Yaşadığı devrin hakkını vermeli insan

Söze başlarken 'ah be, sahabe döneminde olsaydık keşke' diye başlayan cümlelerimiz var ya, gülünç geliyor bana... Bu devir için neler yaptık ki sahabe dönemine yakıştırma cüretini buluyoruz kendimizde? Burhan Erdoğan yazdı.

Yaşadığı devrin hakkını vermeli insan

Çağımız bilgi, teknoloji ve bilim çağı ama dünya hayatının her döneminde olduğu üzere merkezinde İslam olmayan, İslami yaşayış olmayan her düşünce, her atılım içi boş ve anlamsız kalacaktır. Ve bizler inandığımız gibi yaşamadıkça hep kaybeden taraf olacağız.

Buradaki zihin yorgunu, düşünmekten aciz insanların aklında sadece ‘ bugün ne yiyeceğiz’ sorusu var. Hepsi sahabe döneminin kavurucu sıcağında Bedir savaşını beklerken aç susuz kalmış gibiler. Ne midelerimiz doydu ne de gözlerimiz. Sormadan edemiyorum, bu rahatlığımız nerden geliyor? Dizlerimiz mi tutmuyor? Gözümüz mü seçemiyor? Aklımızı mı yitirdik yoksa? Hani bir söz vermiştik ya ne çabuk unuttuk onu.

Sahabe döneminde olsaydık keşke”!?

Söze başlarken “ah be, sahabe döneminde olsaydık keşke” diye başlayan cümlelerimiz var ya, gülünç geliyor bana... Bu devir için neler yaptık ki sahabe dönemine yakıştırma cüretini buluyoruz kendimizde? Evladımız için ne yaptık? Nasıl bir rol model olduk ona mesela?

Televizyon başında geçen hayatla yaşadığımız çağa neler kazandırdık da devr-i sahabeye özlem duyuyoruz. Oturduğu koltuktan kalkmayan, dilin yalanla, gözü zina ile ahbap olmuş bizlerin böyle bir özlem duyması ne kadar abesle iştigaldir. Daha da ağırını söyleyebilirim ama kendimi tutmalıyım, okunmak için, popüler olmak adına iyi şeyler söylemeliyim. Televizyon iyidir.

Ortalama her gün bir şeyler karalıyorum kendimce. Her ne kadar çok iç açıcı güzelliklerden bahsetmesem de yazıyorum karınca kararınca. Mesela Boğaz'ın güzelliği gelmiyor aklıma, Çamlıca’dan izlediğim “aziz İstanbul”u idrak edemiyorum, Kız Kulesi çok anlam ifade etmiyor o an. Gözleri kamaştıran kuleler arasında ezilen, horlanan, bu dünyadan değilmişçesine görmezden gelinen hayatlar aklıma geliyor mesela, iyi şeyler yazamıyorum.

İçi boş kalmamalı hayatımız

Arka sokaklarda aç kalan insanların dertlerini unutup, son çıkan telefona 3.000 TL verip kamerası iyi çekmiyor diye üzüldüğümüz anlardan o kadar acziyet duyuyorum ki. Ahmaklığımızın boyutu boyumuzu o kadar aştı işte. Ayağımız olduğuna şükretmek yerine 2., 3. ayakkabımız olmadığına, gören gözlerimizin lütfuna secde etmek yerine güneş gözlüğümüz olmadığına üzülüyoruz; o kadar şükürsüz, o kadar rezil olduk işte.

Ama bunlar boş şeyler, gözlük istemek suç mu? Ayakkabı olmadan nasıl yürüyebilir insan? Tabi olmalı hepsi ama ölçüsünde kalmalı. Afrika'da her gün çocuklar açlıktan ölürken bizim burada bunlara zaruret dememiz insanlık duygumuza yakışmaz. Ülkelerinde savaşmak zorunda olan milletler yanı başımızda Suriye, Azerbaycan, Doğu Türkistan ve daha birçoğu canlarının derdinde iken biz kendi bahçemizde oynar haldeyiz.

Evet, yazıktır ki oralarda insanlar açlıktan ölüyorlar ve nasıl olsa hepsi kader, içimiz rahat. 50 yıllık namazımız var şükürler olsun ki, hacca da gitmiştik, kurbanı da hiç esirgemedik, bol bol et yedik; kulluk namına ne varsa üzerimize düşen hepsini yerine getirdik.

Ebu Eyyub El-Ensari 90’lı yaşlarında İstanbul’da ne arıyordu? Derdi neydi de buralara kadar at üstünde aç bitap bir halde gelmişti? Gayeyi iyi anlamak gerekir; ondan sonra sahabe dönemine atıfta bulunmalı, laf olsun diye konuşmak yerine yaşadığı dönemin hakkını vermeli.

Nasıl krallıklar, imparatorluklar geçici ise, nasıl bu kâinat geçici ise onun arzında bulunan için de “dünya hayatı aldatıcı bir zevkten ibarettir” ve ömür elbet geçecektir. Hal böyle olunca bu kısa ama bahşedilmiş ömre çok şeyler sığdırmalıyız, içi boş kalmamalı hayatımız.

Efendimizi bugün bile irkilerek bize hissettiren onun rahmet ve merhamet peygamberi oluşudur; taşlanmalara, horlanmalara katlanarak sevgiyle muamelede bulunuyor oluşudur. Eğer bugün İkbal’i duyunca aklımızda bir iki mısra beliriyorsa bu onun bu günlere bıraktığı sahih düşüncelerden ileri gelir. Eğer bugün Malcolm X’i duyduğumuzda cihat geliyorsa aklımıza, bu onun bütün zıtlıklara, bütün eziyetlere rağmen İslam uğruna bir ömrü feda ettiğindendir. Kıymetli bir beka için kıymetsiz bir dünyevilikten geçmiş hayatları görürüz.

Kıymetli olana kavuşmak dileği ile...

 

Burhan Erdoğan yazdı

YORUM EKLE