Tolstoy’un kaleminden doğan ve hayalimizde capcanlı gezinen karakterlerden biri İvan İlyiç. “İvan İlyiç’in Ölümü” isimli uzun hikâyesinde, özel işler memurluğundan, sorgu yargıçlığına terfi eden bir memuru anlatıyor. Diğer Rus yazarların eserlerinde rastladığımız gibi yine orta sınıftan bir karakter...
Yeni makamının verdiği forsla birlikte yavaş yavaş eski arkadaşlarını hayatından çıkarır ve seçkin zümreden kendine yeni arkadaşlar edinir. Kendince uygun gördüğü biriyle evlenir İlyiç.
İvan İlyiç yükseliyor (mu?)
Üç yıl sonrasında iyi bir memur olduğu için ikinci bir terfiyle savcı yardımcısı olur. Daha sonrasında başka bir ile savcı olarak atanır. Orada üç çocuğunu kaybeder. Maddi durumunu bir türlü düzeltemez ve daha üst bir makama gelmek için hayaller kurar, durur. Yakın tanıdığı Zahar İvanoviç’in devletin üst makamlarından birine atanmasıyla, İlyiç de adalet bakanlığında iyi bir yere geçer.
İlyiç’in ölümü buradan sonra başlıyor. Yeni gittiği yerde tam istediği gibi bir daire tutar ve her yerini özenle düzenler. Evin tasarımı hayatının bütün gailesi olur ve duruşmalarda dahi koltuk takımlarının, perdelerin renklerini düşünür. Bir gün tadilat esnasında duvar kaplamacısına zihnindeki tarifi anlatmak için merdivene çıkar ve dengesini kaybedip göğsünü dolap kapağının mandalına çarpar. Doktorların da teşhis koyamadığı bir ağrı duruşmalarda bir kararı açıklarken ve hayatının muhtelif anlarında böğrüne saplanır durur. İlyiç bu acıyla uzun zaman mücadele eder. Hastalığı ağırlaşır ve önce işine gidemeyecek sonra da şahsi ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak kadar elden ayaktan düşer.
Güzel günler çok eskideydi
Hasta yatağında yatarken hayatının güzel anlarını düşünüp mutlu olmaya çalışır. Neşe, arkadaşlık ve umut dolu çocukluk yıllarını özlemle anar. Gençliğinde yaşadığı aşk hatıralarından başka geriye kalan hayatında öldürücü çalışma ve para hırsıyla, huzurun daha iyi bir yaşam şartlarında olduğunu sandığı 11 yılı düşünür. Geçen yılların muhasebesini yaparken hayatın anlamını ve hastalığının sebebini sorar kendi kendine. Ölüm korkusu ve yaşama umudu arasında gider gelir.
Ailesinden ve hanımından beklediği şefkati, uşakları Gerasim’de görür ve son anlarında onu hep yanında ister. Günahsızlığın maddi ve manevi hafifliğini günah çıkarttığında hisseder. Bundan sonra daha çok yalnız kalmak ister.
Bir dolap mandalının ettiği
Yalnızlık anlarından birinde artık beklediği ölüm gelir. Böğründeki sancı hafifler. Karısı ve çocuklarının gözü önünde can çekişerek hayata gözlerini yumar.
Tolstoy; babil kulesine çıkıp insanlığa vaaz eden bir vaizdir benim gözümde. İvan İlyiç’in Ölümü’nde maddeye düşkün ve tek gayesi bir üst makam olan insanların, kazandıklarıyla mutlu olamadıklarını, aksine daha da mutsuzlaştıklarını gözümüzün içine sokuyor. Ayrıca küçük bir dolap mandalının İlyiç’i ölüme götüren hastalığa sebep olması, koca hükümdarlıkları bir sineğin yıktığı menkıbeleri anımsatmıyor değil.
Huzur duraklarını gösteren, şiiri hızla akan ırmak Cahit Zarifoğlu’nun “Bazı Özlemler” şiirinin “modern salonlar, koltuk takımları, büfeler/ başköşede sadece bakılan bir şamdan/ gümüş bir sürmedenlik düşündük/ ayaklara düşmüş kıymetlerini iade ettik sandık/ anne çehizlerinin” mısralarında maddenin insan hayatını istilasını duyabiliriz.
Tolstoy ve Zarifoğlu’nu dünyanın gönüllü ruh doktorlarına ekleyebiliriz böylece...
Ömer Asım yazdı
Tolstoy olsa olsa CHP'li olur, ondandır ibreti okurun gözüne gözüne sokuşu:)
bakın CEHAPE'ye:) tarihte o'ndan iyi ibret alıncak particik var mı:)