Şimdiki marketler tank motoru satıyor mu?

Bir zamanlar mahallemizin sır kâtibi, kara gün dostu olan bakkallar bir bir hayatımızdan ve mahallemizden çekiliyor. Artık yerlerinde zincirlenmiş ve bizleri de kendisine mahkûm etmiş marketler var.

Şimdiki marketler tank motoru satıyor mu?

 

Necip Fazıl Kısakürek, oğlu Mehmed Kısakürek’in derleyerek bastığı, içinde İstanbul yazılarının bulunduğu İstanbul’a Hasret kitabındaki yazılardan birinde, zengin iş adamlarını, tüccarları ti’ye alır, onların açgözlülüklerini suratlarına çarpar. Vakıflar İdaresi’nin yoksullar için açtığı aşevinden bu zengin teşebbüs sahiplerinin haberdar olmadıklarını söyledikten sonra “iyi ki haberdar değiller, yoksa bırakın yardım etmeyi, orada bedava yemek yiyebilmek için sıraya bile girerler” anlamına gelen sözlerle zengin açgözlülüğünü eleştirir.

Bu yazıdaki zengin açgözlülüğünü ifade eden bölümlerin Şekspir’in Hamlet’inde yer alan ifadeler ayarında olduğunu belirtelim. Bu durum asla Batı karşısındaki bir kompleks değil; tam tersine açgözlülüğün evrensel ruh halinin Allah’ın Doğusunda ve Allah’ın Batısında farklı zamanlarda yaşamış edipler tarafından ortaya konulduğunun bir tespitidir.

1943 yılında yayınlanan bu yazının üzerinden 70 yıla yakın bir zaman geçmiş. Ülkemizin sıkıntılarında fazla değişen bir şey olmadığını yaşayanlar kadar okuyanlar da bilmek durumundadır.Bakkal, bakkaliye

Bugün mahalle bakkalından söz edemiyoruz

Geçen 70 yıllık süre içinde ülkemiz çok partili hayata, demokrasiye geçmiş, sayısız darbe, muhtıra, e-muhtıra görmüş, azgelişmişlik sıfatını üzerinden atarak önce gelişmekte olan ülkeler sınıfına girmiş, sonra da dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisine sahip ilk 5 ülkeden biri olmuş. Serbest piyasa ekonomisi, hayali ihracat, sıcak para, borsa, özelleştirme, yap-işlet-devret, teşvik kredileri, tek haneli enflasyon ile büyümüş, büyümüş, büyümüş, yine de değişen bir şey olmamış. Fakir yine fakir hem de daha fakir; zengin yine zengin hem de daha zengin olmuş.

Bugün mahalle bakkalından söz edemiyoruz. Alış verişlerimizi mahallemizde bulunan envai çeşit market zincirlerinden yapıyoruz. Bizim mahallede bunlardan tam 5 tane var. 5 kuruşun bile hesap edildiği, paramız çıkışmadığında almayı arzuladıklarımızdan birini bırakmak zorunda kaldığımız, daha çok alış-veriş yapalım diye hızlı müziklerin çalındığı, bizi kapımızın önüne kadar ücretsiz müşteri servisiyle bırakan, bizimle ilişkisi sadece aldığımız ürünleri kasadan geçirmek diye tabir olunan eylemi yapmaktan ve verdiğiniz parayı alıp lazım geliyorsa üstünü vermekten ibaret olan kasiyerlerle muhatap olduğumuz marketler…

Bakkal, bakkaliye

Kasiyerlere haksızlık etmeyelim. Maalesef, onlar bugünkü toplumun yeni ağır işçileri. İyi-kötü her türlü şeye maruz kalıyorlar. Kasaları eksik çıktığında onları neyin beklediğini sadece onlardan önce kasası eksik çıkmış kasiyerler biliyor. Onların da bizim gibi bir birey olduğunu düşündüğümüzde hem onları hem kendimizin ne kadar yabancılaştığını, özümüzün üstünü sürekli bir şeylerle kapatmaya çalıştığımızı anlayabiliyoruz.

Bakkal, bakkaliyeDikiş iğnesinden tank motoruna kadar aradığın her şey var

Bu marketlerde hemen her şeyi bulabilirsiniz. Bir ara Üsküdar’da, belediyenin yanındaki Balıkçılar Çarşısı’ndan çıkıp Kaknüs Yayınları’na ve Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’ne gittiğiniz yolu kendine mesken edinmiş bir deli vardı: İsmail. Deli İsmail deniyordu kendisine. Yere bir yaygı seriyor, sağdan soldan topladığı çeri çöpü koyuyordu yaygının üzerine. Zannedersiniz ki satış yapıyor. Tezgâhının başına uzanarak yatıyor ve muhataplarını o şekilde karşılıyordu. Bir defasında arkadaşlarla yine aynı yerde gördük kendisini. Arkadaş kendisine “ne satıyorsun” diye sordu alaylı bir şekilde. Deli İsmail, “dikiş iğnesinden tank motoruna kadar aradığın her şey var” diye cevap verdi.

Evet, bu marketlerde “yok”un adı yok; sadece “bitti tükendi”, “geç kaldınız”, “fırsatı kaçırdınız” var. Dikiş iğnesinden tank motoruna kadar her şeyi bulabiliyoruz bu marketlerde. Civardaki küçük esnaf daha da küçüldü. Yakında ölecek bunlar. Ve biz televizyona, bankalara, kredi kartlarına, internete, bilumum teknolojiye mahkûm olarak bitireceğiz ömrümüzü. Yakınlarımız bizi gömerken kefen bezimizi de bu mahalle aralarına kadar sokulan marketlerden kredi kartlarıyla alacak; belki de taksit bile yapacaklar kefen bezimize. Ölüme yapılan taksitte son devrim bu olsa gerek!

 

İsmail Demirel kefenimin rengi beyaz olsun dileğinde bulundu

YORUM EKLE