Yemek yediğinin farkında mısın?

"Yaşanılan ana dikkat verilip değerlendirildikçe farkındalık artar ve otokontrol gücü yani “İrade” kuvvetlenir. Dünyaya boş emeller için gönderilmeyen Müslümanlar için irade, her fiiliyatta gereklidir." Zeynep Hüdanur Alban yazdı.

Yemek yediğinin farkında mısın?

Uyandın, yataktan kalktın, elini yüzünü yıkadın, üstünü değiştirdin ve hayatına devam ettin. Gözlerini ilk açtığında ne duyduğunun farkında mısın? Yatağın gıcırtı sesini, suyun yüzüne verdiği hissi, kıyafetinin kokusunu hissettin mi? Her sabah vücudunun bu rutin için hareket ettiğinin farkında mısın?

Zaman akıp giderken rutinlerimiz zamanın içerisine yerleşir. Çoğu zaman gündelik işlere harcanan nefes ve enerji hissedilmez. Olayların, akışındayken “Nasıl?” oluştuğuna dikkat etmek modern hayatta oldukça zordur. Çünkü akıl, yapılmış veya yapılacak olan işlere takılı kalır. Böyle bir durumda beyin sadece yeniliklere odaklanır, yeni karşılaştığıyla mutlu olmaya çalışır. Bulunulan hâl sevilmediğinde maymun iştahlılık ve memnuniyetsizlik oluşmaya başlar. Bilinç devre dışı kaldığı için bu durumun farkında olunmaz. Bilinçli farkındalık köreldikçe Allah Teâlâ’ya şükür de azalır.

Farkındalık, şimdiki ânın farkına varıp yaşanan deneyimlerin bilinçli olarak yerine getirilmesi ile kazanılır. Şimdi yerine, geçmiş veya geleceğe odaklanıldıkça farkındalık körelmeye devam eder. İmam Gazalî , “Geçmiş zaman elden çıkmıştır, gelecek ise henüz ‘Gayb’tadır. Öyle ise senin için mevcut olan içinde bulunduğun şu andır.” diyerek içinde bulunduğumuz ânın kıymetini belirtmiştir.

Yaşanılan ana dikkat verilip değerlendirildikçe farkındalık artar ve otokontrol gücü yani “İrade” kuvvetlenir. Dünyaya boş emeller için gönderilmeyen Müslümanlar için irade, her fiiliyatta gereklidir. Özellikle arzuların iradeye galebe çaldığı “Beslenme” meselesinde gereklidir. Çünkü ihtiyaca göre değil de sadece arzulara göre beslenmek, her türlü kronik hastalığın kapısını aralamaya yeterli olacağı için ancak farkındalık sayesinde belirsiz bir yöne sürüklenmekten korunulabilir.

Yeme farkındalığı nasıl kazanılır?

Resulullah’ın  sünnetine uygun olarak yemeğe Besmele ile başlamak, oturarak, birlikte ve yavaş yemek, acıkmadan yememek, doyunca bırakmak gibi ilkelerin her biri “Yeme farkındalığı” geliştirir.

Yeme farkındalığının temelini “Odaklanmak” oluşturur. Bunun için beslenme sırasındaki düşüncelerimize ve aklımızdan geçenlere; hislerimize, bedenimize ve fiziksel tepkilerimize odaklanabiliriz.

Öncelikle açlık hissine ve doğru yiyecek seçimleri yapmaya daha sonra ise soframızdaki yemeğe ve duyularımıza son olarak da neyi, nerede, ne zaman, nasıl ve ne kadar tüketeceğimize odaklanmalıyız. Böylelikle tükettiğimiz yiyeceğin her bir parçasında “İlk lokma”nın tadını yeniden hissedebiliriz. “İlk lokma” hissini sürdürmek, aşırı yemeyi engelleyen bir faktördür. Böylelikle yeme farkındalığı, az ve öz yemeyi mümkün kılar. Eğer farkındalığın eksik olduğu düşünülüyorsa geliştirebilir, düşünce egzersizleri yaparak eylemlerimizi ve bedenimizi olumlu manada değiştirebiliriz.

Neden yiyorsun?

Açlık, uykusuzluk, can sıkıntısı, yemeğin cezbetmesi, ağız oyalamak, yiyenlere eşlik etmek veya sinirlenmek… Yemek yeme isteğimizi harekete geçiren şey ne?

İnsan, yaratılış gereği sadece ihtiyacını karşılamak için yemek yemez. Büyük oranda iştahımız bizi yemeye teşvik eder. Fizyolojik bir faktör olan “İştah”, kontrol edildiği sürece sağlığımız açısından gereklidir. Zira iştahın kesilmesi hayatı zorlaştıran etkenlerden biri sayılabilir. Öyle ki kanser, depresyon, hatta basit bir gribe yakalanmakla kesilen iştahımız, iyileşme sürecini de olumsuz etkileyebilir. Fakat bizim dikkat etmemiz gereken en önemli şey, “Her iştah duyulana rağbet etmemek”tir.

“Neden” yenildiğine odaklanıldığında, gerçek açlık sinyalleri ile yalancı (Duyusal, duygusal, hedonik) açlık sinyalleri ayırt edilebilir. Mesela, bir saat önce yemek yiyen bir kişinin, fırından gelen kek kokusu ile iştahının kabarması, “Duyusal açlık” belirtileridir. Doyduğu hâlde sinirlendiği için yemeye devam etmek isteyen kişi “Duygusal açlık” sinyallerine maruz kalmaktadır. Ya da yalnızca zevk için çikolata tüketen kişi “Hedonik açlık” yaşıyordur. Gerçek açlık ise midenin guruldaması, kokuların keskinleşmesi gibi fizyolojik özellikleriyle yalancı açlık türünden ayrılır.

