Şimdi Yeni Besteler Yapmak Lazım

Müzik lazım, beste lazım, şiir lazım, yenilik lazım… Çok fazla şey lazım bu insanlara. Birilerinin bir şeyler yapması lazım!

Şimdi Yeni Besteler Yapmak Lazım

Müzik lazım, beste lazım, şiir lazım, yenilik lazım… Çok fazla şey lazım bu insanlara. Birilerinin bir şeyler yapması lazım!

Bir şeyler yapmanın ilk adımı, toplanmak. E, madem bir yerlerde toplanan birileri var, gidelim, görelim, dinleyelim. Bunların hepsini yaptık. Şimdi de aktaralım.

11 mayıs pazartesi günü Üsküdar'da Genç Dergisi'ndeydik. Ne olacak bu memleketin hali türevinden laflar etmedik ama söylediklerimiz de bundan daha az önemli değildi.

Elebaşı Asım Gültekin, bestecilerin, birçok kez kendi sözlerini kullandığından yakınarak başladı söze. Bunun bizi yeterince doyurmadığını söyledi.  Sonra da çözüm önerisini sundu. Ne yapılmalı? Birileri bizi doyuracak nitelikte sözler yazmış, bunları alt alta dizmiş, bir kalıba sokmuş. Hazıra konulmalı! Özellikle günümüz şiirleri bestelenmeli. Bunun için de bugünün edebiyatına hakim olmak gerek.

Mahallemizde Müzikler Çalarken

Hakan Aykut, müziğe kıymet verilmemesinin nedenlerini bir süreç içinde açıkladı. Türk müziğinin yasak edilmesi, toplumun gelenekten koparılması, müziğin haram görülmesi, batı aranjmanlarının piyasaya sürülmesi, müziğin isyan aracı olarak görülmesi, insanların müzikten kaçması hatta çocuklarını da kaçırması gibi nedenleri sıraladıktan sonra o da kendi geçirdiği süreçten bahsetti. Tecrübenin, alt yapının, birikimin olmadığı bir ortamda müziğe başladığını, ancak bu zorlu dönemlerin artık geride kaldığını, yeterince bilgi ve birikim sahibi olunduğunu söyledi.

Hakan Aykut'un dikkat çektiği bir diğer önemli nokta da şuydu. “Mahalle” müzikle yeni tanışırken, piyasanın boş olması herkesin önünü açtı. Piyasaya sürülen her şey tutuldu. İyi ve kötü birlikte yer buldu. Ama nedendir bilinmez, birileri sürekli kötüyü örnek olarak gösterdi. Hep kötüden dem vuruldu. İyi işler göz ardı edildi.

Bir Yemin Ettim, Dönemem.

Ahmet Mercan tövbekar yapımcı olarak söz aldı. Müzik piyasasına seçerek, isteyerek girmediğini söyledi. Müziğin insan fıtratının gerektirdiği bir şey olduğunu, insanın dinleyen ya da icra eden olarak hep müziğin içinde olduğunu söyledi. Müziğin meşruluğu veya gayrimeşruluğunun sözlerine bağlı olduğunu, şiirde kullanılan ifade küfür niteliğindeyse aynı ifadenin müzikte de küfür niteliğinde olacağını belirtti.

Osmanlı'ya değinen Ahmet Mercan, o devre baktığımızda resmin minyatüre, ebruya kadar daraltıldığını ancak müziğin geniş bırakıldığını da hatırlattı.

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde müziğin toplum mühendisliği çalışmalarında inşa aracı olarak kullanıldığını söyledi. Ve tabi ki bu çalışmaların hiçbirinin tutmadığını..

Ahmet Abi, müziğe giriş hikayesini de bizlerle paylaştı. Selam dergisinin düzenlediği bir yarışmayla bu işe başlamış.  Afganistan cihadının ortalığı kasıp kavurduğu o günlerde Selam dergisiyle hediye edilmek üzere Mute Savaşı bant tiyatrosu yapılmış ve daha etkileyici olması için müzikler eklenmiş. Bu müzikler de Anadolu'daki akıllara ziyan tüccarlar tarafından derlenip ayrı olarak satılmış!

İlk zamanlarda yaşanan tartışmalardan da bahsetti. Sahabe sözünü bağlamayla söylemenin caiz olmadığı söylemleriyle, müziğin haram olduğu fetvalarıyla nasıl baş etmeye çalıştıklarını anlattı. Ali Bulaç'ın “Tek müzik vahdettir. Çok sesli müzik şirktir!” dediğini söyleyerek bir zihniyetin örneğini verdikten sonra asıl öldürücü darbeyi vurdu: “Bizim müziklerimiz iyi notalardan yapılmıyor!” bir dönemin böyle şeylerle uğraşarak geçtiğini ama şükür ki geçtiğini söyledikten sonra güzelliklerden de bahsetti. O dönemde ne kadar titiz çalıştıklarını, ne kadar iyi işler çıkardıklarını, seslendirmeleri tiyatro sanatçılarına yaptırdıklarını bir anıyla birlikte bize aktardı. Sanatçıların bir türlü veremediği günahı affedilmiş bir müslümanın sesini Yusuf Ziya Özkan'ın yakaladığını anlattı.

Ömer Karaoğlu Harbiye'de Konser Vermeli

Ahmet Mercan'ın da önerileri vardı. Sanat eserlerinde klasik muhafaza edilmeli, yeni soundlar eklenmeli ve herkes kendi tarzını geliştirmeli diyerek önerilerini sundu.

“Dino Merlin Harbiye'de konser verdi. Hani Ömer Karaoğlu?!” serzenişi dikkate değerdi.

Ahmet Mercan, bildiğimiz ve hayranı olduğumuz muzip tavırlarıyla saç ve sakalları uzun (cidden uzun) arkadaşlara “Rock için saç ve sakal farz mıdır?” ve “Kestirince ses çıkmıyor herhalde?” sorularını yöneltti.

Sufi Rock

Toplantıya “sufi rock” tarzı müzik yapan Hicret'te gelmişti. Müzik, Pink Floyd ve Yunus Emre'yi bir potada eritmektir diyordu Hicret. Hicret bize albümünün Cdsini hediye etti.

Birbirimizi tanıdık, iletişimi koparmamak ve tekrar tekrar toplanmak gerektiğine karar verdik. Buradan iş çıkar diyerek oradan ayrıldık.

Bu tür bir topluluğun içinde bulunmak isteyenler bir şekilde irtibata geçerlerse mail grubuna onları da ekler, daha sonraki toplantılara onları da bekleriz!

 

Merve Akbayır yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
adsız
adsız - 14 yıl Önce

Sevgili Merve arkadaşımıza; bu gruba nasıl katılacağımızı bildirirse ya da googlegruplarda kullandıkları ismi belirtirse güzel olur.