Hakikatin boz bulanık bir görüntü içinde silikleştiği, gerçeğin kuytulara gizlendiği, insanın sanallığın kölesi olduğu bir zamanda bütün hakikatiyle, gerçekliğiyle Ramazan-ı Şerif geliyor dünyamıza. İnsana açlığı, merhameti, acımayı, şükrü, sabrı, dayanmayı öğreten Ramazan. Ramazan mütevaziliğe, sükûna, tefekküre çağırır bütün inananları. Gürültü patırtı, gösteriş, riya çok uzağındadır Ramazan’ın ve müminlerin de uzak durmasını ister bu kötülüklerden.
Ramazan ayı sabır ayıdır ve tefekkür… Hz. Resul Hirası’na yürürdü çokça bu ayda. Derin tefekküre dalardı orada. Yalan dünyanın, nefsin bütün bukağılarını kırarak giderdi. Bütün törenlerin, şölenlerin, nümayişlerin uzağında… Bir başına… Derin bir yürüyüş, derin bir düşünüş… Evet, bir kez daha geldi Ramazan dünyamıza. Renklerin, reklamların, imajın, yalanın içinde kaybolup giderken bir kez daha geliyor Ramazan. Hep geliyor aslında. Gösterinin, gösterişin içinde yitip giderken Müslümanlar… Zengin iftar sofralarında tıka basa doldururken mideleri, mazlumları hatırlamazken beş yıldızlı salonlarda geçip gidiyor aslında Ramazan-ı Şerif. Geçip gidiyor ramazan geride hiçbir şey bırakmadan. Nefislerimiz terbiye olmadan, ahlakımız güzelleşmeden.
Bize nefsimizle, dünyayla hesaplaşmanın imkânını veren bu ayda ne yazık ki en az yaptığımız ya da hiç yapmadığımız şey nefsimizle dünyayla muhasebe. Aslında muhasebe yapanlar var bu ayda. Ekran başlarına geçip milleti hurafelerle, yalan dolanla kandıran, uyuşturan hocalar kazanacakları paraların muhasebesini yapıyor, televizyonlar ise ceplerinden çıkacak paranın… Evet, televizyonların, belediyelerin, zenginlerin gürültü patırtı içinde kurdukları iftar sofralarında, dinin terbiyesiyle uzaktan yakından alakası olmayan eğlencelerle Ramazan’ın ruhu gizleniyor, yok ediliyor. Reytinge ayarlı, ağlatmaya kurulu bütün programlar üzerimize boca ediliyor. Milyonlar, milyarlar havada uçuşuyor. Din tamamen ekonomi temelli bir enstrümana dönüştürülüyor ve buradan en yüksek kârı elde edebilmek için bütün aygıtlar seferber ediliyor. İlahiyat hocaları, sanatçılar, otomatik semazenler, yazarlar, çizerler…
Ekranlarda sahte yüzler, vıcık vıcık konuşmalar, samimiyetsizlikler… Kitleleri en çok gaza getirenler kimlerse hepsi mikrofon başında. Din pazarlama, dini değerleri pazarlama… Kimse müminin yitik malı hikmetin peşinde değil, kimse kendi arayışının izinden yürümüyor. Bir güç gösterisi, bir gürültü patırtı içinde yitip gitme. Dini söylemler bir meta mesabesinde. İbadet ekonomisi…
Son zamanlarda Müslümanların evreninden çekip giden kavramlardan biri Allah rızası. Ya da yalnızca bir laf olarak dilimize pelesenk olmuş Allah rızası. İçeriği, imlediği hiçbir şey yok. Allah rızası gözetilerek yapılmıyor işlerimiz. Hep bir karşılık bekliyoruz. Dini anlatan, insanları bilgilendiren hocalar da bir karşılık gözeterek yapıyor bu işi. Ücretsiz vaaz ve irşat vazifesi işlemiyor ne yazık ki! Din satıcılığı… Kitlelerin isteğine, arzusuna göre bir din uydurma ve anlatma… Ramazanlarda en fazla karşılaştığımız manzara bu. Dindar bir ruhun yokluğu, insanlığın yoksunluğu…
Ramazanlarda ekran şövalyeleri garibanlara öğütler veriyor. Dünya nimetlerinden uzak kalmanın faziletlerinden bahsediyorlar ama kendileri pazarladıkları din üzerinden büyük paralar kazanarak en güzel şekilde yaşıyorlar. Aynı müritlerine bir lokma bir hırka tavsiyesinde bulunup da kendileri saraylarda yaşayan tarikat şeyhleri gibi. Büyük bir yalanın, desisenin din kılığında dolaşıma sürüldüğü zamanlardayız. Bundan kazananlar var tabii ki. Hiçbir yeteneği olmayanların mazereti haline geliyor yüce İslam.
Bir Ramazan’a daha ulaşıyoruz. İslam dünyası paramparça, kan kokuyor her yer. Ümmetin bir yanı yersiz yurtsuz. Bir yanı da kâşanelerde, beş yıldızlı otellerde Allah rızası peşinde. Lüks iftarlar, sazlı sözlü Ramazan kutlamaları… Şuurdan uzak, dini ahlaktan beri bir takım Müslüman… Allah Müslümanlara yeniden düşünme ve var olanı görebilme yetisi versin.
Ramazan-ı Şerif mübarek olsun!...
Muaz Ergü