İlişkilerdeki denge konusu birçoğumuzun oldukça yabancı olduğu bir durum tanımı. Yabancıyız çünkü ilişki içerisinde karşılıklı var olmayı deneyimleyebileceğimiz duygusal olgunluğun gelişimi pek mümkün olmuyor. Bizler, ilişkilerimizi ya karşı taraf için ya da kendi bireysel iyiliğimizi korumak için yaşamayı öğreniyoruz. Bu sebeple iki kişinin de birbiri için verdiği ve kendi için alabildiği alanlara yabancı kalıyoruz. Peki, “Denge” durumunu deneyimlememize engel olabilecek duygusal yüklerimiz ile tanışmaya var mısınız?
İnsanoğlu, ilişkinin olmadığı, bir diğeri ile ilişkilenmediği bir yeri çok da bilmiyor. Dönüp ilk yaratılış anına bakarsak insanın cennette dahi yalnız olmadığını görüyoruz. Buna paralel olarak insanın sosyal varlık olarak tanımlanmış olmasının en önemli göstergesi de fiziksel ihtiyaçlarımızın olduğu kadar duygusal ihtiyaçlarımızın, hayatımızı sağlıklı şekilde idame ettirebilmek için bir başkasının varlığına duyduğumuz ihtiyacı barındırmasıdır.
Kurduğumuz ilişkiler bizler için birer duygusal ihtiyaçtır. Bu duygusal ihtiyaçlarımız bir ilişkiye, bireysel geçmiş hikâyelerimize dair birçok durum ve duygu anlatır. Farkında olsak da olmasak da açık, gizli yönlerimiz kuruduğumuz ilişkilerde gün yüzüne çıkar.
BEN VE BAŞKASI
“Ben, benden başka birine ihtiyaç duyarım.” cümlesini sesli bir biçimde söyleyenler kadar bunu kendine bile itiraf edemeyenler de başkaları ile ilişki kurmaya ihtiyaç duyarlar. Burada beni, sizi, tanıdığımız, tanımadığımız insanları birbirinden ayıran nokta da “Ben, benden başka birine ihtiyaç duyarım çünkü...” cümlesini tamamlamadaki motivasyonumuzdur.
Çocukluğumuzun ve geçmişimizin bugünkü yaşamımızı etkilemiş olabileceğini hepimiz biliriz. Her birimiz motivasyonlarımızı doğduğumuz andan itibaren başlayarak; çocukluğumuzda, ergenliğimizde edindik. Yetişkin hayatımızda da üzerine eklemeye devam ediyoruz. Ancak kişinin yaşı ile çevrenin bıraktığı izler ters orantılı olduğundan çocukluğun ilk dönemlerindeki yaşanmışlıklar daha kalıcı nitelik taşır ve etkilerini yaşam boyu sürdürmeleri muhtemeldir.[1] Bu da demek oluyor ki duyduğumuz ihtiyacın “Neden”ini genel itibari ile çocukluk dönemlerinde inşa etmeye başlarız.
İHTİYAÇ DUYARIM ÇÜNKÜ...
Kimimiz, “İhtiyaç duyarım çünkü yalnız kalamam.” derken, kimimiz “İhtiyaç duyarım çünkü kendi kendime yetemem.” diyebilir. Kimimiz “Benden başka birine ihtiyaç duyarım çünkü başka biriyle olmadığımda eksik kalıyorum gibi hissediyorum.” derken, kimimiz “Yanımda biri olmadığında kendi duygu dünyamla meşgul oluyorum ve bu dayanılmaz geliyor.” diyebilir. “Çünkü...” lere verdiğimiz yanıtlar aslında bize, kendimizle ilgili iki farklı ve önemli durumun haritasını çizer. Birincisi, kendimizi ve diğer insanları nasıl algıladığımızı anlatır. İkincisi ise diğer insanlarla kurduğumuz ilişinin işlevini gösterir. Her bireyin hikâyesi farklıdır ve ilişkilerin dışarıdan görünüşü sayısız farklı şekilde olabilir.[2] Bu farklılıklar, ilişki içinde nasıl davrandığımız, o ilişkiyi nasıl deneyimlediğimiz, ilişki içerisindeki beklentilerimiz, varsayımlarımız, ihtiyaçlarımız, ilişkiye yüklediğimiz anlamlar, mutlu hissettiğimiz durumlar, hayal kırıklığı yaşadığımız olaylar bağlamında karşımıza çıkacaktır. Tıpkı benim hayal kırıklığı yaşadığımı hissederek deneyimlediğim bir durumu, başka birinin öfkelenerek deneyimlemesi gibi. İlişkisel durumları nasıl deneyimleyeceğimizi ve nasıl tepki vereceğimizi büyük çoğunlukla yaşamımızın ilk yıllarındaki yaşantılarımız belirliyor. Bu yaşantılardan edinilen deneyimleri dönüştürmek için çaba göstermediğimiz sürece etkileri yaşam boyu bir parmak izi kadar özel ve farklı olarak sürebiliyor.
