Aslı Arapça olmasına rağmen bu dilde kullanılmayan “mesnevi” kelimesi, sözlük anlamı itibariyle “ikişer ikişer, ikili” manasını taşır. Edebiyâtçıların tarifine göre ise mesnevi, her beyti başlı başına kafiyeli olan nazım şeklidir. Mesnevi nazım şeklinin İran edebiyatında doğup oradan Arap ve Türk edebiyatlarına geçmiş olduğu rivayet edilir.
Türk edebiyatında mesnevi nazım şeklinin başlangıcı, Yusuf Has Hâcib (öl. 1077) tarafından kaleme alınmış olan Kutadgu Bilig adlı esere tesadüf eder. Mesnevi nazım şeklinin Türk edebiyatına girişinden sonra birçok Türk şair, bu türde örnekler vermişlerdir.
Bunlar arasında 13. yüzyılda Mevlâna Celâleddin Rumî’nin (öl. 1273) Mesnevi’si, 11. asrın sonlarına doğru Şeyyad Hamza tarafından kaleme alınan Yusuf u Züleyhâ adlı mesnevi, 14. yüzyılda Kutb’un Hüsrev ü Şirin’i ve 13. yüzyılda Yunus Emre’nin Risâletü’n-Nushiyye’si, 15. yüzyılda Ahmed-i Dâ’i’nin Çengnâme’si bunlar arasındadır.
Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-Necat’ı, Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn’u,Taşlıcalı Yahya Bey’in Yûsuf u Züleyhâ’sı, Nâbî’nin Hayriyye’si ve Sâbit’in Zafernâme’si, Şeyh Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ı, Sünbülzâde Vehbi’nin Lutfiyye’si, mesnevî nazım şeklinin son şairi olarak kabul edilen İzzet Molla’nın Mihnet-i Keşân ve Gülşen-i Aşk adlı eserleri anılmaya değer mesnevilerdir.
Siyer kitaplarının en güzeli
Mesnevi şeklinde yazılan mevlidler edebiyatımızda önemli bir yere sahip. Mevlid, “viladet” sözcüğünden türetilmiş olup çoğulu “mevâlid” şeklindedir. Bu sözcük Arap dilinde “herhangi bir kişinin doğduğu zaman” bir mekân ismi olarak “herhangi birinin doğduğu yer” ayrıca “doğma”, “doğum” gibi anlamları da ifade eder. Özel olarak peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sas) “doğduğu zaman”, “doğduğu yer” veya “doğumunu anlatan manzum eser” gibi anlamlar taşır.
Bu mevlidlerden en ünlüsü, Sultan Beyazıd Han’ın Divan-ı Hümayun imamı ve Bursa’da bulunan ünlü Ulu Camii’nin baş imamı Süleyman Çelebi’nin Vesilet-ün Necât adlı eserdir. Vesilet-ün Necât, Arapça bir tamlamadır ve “Kurtuluş Vesilesi” mânâsını taşır. Müellifi tarafından her ne kadar bu isim verilmişse de halk bu eseri “Mevlid” diye bilmiş ve öyle isimlendirmiştir.
Edebiyat tarihçisi Fuad Köprülü eser için, “Halk arasında okunmaya mahsus siyer kitaplarının en güzelini Süleyman Çelebi 812’de Bursa’da yazdı. Onun Mevlid manzumesi asırlarca halk arasında okundu, hatta bestekârlar tarafından bestelendi. Her asırda ona birçok nazire yazıldığı halde, ifadesindeki sadelik ve selâset, ilhamındaki samimilik ve tabilik, onu Türk edebiyatının bir şâheseri halinde asırlarca yaşattı.” demiştir.
Kimin yazdığı tespit edilemeyen mevlidler var
Tarihimizde birçok mevlid yazılmış olmasına karşın araştırmalara göre mevcut metinlerinden yetmiş kadarının şairi tespit edilebilmiştir.
Mevlidler genellikle tevhid, münacâât ve nâ’t ile başlamaktadır. Kâinatın zuhur kaynağı olan nur-ı Muhammedî’den (sas) bahsedilerek Hz. Peygamber’in doğumuna geçilmekte onun Miraç hadisesi ve diğer mucizelerinin ve başından geçen hadiselerin anlatılmasının ardından vefatına yer verilmekte en sonunda Resul-i Ekrem ve ashabı başta olmak üzere eseri yazan, okuyan ve dinleyenler için bir duâ ile sona ermektedir. Hemen her faslın bitiminde, içinde Hz. Peygamber’e salât ve selamın da bulunduğu tekrar beyitleri yer almaktadır. Bu beyitler Süleymân Çelebi’nin Vesilet’ün Necât’ında şöyledir:
Haşre dek ger denilirse bu kelâm
Niçe haşrola bu olmaya tamam
Ger dilersiz bulasız oddan necât
Aşk ile derd ile eydin es-salât
Yazılmasına vesile olan hadise
Vesilet’ün Necât’ın yazılmasına sebep olan hadise ilgi çekici bir rivâyettir. Bu rivâyete göre İranlı vaiz, Süleyman Çelebi’nin imamı olduğu Bursa Ulu Camii’nde cemaate vaaz ederken Bakara suresinin 285. ayetini tefsirde hata etmiş ve “Hz Muhammed (sas) ile Hz. İsa (as) arasında fazilet açısından hiçbir fark göremediğini” ifade etmiştir. Bunun üzerine cemaat içinden bir Arap, vâizi ikaz ederek aynı surenin 253. ayetini hatırlatmış ve “İşte bu sebeple de Hz. Muhammed (sas), her ne kadar nübüvvet vazifesi yönüyle Hz. İsa’ya (as) denk olsa da fazilet ve üstünlük bakımından ondan daha yücedir!” demiştir. Rivâyetlere göre bu hadise büyümüş ve en sonunda İranlı vâizin katline fermân çıkmasına kadar varmıştır.
Yaşanan bu olayın yoğun etkisinde kalan Süleyman Çelebi de İslâm Peygamberinin diğer peygamberler arasındaki mevkiini anlatmak için Mevlid’i kaleme almıştır.
Mevlidler içinde Süleyman Çelebi’nin eseri sehl-i mümteni olarak ayrı bir değer taşımaktadır. Bu mevlid farklı dillere tercüme edilmiştir. O günden bugüne İslâmiyetin yayıldığı memleketlerde Hz. Peygamber’in (sas) doğum gününde, yani Mevlid Kandili gecesinde mevlid okuma ve okutturma adetâ dini bir ibadet gibi telâkki edilmeye başlanmıştır.
Mevlidler mûsikimizde önemli bir yere sahip
Memleketimizde çokça yaygın olan mevlid, sadece Peygamberimizin doğum günü için değil doğum, vefat, sünnet, düğün, hatim merasimi, asker uğurlama gibi çeşitli vesilelerle okunur hale gelmiştir. Bu şekliyle mevlidler aynı zamanda dini mûsikimizde de önemli bir yer tutmaktadır. En güzel örneklerini oluşturmaktadır.
Milletimizin Hz. Peygamber’e sevgisinin en güzel göstergesi olan mevlidler sayı itibariyle diğer dini türlere göre hayli zengindir.
Selam olsun tüm peygamberlere.
Ve salat ve selam olsun son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’ya (sas).
Süleyman Çelebi’nin ruhu şâd olsun.
Hikmet Kızıl
Çok güzel kaleme almışsınız kutlarım sizi...