Hep sevdim
Sevdim Abdullah, Rabbimizi sevdim; uzun yol otobüslerini, trenleri, istasyonları, çınar ağaçları ve gölgelerini, çayı, neskafeyi, sahlepi, sigarayı, durgun denizi, Karabiga'yı, Şahmelek'i, Heybeliada'yı, Bursa'yı, Üsküdar'ı, Eyüp'ü, Menzil'i, Süleymaniye'yi, Valide Atik'i, seherleri, buğday kokularını ve buğday tarlalarını, güvercinleri, kocabaş çayını, Ürgüp'ü, Tuz Gölü'nü, Efendimiz'i, sahabeyi, Ebu Zerr'i, Seyda Hz'lerini, Osman Efendi'yi, Esad Efendiyi, Muhammed Raşid Hz'lerini, Mahmud Efendiyi, Malcolm'u ve Ali'yi, Marcos ve Che'yi, İdris Küçükömer'i, Rasim Özdenören'i, İsmet Özel'i, Sezai Karakoç'u, Hikmet Kıvılcımlı'yı, Tarkowski ve Kieslowski'yi, Varşova ve Petersburg'u, Tahran ve Belgrad'ı, Semerkand ve Bakü'yü, saçlarına limon sıkan taşra delikanlılarını, yüzleri toprak gibi tertemiz babaları, elleri amin, dudakları dua kokan anneleri, ölüm orucunda yüzlerine kar yağmış kızları, okul kapılarında çıkarılan örtüyü, kokulu tesbihleri ve camide tesbih savaşı yapan çocukları, rahleleri, şadırvanları, dudağı sigarasında kalmış şairleri, umutsuz yazarları, cebinde beş kuruş olmayan öğrencileri, sevdiğine çiçek almaya utanan ve çiçekçinin önünden defalarca geçen genç adamları, meraklı ama hayadan gözlerini kaçıran utangaç kızları, "ben yokken de orası oluyor mu" deyip saçmaladığım bütün "bir kez" gittiğim toprakları, günde toplasan üçatarabasıikikamyonbirotomobil geçen Örtülüce'nin tozlu yolunu...
Kimliksizdim
Kimliğimi kaybettim Abdullah, bir hafta kimliksiz gezdim, hiç olmazsa bir sebep olur içimdeki ayaklanmaya diye "hükümsüzdür" yazdırmadım bir yere, hükümlü gezdim. Nüfus dairesinde bekledim sonra. İki "cumhuriyet kadını memur"un gıybetini dinledim. Delete tuşunu klavyede bulmalarını bekledim. Sıkıntıdan patlayan bıyıklı memurlar gördüm, burunlarından kan akacak kadar sıkıntı duyan, infilak etmeyi bekleyen, kaçmayı, kaçmayı, kaçmayı bastırmış bedenler ve gözler gördüm onlarda. Çağırdılar sonra, anamı, babamı, sülalemi sordular; "hmm, senmişsin" deyip verdiler kimliğimi elime...
Denge unsuru oldum; eksildim
Askerlik muayenesine gittim, sokmadılar içeriye Abdullah. Sakallarını kes dediler. Berbere gidip sakallarımı kestim. "Gayret ettim ve sövdüm / bu da geçti polis kayıtlarına" "Memleketim, memleketim, ne kasketim kaldı senin ora işi" dedim, Nazım'ın ve Akif'in ruhuna Fatiha okudum. İnna fetahna leke fethan mübina dedim, elemneşrahleke sadrek dedim. "Yaşasın Konfederasyon, Yaşasın Kamçılar ve Köleler! Çünkü siyahları sevsem de, Lincoln'in bir yalancı olduğunu biliyorum. Dengeler adına vuruldu kim vurulduysa. Çiftçiler, Marlyn Monroe, Bağdat... Dengeler adına bırakıldım kendimle baş başa" dedim. "Dengeler adına şair yaptılar bizi" dedim...
Şükürler olsun
Sabaha kadar uyumadım, pencereyi açtım, ezanı dinleyip sabah namazı kıldım, camiden gelenlere baktım, sonra Nuri Pakdil ve Kafka okudum. Uyudum. Dokuz buçukta uyanıp çiftliğe gittim. Motorla dolaştım, Hüseyin'le kucaklaşıp eve geldim. Babam taze balık almış, yiyip şükrettim.
Hamd ettim
Televizyonu açtım. "İslami kanallar"da beş yıldızlı otel, hemen ardından Gazze'de ağlayan çocuk manzaralarıyla yardım toplayan kuruluşun reklamını izledim. Tekel işçilerine küfrettim, sonra acıdım. Senede altı yüz elli milyar geliri varmış bağlı oldukları sendikanın. Olay rant kavgası. O işçileri arkasına alıp tükürükler saçarak konuşan, göbekleri semirmiş adamların rantı ellerinden gidecek! Bütün mevzu bu. Düşündüm sonra, Marx her şeyden önce tüberkülozdan ölen bir çocuğun babasıydı. Burjuva bir ailede doğsaydı Das Kapital diye bir kitap, Stalin diye bir adam olacak mıydı bugün!? Açtım, İslam'da sosyal adalet başlıklı bir yazı okudum, İhsan Eliaçık okudum sonra...
"Keşke bilselerdi" dedim. İslam dedim, ah dedim, elhamdülillah dedim...
Yalnız olmasam, dedim
İstiklal'de Oğuz Atay ile dolaşsak dedim, Yusuf Atılgan ile Anayurt Oteli'nde kalıp edebiyat parçalasak, Attila İlhan ile Divan Pastanesi'nde badem ezmeli kek yesek, İsmet Özel'i dinlesek, Sezai Karakoç'u ziyaret etsek, Tezer Özlü ile Berlin'i gezsek, Mustafa Kutlu ile Erzincan'ı, Hakan Albayrak ile Saraybosna'yı, Tarık Tufan ile Kudüs'ü, Rasim Özdenören ile dünyayı... Tenekeci evine davet etti çaya, ama yüzüne çok bakma utanıyor. Dağlara gidelim onunla, kuş vuralım istersen.
"Çırılçıplak kaldık işte / Dengeler adına silahsız / Dengeler adına şahsiyetsiz / Miskin, entelektüel, geveze." dedim. Neyse Ezan okunuyor, Enes'i görürsen selam söyle..
Taha Bilen seve seve böyle oldu
"Çırılçıplak kaldık işte / Dengeler adına silahsız / Dengeler adına şahsiyetsiz / Miskin, entelektüel, geveze."
çok sevdim bu sevilenleri
ALLAH razı olsun...