İçinde bulunduğu toplumsal çevreden taklit yoluyla edindiği sözcüklerle nesneleri (varlıkların adlarını ve olguları) dile getirmeye başlar. Bundan sonra söyleyeceklerimizin daha net anlaşılır olması için kullandığımız kavramların anlamlarına kısaca değinmek gerekiyor.

İki tür olaydan bahsedilir

Yukarda kullandığımız “nesne” kavramı ile ilgili olarak; felsefe dilinde, bilmeye konu olan her şey bilgi nesnesidir. Bilgi nesnesi, somut veya soyut bir varlık veya bir “olay” olabilir. Nesne denilince sadece fiziksel bir nesne anlaşılmamalıdır. Örneğin yokluk, hiçlik üzerinde konuşuyorsak onlar da bir bilgi nesnesidir. Peki, bilgi nesnesi olan olay nedir? İki tür olaydan bahsedilir. Biri, tekrarlanan olaylar, yani doğal olaylardır. Bunlara olgu (vakıa/fact) denilir. Öteki, bir defa olan, tekrarlan(a)mayan tarihsel ve toplumsal olaylar, ki bunlara vak’a (case) adı verilir. O halde şöyle bir formül yazabiliriz:

Olay (event)= Vakıa (fact)+vak’a (case)

Taşın düşmesi bir olgu (fact/vakıa), İstanbul’un fethi bir vak’a (case)dır.

Bilgi; bilenin, bilinen hakkında yargısını dile getirdiği bir önermedir. Bilen, özne (suje/insan); bilinen, nesne (obje)dir. Bilen ile bilinen ilişkisinde ortaya çıkan ürün bilgidir. Bilme eylemi algılama ile son bulmaz. Bilme eyleminin süreci şöyle sıralanabilir: Algılama (tanıma), kavrama (anlama) ve açıklama.

Algı bilgisine “gündelik bilgi” veya zahiri bilgi de denilir

Algı bilgisini duyularımız ile elde ediyoruz. Algılar bize tek tek nesneler, kısaca tekil nesneler hakkında bilgi verir. Yani algı alanı, olaylar tekrarlansın veya tekrarlanmasın tekil olaylar alanıdır. Muhakeme/düşünme başladığında algılama sürecinden düşünme sürecine geçilir. Bu süreçte, “düşünmede varolan” varlıklar, kavramlar ve genellemeler inşa edilir ve kavramaya, anlamaya başlanır.

Algılar bizim günlük ihtiyaçlarımız için gereklidir. Algı bilgisine “gündelik bilgi” veya zahiri bilgi de denilir. Algı bilgisi bize olguların nedenlerinin bilgisini ve olgular arasındaki bağıntı hakkında bilgi vermez. Nesnenin/olgunun ne olduğuna,

ne vuku bulduğuna dair bilgi verir. Çocuk, konuşmaya başladığında “bu ne(dir)?” diye nesnelerin adlarını sormaya başlar. Bu sorunun cevabı algı bilgisidir.

Nazariye veya teori akıl gözünün merceğidir

Olgunun nedenini sormak bilimsel zihniyet alanına adım atmaktır.

Algılarımız bize nedeni gösteremez, bildiremez. Nedeni algılayamayız çünkü. Neden bilgisine akıl yürütme veya muhakeme yoluyla varabiliriz. Bilimsel teoriler/yasalar, olayların nedenini açıklarlar. Örneğin, “metaller ısıtıldığında genleşir”, genleşme yasasıdır. Genleşmenin nedeninin ısı olduğunu dile getirmektedir. Biraz daha yakından bakarsak, ısı değişmesi sıcaklık değişmesine yol açar. Fizikten biliyoruz ki metalin boy değişmesini; metalin uzunluğu, sıcaklık farkı ve genleşme katsayısının çarpımını veren formül ile hesaplarız. Teori veya nazariye, olayların nedenini görmemizi sağlayan mikroskop veya teleskop benzeri kavramsal araçlardır. Nazariye veya teori akıl gözünün merceğidir.

