Mehmet Şamil:
Bu soruya iki şekilde cevap vermek mümkün. Eğer 18 yaşıma tekrar dönmek ise kasıt kişisel olarak yaptığım hataları yapmaz, kaybedeceklerimle daha uzun zaman geçirir ve bugün için farklı planlar uygulardım ki geleceği yaşamış biri olarak 18 yaşıma dönmek mucize bir duygu olurdu. Yok, eğer şu an yaşın 30 küsür değil de 18 olsaydı ise soru cevabım ben kendimi 18 yaşında hissediyorum olurdu.
Mesut Doğan:
Daha çok okurdum. Mutlaka bir yabancı dil öğrenmek için çalışırdım. İnsanlara fazla güvenmezdim. Boş insanlarla vakit geçirmezdim. Bana katma değeri olmayan kimseyle vakit harcamazdım.
Murat Soyak:
Gençlik ve gelecek… Zamanında başlamak güzel. Gençlik bitmez gibi. Oysa “günler kuşlar gibi uçup gitmekteler”. Şimdi ebeveyn ve öğretmenlerin söylediğini hatırlıyorum: “Zamanınızı iyi değerlendirin çocuklar, zaman çok kıymetli.” Tamam da nasıl olacak bu, hangi yol takip edilecek? Öncelikle kişinin kendisini tanıma, bilme süreci olarak “gençlik” kavramı üzerinde durmak gerekiyor. Bu hareketli dönemi yaşayan genç için “delikanlı” deyişimiz dikkate değer. Çılgınlığın, gücün, maceranın, öfkenin, sevginin doruklarda gezindiği bir dönem. Bu aşamada öncelikle “kendini bil” düsturunu hatırlamak gerek. Evet, bunu sağlayacak olan öncelikle esaslı okumalardır. Doğuyu ve batıyı kitapların aydınlığında derinliğine okumak gelecek için büyük kazanım sağlar. Yazarların eserlerini bir külliyat kapsamında okumak gerek. Okumalar sonrasında bir güzellik, iyilik sökün edecektir. Mesela Sezai Karakoç'u lise yıllarımda tanımak, bilmek benim için önemli bir imkândı. Düşünce, duygu dünyamın oluşmasında Sezai Karakoç'un eserleri etkili olmuştur. Ve elbette doğru insanlar ile yürüyüşe başlamak hayatı verimli kılacaktır. Yola çıkar iken “yoldaş” seçimi önemli. Gelecek zamanlara iyi hazırlanmak gerekiyor. Çalışmak, daha çok çalışmak… İçinde bulunduğumuz zorluklara, şartlara teslim olmak yerine; mücadele ruhu esas olmalı. Karanlıklara karşı bir ışık… Yoksa dışarısı bizi kuşatacak.
Gençliğim el yordamıyla aramak ve bulmak ile geçti. İsterdim ki o dönemde yolumu aydınlatacak insanları erken tanısaydım. Yol gösterici, rehber şahsiyetlerin varlığı önemli. Ne diyelim, nasip… Bu aşamada daha çok okumak üzerinde durdum. Bir de doğru insanları seçmek önemli. Bugünden geçmişe baktığımda gördüklerim ana hatları ile bunlar.
İsmail Kılıçarslan:
'Sersem sepelek serazad serserilik'
Ahmet Örs: Şimdi 18 yaşında olsam 18 yaşımda yaptıklarımı yapardım, yapmam gerekirdi: İslami kimliğimi oluşturmak için çokça Kur'an okurdum. “Yoldaki İşaretler, Dört Terim” okurdum. İslami dergilerin her birini bir hakikat parçası bulmak ve ona tutunmak için okurdum, altlarını çizerek satırlarının. İnsanlarla durmadan konuşur, yolumu, adımı bulmaya çalışırdım. Sabahlara kadar kitap okuyup öğrendiklerimi insanlarla paylaşırdım. Arada bir romanın, hikâyenin, sinemanın araladığı kapıdan gençlik hayallerinden yeni dünyalar kurardım.
Mustafa Oğuz:
Herhalde okuyacağım üniversiteyi farklı seçerdim. Zamanında Boğaziçi Üniversitesini kazanacak puanım varken İngilizce eğitim yapıyor diye tercih etmemiştim. Boğaziçi Sosyolojiyi tercih ederdim. Klasik eserlerin hepsini daha erken yaşlarda daha düzenli okurdum. Dil sorununu aşacağım için üniversitede devam etmeyi hedeflerdim. Diğer yandan edebiyat çevresine daha yakın olur, geniş bir çevre edinirdim. Hayatımı daha planlı bir şekilde yaşardım. Şiirle olan yolculuğumu daha sıkı sürdürürdüm. Şimdiki durumumdan dönüp geriye baktığımda öyle pek pişmanlık yaşadığımı söyleyemem. Tek pişmanlığım Boğaziçini yazmamaktı.
