Şiir niçin tahlil edilir? Şairin şiir yazmaktaki niyeti o şiirin çözümlenmesi midir? Bu amacı güden bir şairin güçlü bir şiir kurabileceğine inanmıyorum. Şairin en temel güdüsü işitilmek olmalı. Bir ses ancak işitilsin diye titreştirilir, değil mi? Sanki şiiri çözümleyerek onu büyülü bir şey olmaktan çıkarmak isteriz. Çıkartabilir miyiz peki? Bu şairin büyüsünün kudretine bağlı… bir de bizim nefesimizin kuvvetine.
“Şaşıyorum gözyaşına…” Ozan sözü ne ustaca bağlıyor. Henüz başlığı okur okumaz kapılıyoruz uzanın büyüsüne. Lakaplar yok yere takılmaz insanlara. Turgut Uyar da ozan lakabını her hücresiyle hak eden bir sihirbaz. “Şaşıyorum gözyaşına”, “Ne kadar açık değil mi?” “Artık şaşıyorum gözyaşına” “Daha açığı var mı?” Uyar bu açıklığı o kadar çok dizesinde yakalıyor ki… Büyüsü nasıl bozulur böyle bir şiirin: “Artık şaşıyorum gözyaşına”
İnsanı beyninden vuran bir kurşun değil, insanın böğrünü delen bir kurşun sanki. Şaşırmak gözyaşına... Evet, onca şey yaşadık geçti. Gençlik tatlı bir hatıra şimdi ve ben de artık şaşıyorum gözyaşına. Halbuki ne kadar uzak olabilir göğüs dolusu ağladığım günler? İnanacağım az kaldı zamanın eğri büğrü izafi bir meta olduğuna. Oysa “ağlayabilmek, anlayabilmekti.” Ya ben kiminle beraber gömdüm gözyaşlarımı? Anladığım iddia yasındayım hep bütün. Ama ya ağlayabilmek? En son hangi vakitte becermiştim? Anımsamıyorum.
Ben de biliyorum ozan, evet “bir bölüğü çocuktur insanların”. Ve insanlar gönüllerinin çekirdeğinde bir çocuk saklarlar. Üzerinde yetmiş bin kat perdeyle örtülü olsa da bu böyledir. Nisan görmüş güvercinlerin maviliği yaran kanatları perdeleyemez kalbe çökmüş elemi. Mutlulukları biriktirsen de Turgut önleyemez gözyaşını çaresizliğin. Evet, çaresizlik pekiştirir mutsuzluğun harcına. Öteden beri perdeler yırtılmaya meyilli. ve ben/biz artık şaşıyorum/z gözyaşına. Tutma soluğunu “taşınmaz hiçbir şeyi tutma”. Göğüs dolusu nefes ver diye dağlar var. Puslu boğuk soluğunun yerine dolacak dağ havası var. Ciğerlerin o havayı kanına karıştıracak. Göğerecek göğsünün içi. Çocukken ki gibi. Yine de şaşacağınız gözyaşına. “Daha açığı var mı?”
Turgut Uyar, “Şaşıyorum gözyaşına”
artık şaşıyorum gözyaşına
hiç unutamam çünkü pazarcıların
haftanın her günü öteye beriye
öteye beriye gözyaşı taşıdığını
yukarlarda en uzaklarda
bir orman kaçkının
ormana sığındığını
mülküm benim
örneğin senin gözyaşın bir hayvandır
önümden uzun tüyleriyle kaçan
sularımı kana kana akıtdığım dağlara
haziranın on nunda
bir çocuğumuz olacağını biliyordum
ayrıca biliyordum ki
çocuğumuz olsa da olmasa da
bir bölüğü çocukdur insanların
artık şaşıyorum gözyaşına
mutsuzluğun harcını pekiştiren
çaresizliğin gözyaşına
binlerce beygir bir ovayı arşınlarken
yepyeni dişleriyle binlerce tay
ve sonsuz giyimiyle büyük hayat
kuşanırken en mavisini
güvercin toplayarak geldim öteden beriden
ona şaşıyorum
ki hepsi hiç değilse bir kere nisan görmüşler
şimdi artık serinle mülküm
çıkar papucunu ve gözyaşını
ellerin bir demet güvercin olarak
uçursun uzaklara yukarlara sevdamızı
taşınmaz hiç bir şeyini tutma
aldığın soluk verdiğin kadar olsun
dağlar ve ateş ve kan varken
şakaklarım zonguldak gibi uğuldarken
şaşıyorum gözyaşına
Muhammed Emin Avcı