Tutulmaya tutulmak

"Güneş ve Ay tutulmaları, tarih boyunca garip yorumlamalara kapı aralamış, her dönemde farklı bakış açılarıyla ve inanç sistemleriyle açıklanmaya çalışılmış olaylardır. Peki, bunca teorik ve teknolojik gelişmenin ardından Ay ve Güneş tutulması hakkındaki son söz nedir? Bunun için önce tutulmalara sebebiyet veren sistemi ve cisimleri anlamak gerekir." Saliha Türkmen yazdı.

Tutulmaya tutulmak

Yıldız kendi içinde enerji üretebilen bir gök cismidir. Gece gökyüzünde parlayan noktaların büyük bir kısmı böyle cisimlerdir. Dünya ise bir “Gezegen”dir. Yani bir yıldızın etrafında “Gezen” nispeten ufak bir cisimdir. Dünya’nın etrafında gezdiği yıldız ise Güneş’tir. (Gündüz yıldızı Güneş, bazı yıldızlara nispetle son derece ufak bir yıldızdır.) Gece gökyüzünde parlayan cisimlerin bir kısmı da gezegendir ve ışıklarını tamamen Güneş’ten alırlar yani kendi ışıkları aslında yoktur.

“Uydu”, gezegenlerin etrafında gezen, onlara nispetle çok daha küçük olan gök cisimlerine verilen addır. Örneğin Ay, Dünya Gezegeni’nin uydusudur. Diğer gezegenlerin de bir kısmının uydusu, hatta uyduları keşfedilmiştir. Bir yıldızın etrafında gezegen adını veremeyeceğimiz, çok daha küçük cisimler de bulunur. Bunlar da ya “Cüce gezegen” veya “Asteroit” olarak adlandırılmaktadırlar. Örneğin, Plüton uzun yıllar gezegen olarak kabul edilirken bu gezegen belli bir büyüklükle ve Güneş etrafındaki gezinişinin belli bir oranla sınırlandırılması sonrası “Cüce Gezegen” olarak kabul edilmeye başlanmıştır.

Tüm bu sayılanlar (Yıldız, gezegen, uydu, cüce gezegen, asteroit) bir “Yıldız Sistemi”ni oluştururlar. Güneş Yıldızı ve sekiz büyük gezegen -sayısı kesin belirlenmiş olmamakla birlikte- beş cüce gezegen, sayısız asteroit hep birlikte Güneş Sistemi’ni oluştururlar. Güneş Sistemi’nde ayrıca yıldız olmadığı halde “Kuyruklu yıldız” olarak adlandırılan sayısız gök cismi de bulunmaktadır. Bu cisimler ise Güneş Sistemi’ndeki Güneş’e en uzak cisimlerdir. Buzdan oluşurlar ve son derece soğuk ve katı cisimlerdir. Ancak bazı kuyruklu yıldızlar Güneş’in etrafında gezerken bazı zamanlarda Güneş’e nispeten daha fazla yaklaşabilmektedirler. Bu esnada yıldızların sıcaklıkları artar ve böylece buzları erimeye başlar. Güneş’ten gelen yoğun rüzgârların ve kendi hızının da etkisiyle eriyen bu materyaller, kuyruklu yıldızın arkasında bir “Kuyruk” bırakarak akmaya başlar. Böylece Güneş’in civarından uzaklaşana kadar geceler boyunca kuyruklu bir cisim şeklinde görülebilirler.

Güneş’e son derece uzak olan ve çok sayıda kuyruklu yıldız barındıran bu kuyruklu yıldız kümesi (“Oort bulutu” olarak adlandırılır), Güneş Sistemi’nin sınırı olarak kabul edilmekte ve bu sınırın içerisindeki her türlü cisim, gaz, toz (Son derece küçük parçacıklar) Güneş Sistemi’nin bir parçası olarak ele alınmaktadır. Yıldız Sistemleri’nde keşfedildiği kadarıyla ortak bir yön daha bulunmaktadır; gezegenlerin hepsi yıldızın döndüğü yön ile hemen hemen aynı düzlem üzerinde bulunurlar. Burada kastedilen şudur; yıldızlar da gezegenler gibi kendi etraflarında dönerler ve gezegenler de bu dönüş yönüne paralel olarak hizalanmışlardır. Yani bir gezegen yıldızın üst tarafında diğer bir gezegen yıldızın alt tarafında değildir.