İLİŞKİDEN BEKLENTİM
Eğer verilen cevap “İhtiyaç duyarım çünkü yalnız kalamam.” ise kendimizle ilgili ve kurduğumuz ilişkilerin işleviyle ilgili şunu öğreniriz: Ben yalnız kalmakta zorlanan biri olabilirim. Dolayısıyla ilişki kuracağım kişinin görevi, bana yalnızlık duygusunu hissettirmemek olmalıdır. Ve bu ilişkinin işlevi yalnız hissetmemi önlemek olacaktır.
Eğer verilen cevap, “İhtiyaç duyarım çünkü kendi kendime yetemem.” ise kişinin kendine dair öğreneceği durum: Ben kendi kendine yetmekte zorlanan biriyim. Dolayısıyla ilişki kuracağım kişiden beklentim, kendime yetemediğim yerleri tamamlamasıdır. Böylece ilişkinin benim için işlevi kendimi yetersiz hissetmekten kurtarması olacaktır.
“Benden başka birine ihtiyaç duyarım çünkü başka biriyle olmadığımda eksik kalıyorum gibi hissediyorum.” diyen birine dair öğrendiğimiz şey ise: Ben kendi kendime tam hissedebilen biri değilim. İlişki kurduğum kişiden beklentim, benim eksik yanlarımı tamamlaması. Böyle bir ilişkinin benim için işlevi, bana eksik hissettirmeyecek şekilde tamamlayıcı olması olacaktır.
“Çünkü yanımda biri olmadığında kendi duygu dünyamla meşgul oluyorum ve bu dayanılmaz geliyor.” cevabının motivasyonu da bir hayli yaygın. Bu cevap da bize: Ben kendi duygularını hissetmeyi, yaşamayı bilen biri değilim. Bu sebeple ilişki içerisinde olduğum kişinin duygularını hissedip, ona göre yaşamak daha kolay geliyor. İlişkilerimin benim için işlevi, kendi kendime kalmama gerek bırakmayarak onun için yaşamama izin vermesi olacaktır.
“SENİ SEVDİĞİM İÇİN SANA İHTİYACIM VAR”
İnsanoğlunun bir diğer kişiyle ilişkisi aslında ne kadar da kendisiyle, kendi ruhsal dünyasıyla, kendi kişisel duygusal geçmişi ile ilgili fark ettiniz mi? Aslında bizler ilişki kurarken dahi kendi duygusal dünyamızın ihtiyacını tamamlayabilmek üzere partnerler, arkadaşlar seçiyoruz ve bunu bilinçli olarak yapmıyoruz. Kendi ruhsal alanımızda neler olup bittiğine biraz daha fazla kulak kabartmaya, üzerinde çalışmaya gayret gösterdiğimizde ilişki kurma motivasyonlarımız da dönüşecek ve bizler nihayet kendi yaralarımıza yara bandı olabilecek ilişkiler yaşamak yerine yüksüz ilişkiler deneyimleyebilir hâle geleceğiz. Belki yüklerimizden kurtulduğumuzda, hayatımızdaki insanların gözlerinin içine bakıp Erich From’un dediği gibi: “Sana ihtiyacım olduğu için seni sevmiyorum. Seni sevdiğim için sana ihtiyacım var.” diyebiliriz.
Sümeyye Sürenoğlu
Hüma Dergisi, Sayı: 7