Bilimsel bilgi, olabilecek en basit şekilde dile getirilmelidir

Varlık, bilgisini bize kolayca açmaz. Kendisini “giz”ler. Bilimsel bilgiye kolayca ulaşabilseydik, bilimsel yasaları keşfetmek, anlamak ve uygulamak için uzun yıllar boyunca eğitim-öğretim görmek, bu kadar çaba harcamak gerekmezdi. Varlık yüzünü örter, mahiyetine vasıl olmak için keşfetmek (discover/örtüsünü kaldırmak) gerekir. Olgular arasında ilişki kurmak, farklı olayların aynı ortak nedene dayandığını farketmek, bilimsel muhakemenin işidir. Sonsuz sayıda tekil olayın aynı nedene dayandığını farketmek, bu olayları açıklayacak tek bir matematiksel formül yazma imkanı verir. Bu, bilimde “basitlik ilkesi”dir. Bu ilke gereğince, bilimsel bilgi, olabilecek en basit şekilde dile getirilmelidir. Kant şöyle der: “…herhangi bir tikel doğa öğretisinde, ancak onda matematik bulunduğu ölçüde halis bilim bulunabileceğini ileri sürüyorum.” (Bilim üzerine İki Ders, ss 47,M. Heidegger)

Burada bir örnek verecek olursak, bir süre ısıtıldığında suyun buharlaştığını, sıcaklığı sıfır dereceye düştüğünde buza dönüştüğünü, buzun suda batmadığını gözleriz. Eğer bu olguların nedeni üzerinde muhakeme yapılmazsa, defalarca tekil olgular gözlenir durur. Bunlar algı bilgileridir. Algı bilgileri ile olup bitenin “ne” olduğunu biliriz. O kadar. Olguların nedeni üzerinde düşünmeye başladığımızda; suyun sıvı halden buhar haline geçmesinin sıcaklık artması, sıvı halden buz haline dönüşmesinin sıcaklık düşmesi dolayısıyla meydana geldiğini, hal değişimlerinin nedeninin sıcaklık değişimi olduğunu farkederiz. Bu iki farklı olgunun bir tek nedeni vardır, o da sıcaklık(tır)/değişimidir.

Belirli bir miktar suyun buharlaşması için ne kadar ısı verilmesi gerektiğini veya buz haline geçmesi için ne kadar ısı çekilmesi gerektiğini bir tek matematiksel formül ile hesaplayabiliriz. Yine, “su, sıfır (santigrat) derecede donar” yasası bize açıklama (explanation) ve öndeyide (prediction) bulunma imkanı verir. Eğer buzdolabında buz tuttuğu görülürse, donma yasası gereğince, dolapta sıcaklığın sıfırın altında olduğunu anlarız. Buna açıklama adı verilir. Yine, bu yasaya göre, buzdolabının termostatını sıfır derecenin altına ayarlayarak, bir süre sonra, buz elde edebiliriz. Buna öndeyi (prediction) adı verilir.

Olguların nedeninin bilgisi o olguları tekrarlamaya, olgulara hakim olmaya götürür.

Yukarıda, suyun buharlaşma ve donmasının nedeninin sıcaklık değişimi olduğu belirtilmişti. Genel olarak, sıvılarda, sıcaklığın düşmesi ile, yoğunluğun arttığı, hacmin azaldığı bilinmektedir. Ancak, sadece suya özgü olarak, +4 derecede yoğunluk maksimum iken, sıfır derecede buz halinde yoğunluğun azalması ve hacmin artması dolayısıyla buz su üzerinde yüzmektedir. Eğer sıfır derecede, yoğunluk artmış olsaydı, okyanuslar dahi buz kütlesine dönüşür, hayat mümkün olamazdı. İşaret ettiğimiz bu son olgunun, suyun donma ve buharlaşma yasalarının üzerinde düşünmek, olguların nedenlerinin neden öyle olduğu üzerinde düşünmektir.

