Kar yağmış, beyaz muhabbet hoşgeldin, dedik. İnşallah herkese hoş gel. Bu havalarda garipler daha fazla düşünülmeli.
Karların çıkardığı sesi dinleye dinleye ağır adım yürüyorum. Soluma baktım, kuşlar toplanmış, bir esnaf dükkânının önüne buğday atıyor. Dikkatli bakınca sarraf dükkanı olduğunun farkına vardım. Hemen aklıma eskilerden bir kıssa geldi. Hani hikmet ehli, kuyumcunun önünden geçerken tezgahın arkasında yiğit bir delikanlı görür. İçinden “bu civanmert altın ile uğraşmak yerine ilim ehli olsaydı” diye geçirir. O an perde açılır ve eli altın tartan ahinin kalbinin Allah zikri çektiğini müşahede eder. İrfan sahibi zat işin hikmetini hemen anlar. O alperen, altını, geçimi için vesile bir araç olarak görmektedir. Cüzdanı değil, kalbi altın "ol"muştur.
Öyle bir eğitim anlayışı olmalıdır ki er kişiyi ne makam ne de işi zikirden, fikirden alıkoymamalıdır.
Bu güzellikler hep bana mı denk geliyor! Dükkan önüne buğday atan kuyumcu, iyi adamsın vesselam. Esnaf adam dövdü, kötü mal sattı haberleri çok olur. Evet özellikle kötü mal satanlar ifşa olmalı ki ahilik geleneğine uygun olarak pabucu dama atılsın. Fakat güzellikleri görüp iyi haberler yapmak da görevimiz değil mi?
Biraz daha ilerledim, eve ekmek almak için fırına girdim. Duvarda bir pano, üzerinde askıda ekmek, yazının altında “otuz sekiz” yazıyor. Ne güzel, ne yüce değerlerimiz var. İşte o an bu işlerin Türkçe'den çevirisi yok, dedim. Belki diğer dillerde karşılığı veya örneği de yoktur. Kilise duvarlarında kuş evi veya kilise girişlerinde sadaka taşı var mı? Derdimiz medeniyet yarıştırmak değil, o kara biz beyazız demek hiç değil. Önce nefsime, sonra kendi değerleri örtülmüş, geçmişine bihaber bırakılmış nesle küçük bir hatırlatma yapmak.
Üsküdar meydanda askıda kışlık giysi standını görünce bu yazıyı yazmak vacip oldu. Daha önce “askıda çorap” hakkında bir yazı yazmıştık. Merak edenler o yazıyı da okuyabilirler.
Dosdoğru yoldan ayrılmadan okuyalım
Dükkan önüne buğday atan sarraf, askıda ekmek uygulaması yapan fırın, askıya çorap koyan cami, meydana giysi asma standı kuran sivil toplum kuruluşu, cami duvarında kuş evi, külliye girişinde sadaka taşı, şadırvan duvarında ve mezar taşı üzerinde su kabı... İşte bunlar bizim asil değerlerimiz, geçmişimiz ve geleceğimizdir. Değerlerimiz demişken... "Askıda ekmek"... Bu iki kelimeyi okuyup, öğrenebilsek ve yaşasak insanlık için yeterlidir.
Bilim, gelişme, teknoloji, okumak, kalkınma, zenginleşme, nesillerimize daha insani ve yaşanılabilir bir dünya bırakmayı vaad etmiyorsa, ki gördüğümüz kadarıyla kan, gözyaşı, zulüm son yüzyılın en büyük mirası, şapkayı önümüze koyup uzun uzun tefekkür etmeliyiz.
Bugün dillere pelesenk olan okuma oranlarından, gelişmişlikten bahsedenler, o ülkelerin dünyaya miras bıraktığı değerleri öncelikle incelemeli. İkiyüzlülük en büyük miras değil mi? Okuyalım ve okutalım; fakat dosdoğru yoldan ayrılmadan okuyalım, okuduğumuz bizi adam etsin.
Kendi değerlerine şaşı, Batının yalanlarına kör, kendini aydın gören güruh; “yalanları örtecek doğru kelimeleriniz bitmedi mi?” diye sormadan edemiyor insan.
Piyasa karşısına pazar, hırs karşısına kanaat, kampüs karşısına külliye, metropol karşısına şehir, AVM karşısına Çarşı... Alternatif değil bunlar, asıl olan kavramlarımız. Yani her şey aslına dönmeli ve değerlerimize uygun imar edilmeli.
Farkında ve samimi olursak her şey çözülecek. Rabbim iyiliğin ve aklı selimin hakim olduğu dünyaya bizi ulaştırsın. Amin. Umudumuz var, biz değerlerimizin gösterdiği istikamette dosdoğru yürüyüp, o değerler üzere dik durdukça büyük miras genç filizleri vermeye devam edecek inşallah!
Cihad Meriç yazdı