Nerede yiyorsun?

 

Genel itibarıyla mutfakta yediğimiz yemeği, bir masa veya sofrada oturarak yemek önemlidir. Böylece hazırlanan yemeği, ona bir önem atfederek ve vakit ayırarak tüketmenin kıymetini idrak edebiliriz. Örneğin, ayakta yenen bir yiyecek, geçiştirilip umursanmayabilir. Ya da mutlaka bahçede birileri ile yeme alışkanlığımız olduğu için her bahçeye çıktığımızda muhakkak bir şeyler de yiyor olabiliriz. Buradaki temel meselemiz, “Neden?” sorusunu sorarak mekâna, kişilere ve yiyeceğe yüklenen anlamları bulabilmektir.

Ne yiyorsun?

Tüketeceğimiz besinleri seçerek aslında kendi sağlığımıza yön veririz. Bu yiyeceği gerçekten ihtiyacımız için mi yoksa sadece zevkimiz için mi seçtik? Beden emanetine fayda edecek helal ve tayyip besinler seçerken tazeliği, hazırlanış şekli, içeriği, besin zenginliği ve basitliği gibi özellikleri incelenmelidir. Mesela, kahvaltıda rahatsız etmeyeceği için yumurtayı, çikolatalı ekmeğin yerine tercih etmek, o ânın farkındalığıdır. Kırılan yumurtanın sarısını ve beyazını, dokusunu, sofraya geliş aşamalarını, içerdiği vitamin ve minerallerin vücudu desteklediğini tefekkür etmek de farkındalıktır.

“Ne?” sorusunun cevabını “Beş duyu” organı ile bulabiliriz. Beş duyumuz devreye girdiğinde diğer kaygı, üzüntü, şaşkınlık gibi içsel duyular ortadan kalkar. İlk önce besinin görselliği, daha önce hiç görmemiş gibi merakla incelenir: Rengi, şekli, üzerindeki girinti çıkıntıları, pişme kıvamı… Buruna yaklaştırılır ve kokusuna odaklanılır: Kokusuzluğu, içindeki baharatları, keskinliği ya da aroması... Elimizi veya çatal-kaşık kullanarak dokusunu hissederiz: Yumuşaklığı, sertliği, pürüzsüzlüğü, gevrekliği, çıtırlığı, kolayca dağılması…

Ufak bir ısırık alarak sesine bakabiliriz: Çıtır çıtır, kıtır kıtır, şapır şupur ya da hafif... Lokma ağızda dolaştırılarak nasıl fiziksel hisler verdiği tanımlanır: Sert, kuru, ağdalı ya da nemli… Örneğin, lokma ağızda durdukça dokusu da değişir. İşte bunu beklemek bile farkındalıktır. Tüm bunları yaparken lokmanın tadı da es geçilmez. Ekşi, tatlı, acı, tuzlu, keskin ya da nötr etkileri düşünebiliriz. Zaman geçtikçe ağza bıraktığı tadın değişimini izlemek yine besini fark etmeyi sağlar. Bir yiyeceği yerken yapılan farkındalık alıştırmaları, ondan alınan zevke katkı sağlayarak besinleri doğru şekilde kullanmayı sağlar.

Nasıl yiyorsun?

“Nasıl” sorusu daha çiğneme ve yeme hızı ile ilgilidir. Yaşamsal önemi olan sindirim sisteminde kontrol edebildiğimiz tek eylem, “Çiğnemek”tir. Besinleri doğru kullanmak için iyi çiğnemek gerekir. Bunu alışkanlık hâline getirmek için ilk başlarda içten her hareket sayılabilir. Böylelikle o anda öğütülen lokma fark edilir. Besinin çiğnenip çiğnenmemesi fark edildikçe yemek yeme hızı da etkilenir. Ana yemeğin 20-30 dakika, atıştırmanın ise 5-15 dakika arasında sürmesi, fizyolojik sürece yardım eder.

Ne kadar yiyorsun?

Açlık fark edildiği gibi tokluk hissi de fark edilir. Açlığın azalması, midenin hafif dolu hissedilmesi ile artık son lokmaya gelindiğini anlarız. Herkesin besin ihtiyacı ve doyma sınırı farklı olduğu gibi tüketilen miktar da değişebilir. İyi bir tokluk hissi için açlığın keşfini doğru yapmak gerekir. Açlıktan kıvranılarak oturulan bir yemeğe saldırıldığında gerçek doyum hissine ulaşılamaz. Acıkmadan sofraya oturulduğunda ise tatmin olmak zordur.

Anahtar kelime: “İhlas”

Farkındalığın artması ile bağışıklığı güçlenmesi, kaygının, kronik ağrıların, stresin azalması gibi olumlu sağlık kazançlarını sağladığı bulunmuştur. Yemek yerken artan farkındalığın da dürtüsel yemeyi, duygusal, otomatik, aşırı düzenleyip iyileştirdiği keşfedilmiştir. Dikkatin şimdiki zamana çekilmesi hayatı büyük oranda değiştirmektedir.

Yapılan işe odaklanma ile beden, ruh ve düşünceyi incelemekteki tek amaç aslında Allah Teâlâ’nın razı olduğu kul olabilmektir. Alelâde bir fiil olmayan “Yemek yeme” eylemi, beden emanetine sahip çıkmak için yapıldığında ibadete dönüşür. Müslüman, tüm bunları tefekkür ederek Allah’ın rızasını gözettiğinde ihlaslı olur. İşte kurtuluş yolu budur…

Zeynep Hüdanur Alban

YORUM EKLE
YORUMLAR
mustafa harun şahin
mustafa harun şahin - 2 yıl Önce

güzel bir yazı olmuş, insan modern zamanda acele edip farkındalığını kaybeder oluyor