Hakikat arayışı, varlığa bütüncül bakmak, bütün bilme tarzlarının imkanlarını kullanmaktır

Nedenin nedeni sorusuyla felsefe alanına giriş yapmış oluruz. Felsefe yolculuğu veya hakikat yolculuğu, duyu bilgilerini, bütün bilimsel bilgileri, akıl ve onun düzenleyicisi mantığı devreye sokarak hakikate varmaya çalışmaktır. Bu hakikat arayışıdır. Hakikat arayışı, varlığa bütüncül bakmak, bütün bilme tarzlarının imkanlarını kullanmaktır. Bu arayış, çileli, zor bir yolculuktur. Kendini üst üste perdeleyen hakikat, en alttaki perdenin altındadır.

Yunus’un şathiyesinin (tasavvufi taşlamasının) birinci beyti olan

Çıkdım erik dalına, anda yedim üzümü

Bostan ıssı kakıdı, der ne yersin kozumu

beyti çok farklı şekillerde yorumlanmaya çalışılmıştır. Beyit, zengin yorumlara açıktır (Çıktım Erik Dalına, Büyüyenay Yayınları). Bir yoruma göre; erik, üzüm, ceviz sırasıyla şeriat, tarikat ve hakikati (aletheia/truth) sembolize eder. Bir başka yoruma göre; erik zahiri bilgi, üzüm batınî bilgi ve ceviz hakikat bilgisinin sembolü olarak alınmıştır. Biz de, biraz farklı başka bir yorum olarak; erik algı bilgisi, üzüm bilimsel bilgi, ceviz hakikat bilgisinin sembolü olarak yorumlayabiliriz. Kimi yorumcular cevizi, hindistan cevizi olarak da ifade etmişlerdir.

Hakikat yolculuğu kılavuz gerektirir

Algı bilgisi, şeylerin ne olduğunu tanıma bilgisi; bilimsel bilgi, olayların nedenini keşfetme; hakikat ise, olayların bilimsel bilgi ile ortaya konulan nedeninin dayandığı temel neden nedir sorusunun cevabıdır. Olguların “nedeni nedir’ sorusunun cevabına akıl yürütme ile varılır, deneysel olarak gerekçelendirilir. Buna bilim diyoruz. Ancak, “nedenin nedeni nedir” sorusunun cevabı olan hakikat bilgisi deneyi aşar, akleden bir akıl ve yüksek kavrayışa sahib bir sezgi ile bir de bu tecrübeleri yaşamış bir kılavuz gerekebilir. O yüzden bostan ıssı (bahçe sahibi), kozumu (cevizimi) neden yiyorsun diye kakır (bağırır). Hakikat yolculuğu kılavuz gerektirir demek isteniyor. Bahçe sahibi, kılavuzu sembolize etmektedir. Şuna da dikkat çekmek gerekir ki, hakikate giden süreç; algı bilgisi, bilimsel bilgi ve hakikat şeklinde işlemektedir.

Hakikat; tefekkür alanında ikamet eder. Her bilimin veya ilmin bir konusu vardır. Konusu ilim olan ilim, hakikat ilmidir. Yunus; “ilim, ilim bilmektir” mısraı ile asıl ilim, konusu ilim olan ilimdir demek istemektedir. Bilimleri konu edinen, nedenlerin nedenini araştıran tefekkür tarzı, asıl ilim; hikmettir, felsefedir.

Durmuş Günay

Kaynaklar

Çıktım Erik Dalına, Büyüyen Ay Yayınları, 2012, İstanbul.

Metafizik Dersleri, Henri Bergson, Çev. B. Garen Beşiktaşlıyan, Pinhan Yayıncılık, 2015, İstanbul.

Bilim Üzerine İki Ders, M. Heidegger, Türçesi: Hakkı Hünler, Paradigma Yayınları, İst.

Bilgi Felsefesi, A. Kadir Çüçen, Sentez Yayınları, İstanbul 2014

YORUM EKLE