Müştehir Karakaya:
İlginç, 18 yaşımı geçeli bir hayli zaman olmuş... İşin doğrusu, 18 yaşındayken de şuan düşündüğümü düşünüyordum ama felek koymadı düşündüklerimi gerçekleştireyim... Kader dediğimiz şey, hayatımızı ipotek altına almış bir eylemdir. Sorumluluk almazdım, evlenmezdim, ki o zaman da böyle düşünürdüm... Gençken insanlar bu dünyanın bir değirmen olduğunu idrak edemiyorlar... Sonra akılları başlarına geldiği zaman da, iş işten geçiyor… Ben 18 yaşında olmayı istemedim, hep kırk dedim, kırklara karışmadan... Ondandır ki, söyleyeceklerim bin anlam ifade etmeyecek kanısındayım...
Ömer İdris Akdin:
18 yaşımda neler yapmışsam aynısını yapardım. Kitapların arasında kaybolurdum. Cümlelerin arasından yol bulur hayata akardım. Hayatta her karşılaştığım şeyle kendimi sınardım. Defalarca yenileceğimi bilsem de duruşumu bozmazdım. İçimde çoğalan hüzne sarılıp uykuya dalardım. Düşlerimde kendimi çoğaltırdım. Ne çok benim olurdu. Hepsi de bende kaybolurdu. Böyle olurdu.
Recep Garip:
Yeryüzüne huzur getirecek bir proje hazırlardım. Gazze'ye gidip savaşırdım. Adam gibi eğilip bükülmeden siyaset yapardım. Türkçeyi en iyi konuşmayı isterdim. Ciddi bir okuyucu olur topluma ışık tutardım. İyi bir mümin, iyi bir vatandaş, iyi bir vatansever olmak için çalışırdım
Erol Erdoğan: Öyle bir hakkım olsa 18 yaşında değil de 88 yaşında olmak isterdim. İşe yeniden başlamak yerine, mutmain şekilde hayatın sonuna yaklaşmış olmak daha doğru. Saadettin Acar:
Okuyamadığım bir sürü kitap var, tam o yaşlarda okunması gereken. Herhalde onları okurdum. Hasan Ali Toptaş, Yusuf Atılgan, Cahit Zarifoğlu tüm kitapları. Tabii Sezai Karakoç en başta. Bir de Kemal Tahir o yaşlarda okunmalıydı.
Adem Turan: Otostopla İspanya'ya giderdim C.Zarifoğlu gibi. Oradan da Cebelitarık boğazından Afrika'ya geçerdim büyük komutan Ukbe bin Nâfi gibi ama onun ters istikametinden Mısır'a doğru giderdim. Tabii Ukbe bin Nâfi kuzey Afrika'yı boydan boya atıyla geçerken ben tersine artık neyle giderdim herhalde bir otobüs ya da bir tren olabilir bu. Hz. Musa gibi de Kızıldeniz'i geçerdim bir vapurla tabii ki sonra da Hicaz'a yani Mekke ve Medine'ye varırdım. İspanya'yı çok fazla önemsiyorum. O yüzden ilk önce ekvator yerine Avrupa ya da Orta Asya yerine önce İspanya'ya giderdim. Orada çünkü yüz binlerce Müslüman'ın barbar Avrupalıların katlettiği Müslüman yatıyor. Bir de İslam kültürü var, eskilerde kalmış olsa da. Bütün bunlar çok fazla ilgilendiriyor beni. Ya da şöyle diyeyim önce Balkanlar'a giderdim çünkü bizimkiler 93 harbi yıllarında oradan gelmişler. Önce oralara gider, sonra İspanya'ya geçerdim. Osman Bayraktar bir keresinde: “Geldiğin yerleri hiç düşünüyor musun?” demişti de çok dokunmuştu onun bu sözleri bana o vakitler. Onun ailesi de Balkan kökenlidir çünkü ve kim bilir hangi meşakkatlerle göç etmişler oralardan. Bizimkiler de aynı minval üzere gelmişler oralardan tabii ki. anneannem sık sık: "Ah!... Siz ne gördünüz ki!" derdi hep. Ağlardı ve hep bunları tekrar ederdi. Allah rahmet etsin. Sonra Hicaz'dan yani Mekke ve Medine'den sonra Dicle-Fırat dolaylarında o kadim topraklarda dolanırdım bir müddet. Oraları da çok önemsiyorum çünkü. Bağdat'ı, Şam'ı hani mümkün olsa da Kafdağı'nı da bulsam oralarda gezinirken diyorum. Kafdağı'nın ardını bir görebilsem ah!!!!!!!! Bir görebilsem… Afâkî de olsa aramak istiyorum ömr-ü hayatımda Kafdağı'nı hiç olmazsa bir kere de olsa mademki oralara, o topraklara varmışım bir kez o zaman bunu fırsat bilip Kafdağı'nı aramak gerekir diyorum tabii ki oralarda bir yerlerdeyse şayet, ama nedendir bilmiyorum Kafdağı'nı ben hep oralarda bir yerlerde(Fırat-Dicle arasında), bugünkü Mezopotamya bölgesinde hayal etmişimdir hep. Sonra da biraz yukarılara doğru giderdim Tebriz'e mesela… Tahran'a, Horasan'a… daha da yukarıdaki Buhara'ya… Dolanır dururdum oralarda aylarca. Sonra da döner gelirdim evime heybem şiirlerle dolu olarak... Şunu da eklemem gerekir. Mekke ve Medine'de şu vurguyu yapmam gerekir Allah Rasûlü'nü ve Kâbe'yi günlerce ziyaret ve tavaf etmeyi… O çok önemli çünkü bizler için.