Gezegenlerin aynı düzlem üzerinde bulunmaları, bazı zamanlarda iki gezegenin arka arkaya gelmesine sebep olur. Örneğin Dünya’nın ve Jüpiter gezegeninin arka arkaya gelmesini ele alalım. Jüpiter daha uzak bir gezegen olduğu için Jüpiter’de bilinçli bir varlık yaşasaydı göreceği şey Güneş ile kendisi arasında küçük bir nokta görüntüsü olacaktı.

Merkür düşünülecek olursa böyle bir şeyin yaşanması mümkün görünmez. Merkür, Güneş’e en yakın gezegendir ve bir uydu barındırmaz. Hâliyle Merkür ile Güneş arasına bir uydu veya bir gezegen giremez. İrili ufaklı asteroitlerin Merkür ile Güneş arasına girmesi ise Güneş’i kapatamaz. Jüpiter ile Güneş arasına Dünya’nın girmesi gibi küçücük bir nokta şeklinde ya gözükür ya da hiç belli dahi olmaz. Bu örnekler ve gezegenlerin birbirlerinin önünden geçtiği diğer örnekler “Transit=geçiş” olarak adlandırılır.

“Örtülme”de ve “Tutulma”da ise geçiş esnasında gerçekleşen olayın aynısı gerçekleşse de bu kavramlar özellik olarak birbirlerinden farklı kavramlardır. Örneğin Dünya, Jüpiter’den bakıldığında küçücük bir nokta gibi görünürken Jüpiter’e ait bazı küçük uydular -Jüpiter’e daha yakın olmaları sebebiyle- Dünya’dan daha küçük olsalar da çok daha büyük gözükebilirler. Eğer ki bir uydu Jüpiter ile Güneş’in arasına girerse Jüpiter’de bu manzaranın görülebildiği bir noktadan bunu izleyen bir kişi, Güneş’in büyük oranda kapandığını görebilir. Eğer uydu yeterince büyük ise bu Güneş’in tamamıyla kapanması anlamına da gelebilir. Güneş’in bir miktar kapandığı durumlara “Örtülme” adı verilirken tamamen kapanması ise “Tutulma” olarak adlandırılır ve Jüpiter’de her iki durum da görülebilmektedir.

Dünya Gezegeni için de durum tamamen aynıdır. Dünya’nın uydusu olan -yani Dünya’nın etrafında gezinmekte olan- Ay, Dünya ile Güneş’in arasına girdiği zaman Dünya yüzeyinde tam bir Güneş Tutulması gözlenir. Ayrıca geceleri Dünya’yı Güneş’ten aldığı ışığı yansıtarak aydınlatan Ay, Güneş ile kendisi arasına Dünya girdiği zaman Güneş’ten ışık alamadığı için karanlık gözükür ve böylece Dünya yüzeyinde bu hizada bulunan bölgede Ay Tutulması gerçekleşir. Burada garip ve henüz nedeni belirlenememiş olan şey, Ay’ın normalde Güneş’ten çok daha küçük olmasına karşın Dünya’ya son derece ilginç bir uzaklıkta durarak (Dünya’dan bakıldığında) Güneş ile neredeyse tamamen aynı boyuta sahip gözükmesidir. Bu da Dünya’daki tutulmaların tam ve mükemmel tutulmalar olarak gerçekleşmesine sebep olur.

Tüm bu bilgilerin ışığında düşünecek olursak tarih öncesi çağlarda Ay ve Güneş Tutulması ile alakalı olarak ortaya atılan mitolojik hikâyelerin (Bir ejderhanın veya bir kurdun Güneş’i veya Ay’ı yutması gibi) garipliğine karşın Güneş’in ve Ay’ın kendi yollarında akıp giden birer cisim olduğunu belirten1 ve inananların tüm ibadetlerinin bu iki nesnenin hareketlerine göre düzenlenmiş olmasıyla birlikte insanın bakışını ve düşüncesini daima gökyüzüne çevirmesini hatırlatarak onların hesap yeteneklerini geliştiren, bundan da önemlisi kişinin ufkunu genişleten bir inancın, dengeli ve kâmil yapısı, gerçek anlamda “Medeniyet” kavramını kökleştirmiştir.

“…Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru.”2

(Konunun devamı ilerleyen sayımızda ele alınacaktır.)

Saliha Türkmen

Hüma Dergisi, Sayı:17

Dipnot:

1 Yasin Suresi, 38-40

2 Âl-i İmran Suresi, 191

YORUM EKLE

banner36