Uzun düzlükler yorar beni, ben yolu dağlara düşenlerdenim

Dağların kalbine yapılan yolculuklar, kendine kaçması için büyük fırsatlar sunar insana. Kendinden kaçan insanı, kendi dağına döndürmek için dağ önemli bir öğreticidir. Turgut Akça yazdı.

Uzun düzlükler yorar beni, ben yolu dağlara düşenlerdenim

İlk defa yolcusu olduğumuz bir dağ yolu biraz ürkütücü gelebilir bize. Üzerimizde bir emniyet ve güven endişesi olur. Çünkü daha önce bu dağla, buradaki diğer canlılarla ilgili bir tecrübemiz olmamıştır, bir dostluk kurulmamıştır aramızda. Bizim bir güven endişemiz olduğu gibi; buraların daimi misafirlerinin de bize karşı bir güvenlik endişeleri vardır. Çünkü onların da bizimle alakalı zararsızlık tecrübeleri yoktur henüz. Daha sonraki seferlerde artık o ilk günkü endişemiz, iç ürpertilerimiz yerini güven duygusuna bırakır. Artık bir aşinalık başlamıştır aramızda. Alışmanın ve ilk seferlerde kaygı verici bir durumla karşılaşmamış olmanın emniyet ve güven verici duygusu gelişir aramızda. Dağın daimi misafirleri açısından da durum böyledir.

Değişen nedir ki, aynı dağ, aynı yol, aynı yalnızlık… ama kendimizi daha güvende hissederiz zamanla. İlk yolculuğumuzda bize yabancı gelen yol, taşlar, ağaçlar, kuşlar ve diğer canlılarla bir ünsiyet geliştiririz. O eski yabancılık, ürkeklik yerini güvene bırakır. Çevre ve çevredekilerle aramızda metni olmayan bir zararsızlık ve güven anlaşması yapılmıştır artık. Birbirimize alışmışızdır, pek öyle sürprizler beklemeyiz. Hatta ilk seferlerimizde dağın, derinliklerine, kalbine girmeye çekiniriz. Sonraki seferlerimizde aşama-aşama derinliklere ve dağın kalbine doğru devam eder yolculuğumuz.

İnsanın iç yolculuğu da böyledir. İnsan için en zor olanı kendi içine yapacağı yolculuktur. Bunun için önce yola koyulmak, yolda olmak gerekir. Çıkılmamış yolculuk, ‘koyulma’mış yol, her zaman bir merakla beraber bir endişe ve heyecan da verir insana. Kendine doğru yolculuğa çıkmaya dursun insan, çekingen davranışlar zamanla yerini güven duygusuna bırakır. Her seferinde daha ilerilere açılır ve her seferinde kendisiyle aşinalığı artar insanın. Sezai Karakoç Dağ Çağrısı’nda “Benim dağım bir “diriliş hunisi”dir. Göz gözdür bir petek gibi. Her gözün önünde bir ağaç.” der. İçinde beslediği diriliş muştusunun ruhunda meydana getirdiği heyecanla her gözün kapısına geldiğinde; içeriden gelecek çağrıyı bekler insan. Sonra büyük bir saygıyla girer içeri. Artık omuzlarındaki yükü kapının dışına bırakmıştır, hafiflemiştir. Korkular, endişeler yerini özleme ve hasrete bırakır. Hızla yuvarlanan bir ip yumağının açılması gibi açılır yol önünde. Hayreti artar, heyecanına kalbinin yenik düşeceğinden korkar. Kanatlanıp bir kuş olur, geride bıraktıklarıyla mesafe açıldıkça daha da hafifler. Hangi iyiliğinin, hangi vakit yaptığı, hangi duanın müstecap olduğunu düşünür. Benliği rahat bırakmaz onu, kendi eylemlerine bağlamak ister yolculuğunu. Sonra birden başının döndüğünün farkına varır ve tövbe eder. Rabbine sığınır, O’nun rahmetinin kuşatıcılığını düşünür. Rabbine niyazda bulunur; “Allah’ım beni bana bırakma, tut ellerimi” der. Böylece göz göz dolaşır kendi dağını.

Dağların kalbine yapılan yolculuklar, kendine kaçması için büyük fırsatlar sunar insana. Kendinden kaçan insanı, kendi dağına döndürmek için dağ önemli bir öğreticidir.

Peygamber efendilerimizin, şehrin yanında bir de dağ tecrübeleri olmuştur. Daralınca sığınabilecekleri, kendilerine yönelecekleri, hakikat yolculuğunu kendi iç dünyalarında sürdürecekleri, daha güçlü bir şekilde şehre yeniden inecekleri dağları vardır. Efendimiz (sas) daralan ruhunu Hira’da rahatlatıyordu. Mekke’nin çoraklaşan, katılaşan, taşlaşan, ruhsuzlaşan ortamından uzaklaşıp Hira’ya çıkıyor ve oradan kendi iç yolculuğuna devam ediyor, tekrar bu çorak araziyi yeşertmek için şehre iniyordu. Sonra bir gece Cibril-i emin selam ile geldi huzura. Bütün sorular cevabını bulmaya başlamış, sis perdesi aralanmıştı. Artık şehre, Mekke’ye dağdan iniş yeni bir şekle bürünmüştü. Mesaj dağda bir mağarada ulaştırılmıştı.

Tur Dağı’nda Hz. Musa (as) , Zeytin Dağı’nda Hz. İsa (as), Hira’da Hz. Muhammed (sas) Peygamberlerin hayatlarında bir şekilde dağ yolculukları, dağ tecrübeleri olmuştur.

Ey kâri; belki de dağa olan muhabbetime dayanak aramak telaşındayımdır bilemiyorum. Uzun düzlükler yorar beni, şehirlerin köylerin dağa yaslananlarını severim. Dağa yaslanıp bağrından su akıtan şehirlere ayrı muhabbetim var benim.  

Turgut Akça

YORUM EKLE

banner36