Serkan Türk:
Bütün iyi hatalarımı tekrarlardım. Ülkemin her kentini daha önce görme fırsatı bulurdum.
Bünyamin K:
AH BİR ON SEKİZ YAŞIMDA OLSAM…
On sekiz yaşıma dönmek istemezdim. Şimdiki bu kafa ve bu ruhla yaşamış olmak isterdim o yaşımı.
On sekiz yaşıma girdiğim günlerde ailemden haberli evi terk etmiştim.
Şimdi on sekiz yaşımda olsam evi terk ederdim. Ama bu kez yirmi gün sonra geri dönmezdim. Ancak ziyaret için dönerdim. O gün birlikte çekip gittiğimiz arkadaşlardan bunu başaranlar oldu. Denizi ilk kez gördüğümüz yerde kaldı onlar. Şimdi iyiler. Ben döndüğüm yerin kitabına uygun yaşadım. Onlar kendi yaşam kitaplarını yazdılar.
Döndüğüm yerin kukla raflarının üçüncü katındaki bir kukla sepetinde yaşıyorum, ahalinin yaptığı gibi. Çünkü on sekiz yaşıma gelene kadar: annem giydirdi beni / babam boyadı yüzümü / öğretmenler doldurdu içimi...(şarkı sözü)
Şimdi on sekiz yaşımda olsam evi terk ederdim. Sonra o yaşa kadar öğrendiklerimi yaşadıklarımı, tanıdıklarımı; ilkokulu, liseyi her şeyi unutturan unutma içeceği içerdim (eğer Japonlar icat etmişlerse) ve hemen bir denizcilik kursuna yazılırdım. akabinde üç beş personeli olan, aylarca yol giden bir gemide işe başlardım. Yanaştığımız limanlarda mümkününce karaya inmezdim. Acı veren insanların toprağına inmezdim. Acı çeken insanların ve çocukların toprağına.
Ya da şimdi ah bir on sekiz yaşımda olsam, tanrıya yalvarırdım: "beni porsuk yap… beni porsuk yap"… gemidekinden daha tenha, daha tekil, eşsiz, insansız, hayvansız yaşamak için…"beni porsuk yap"…
on sekiz yaşımda gidip geri dönmeseydim, bugün on sekiz yaşıma dönmek isterdim.
Mustafa Akar: On sekizimde olsam öncelikle dünyayı gezmek için kendime imkânlar yaratırdım. Yani bir seyyah olmanın derdine düşerdim. Baktım bu işe ne bütçe yetiyor, ne de bizde gözüpeklik var; gemileri de yakamıyoruz: ben de oturdum şiir yazdım. Sonra, mutlaka birkaç müzik aleti öğrenmenin peşine düşerdim, mesela viyola olabilir.
İhsan Topçu:
Şu anda 18 yaşında olsam bilim adamı olmak için uğraş verirdim. Pozitif bilimlerden ama. Üniversiteye hazırlık anlamında tabii. Üniversitede pozitif bilimlerden bazılarını okumak isterdim. Olmadı, aklım orada kaldı. Buluşlar için hayatımı adardım. Laboratuar ortamı en çok arzu ettiğim ortam.
Yaşar Bedri: Bütün kitaplarımı yakardım!..
