Üç döşek üç yorgan

Sözün kısası neye sarılırsan sarıl ey yolcu, sonunda sana sarılacak olan kara toprak olacaktır. Atlas libaslardan sıyrılıp kara toprağın bağrına düşecek ve geldiğin ana unsura dönüşeceksin. Her biri geçici menzil olan bu istasyonlardan nihai durak olan yere geleceksin. Ünal Şahin yazdı.

Üç döşek üç yorgan

Hayat ana kucağından (mehd) toprağın bağrına uzanan (lahd) kısa bir yolculuğun adıdır. Bu yolculukta insana hüzün, sevgi, gözyaşı, keder ve sevinç eşlik eder. İnsan bu serancamı içerisinde üç döşekte konaklar. Bunlardan ilki “ana döşeği”dir. İnsan bu döşekte dünyaya gözlerini açar ve orada yaşama tutunmaya çalışır. Bu durum Hz. Peygamberin şu veciz ifadesinde billurlaşır: “Çocuk doğduğu döşeğe aittir.” Bu çocuk büyür, gelişir ve belirli olgunluğa erişince ana döşeğinden ayrılır. Artık kendi döş-eki kendi düş(ü) olur ve düşlenir. Bu düş-lenme ikinci döşeğin habercisidir. Zira kişi düşünde olanın döş(eki)nde görmek ister.

Döş eskilerin dilinde nesil manasında olup “döl döş sahibi” gibi anlamlar da bunu belirtir. Dolayısıyla kişinin düşünde olanın döş-üne ek olmasını, neslinin ondan devam etmesini arzular. Hatta döş-ündeki bu meyil kimi zaman ifrat derecesinde olur ve gerçekleşmeyince bu durum düş kırıklığına sebebiyet verir. İnsanın düş-ünde olanı döş-üne döş-eğine ek etme arzusunun isabet etmesi durumu ikinci döş-ek-i getirir. Bu ise “yâr döşeğidir.” Yârin döş-eki, sadr/döş-lerde olanın düş-lere, düşlerde olanın ise sonunda döş-ek-lere dönmüş halidir.

Önceki gibi geçici olan bu döşek de yerini son döşeğe bırakır ki bu da “ölüm döşeği”dir. Bu döşek diğer ikisinden farklı olmakla birlikte benzeyen tarafları da olan bir döş-ek-tir. Farklı olan taraflarından biri, ölüm döşeğinde fâni aleme veda ederken, diğer ikisinde fani alemdeki kavgaya giriş vardır. Diğer iki döşek çoğu insan tarafından istek duyulurken, ölüm döşeği arzu edilen bir durum değildir. Benzer olan yönlerden birkaçı ise diğer döşeklerde olduğu gibi, ölüm döşeği de merhametin yoğun olduğu, isteklerin yerine getirilmeye çalışıldığı ve bu döşekte de kimileri için bir düş-ün olması benzer noktaları içerir. Ölüm döşeği, ‘düşü’ olan asil ruhlar için şeb-i arûsun müjdecisi, son bulmayacak bir hayatın habercisidir. Zira ölüm döşeğindeki kişinin düş-ünde, Kur’an’da müminler için vadedilen “astarları kalın ipek kumaştan olan döşekler”e ulaşmak için sadece bir adım kalmıştır.

Döşek telazumî olarak mütemmimi olan yorganı çağrıştırmaktır. İnsanoğlunun yaşamındaki bu döşeklerin yorganları ise ilk ikisinde birbirine yakındır. Son yorgan ise döşekte olduğu gibi diğer ikisinden farklıdır. Ana döşeğinin yorganı “sevgi ve merhamet”, yâr döşeğinin yorganı “meveddet ve muhabbet”, ölüm döşeğinin yorganı ise “kara toprak”tır. İlk ikisinde geçici olma durumu söz konusu iken, son döşek başka âleme kapı araladığı gibi yorganı da beden üzerinde kıyamete kadar kalıcı olmaktadır. Belki de buna işaret ediyordur şairin şu sözü: “Benim sadık yârim kara topraktır.”

Yorgan ve döşeğin diğer bir mütemmi de yastıktır. Yastık da diğer ikisi gibi bu hayat serancamında farklılıklar gösterir. İlk döşekle birlikte gelen yastığın beyaz, temiz ve yumuşak olmasına ihtimam gösterilir. İkincisinde ise daha çok nakışlı, emek mahsulü olan yastık ve nevileri tercih sebebi olur. Bunlar, insanın rahat etmesi noktasında birleşirler. Nitekim Kur’an-ı Kerim, cennet nimetlerinden “yeşil yastıklar” ve “sıra sıra dizilmiş yastıklar” olduğuna dikkat çeker.

Son yastık ise “kara toprak” olup orada da toprağın yumuşak tarafı ölünün başının altına konur. Hisleri kaybolmuş bir kimse için bunun yapılması alışılagelmiş olan yastığın dinlenme, rahatlama ve ekseriyetle yumuşak olmasındandır muhtemelen. Bu gibi nedenlerden dolayı mevtanın başının altına yumuşak toprak konulur ayrıca bu durum bir sevgi ve teattufun da eseri sayılabilir.

Sözün kısası neye sarılırsan sarıl ey yolcu, sonunda sana sarılacak olan kara toprak olacaktır. Atlas libaslardan sıyrılıp kara toprağın bağrına düşecek ve geldiğin ana unsura dönüşeceksin. Her biri geçici menzil olan bu istasyonlardan nihai durak olan yere geleceksin. Ne mutlu toprağın şeb-i arûsa kapı olduğu kimselere, ne mutlu kara toprağın çürütemediği bedenlere.

YORUM EKLE