Nevzat Onmuş:
Fena halde âşık olurdum, şimdiki ve her zamanki gibi. Gemici olmanın bir yolunu bulurdum sonra. Dünyaya fena halde dokunmak istiyorum ve aşka. Anneme bir gelin bulurdum. "Al sana işte" derdim, "şimdi azad et beni". Bir şey daha, bir gün böyle bir soruya muhatap olacağımı düşünmemiştim hiç. Bu soru bir yaşıma daha girdirdi beni. Aslında hep onbeş, onaltı yaşında gibi davrandım, hissettim. Şimdi otuz altıyım. Yarısı bitmiş. Üstelik kırka bir şey kalmamış umurumda değil. Eskiden ismimi çocukça sevmezdim. Şimdi fena halde seviyorum. Anlamı "yeni doğmuş çocuk". Galiba hiç onsekiz olmadım ben. Olmak da nasip olmayacak gibi. Bu kadar yetsin bence modern insanın hiçbir şeye fazla vakti yok. Hem sonra O'nun umurunda olmadı ki 18 yaşım başkalarının umurunda olsun... Neyi kaybetmişse insan, en güzel onun türküsünü söylermiş. Yeri gelince kimin gönlünce olmuş ki olanlar benim gönlümce olsun. Onsekiz yaşında olmak ne zormuş... Otuzaltı yaşımı seviyorum. O'nu da… Ne tuhaf onu tanıdığımda on sekizdi. On sekiz yaşımı da seviyorum. On sekiz yaşımda olsam onu yine severdim…
Hasan Ali Toptaş:
Hiç… Yeni bir romana başlardım.
Ali Günvar:
18 yaşımdayken ne yaptıysam aynen onları yapardım sanırım. Zira o yaşlarda şiirle ciddi olarak uğraşmam gerektiğine karar verdim. Ve okumamın en hızlı olduğu yaştı 18 yaşım. Bazen günde iki üç kitapçık okurdum yaklaşık 150 sayfa filan. Edebiyatın edeple beraber yürümesinin zorunlu olduğunu da o yaşta idrak etmiştim. 18 yaşımı dolu dolu yaşadım. O nedenle en küçük bir nostalji duygusu yok içimde.
Recep Şükrü Güngör:
Bugünkü duygularımla, bilgilerimle on sekizde yaşımda olsam, bütün klasikleri yeniden okur, dünyanın/asrın/çağın öyküsünü yazmak isterdim.
Beni yönlendirenlere pek de kulak asmadan doğru bildiğimi yaşamaya çalışırdım. Hayata büyük şehirde başlamak gibi bir karar alıp gözümü karartarak büyük bir denizde başlardım yüzmeye. Mustafa Uçurum:
Hüseyin Akın:
* Şu an 18 yaşında olsaydım kimseye aldırmaz on sekiz yaşında olurdum.
* "Şu an kırk yaşında olsaydım ne yapardım" sorusunun cevabını aramaya koyulurdum.
* İnternetten indirip özetini okumakla yetindiğim hayat kitabımın üşenmez baştan sona kendisini okurdum.
* Şu an 18 yaşında olsaydım, ağaç hakkında konuşmak yerine ağacın meyvesinden yiyip dibinde gölgelenirdim.
* Şu anda 18 yaşında olsaydım eminim dünya bir başka dönerdi.
* Şu an 18 yaşında olsaydım büyük bir ihtimal yaşıtlarımla geçinemezdim.
* Şu an 18 yaşında olsaydım ÖSS için kılımı kıpırdatmaz hiçbir sınıfı doğrudan geçmezdim.
* Şu an 18 yaşında olsaydım az konuşur çok anlardım.
* Şu an 18 yaşında olsaydım bildiğim birçok şeyi bilmez gördüğüm şeylerin birçoğunu görmezdim.
Olsaydım şayet on sekiz yaşında dünya daha bir genç olurdu ve bana karşı daha anlayışlı hareket ederdi.
Ne malum belki de 18 yaşındayızdır da haberimiz yoktur. Hem şunun şurası çevremizde "yaşının adamı" diyebileceğimiz kaç kişi kaldı!
Murat Çelik:
Şimdiki yaşımda olmak isterdim.
Hüseyin KAYA: Eğer on sekizimde olsaydım; babama onu ne çok sevdiğimi söyler, annemin dizinde birkaç gün uyur ve çeker giderdim yaşadığım şehirden. Okuduğum kitapları biriktirmez, yazdığım şeyleri yayımlamazdım. Kimseyi kendime benzetmezdim ve kimseye benzemeye çalışmazdım. Türkü dinlememek için kulaklarımı tıkardım yeri geldiğinde. Kediler kadar fareleri de sevebilirdim. Fuzuli, Şeyh Galib ve Niyazi-i Mısri okumazdım. Güzel bir tütün bulurdum müptelası olabileceğim ya da erken ölmek için bahaneler.
Eyyüp Akyüz yazdı
Kemal Sayar:
Rus edebiyatını baştan sona okurdum.
üç isim haricinde hiçbiri şair değil bunların. asım gültekin'in ''ne şiş yansın ne kebap'' diyerek bu işi götürme anlayışını esefle kınıyorum. eyyub akyüz kardeşin de şiir okumasını Allah'tan niyaz ediyorum.
selam ve saygı ile!