Şairin karnındaki mâna

Divan şiiri, modern görüş ve metodların ışığı altında yeniden yorumlanabilir mi? Cevabını Orhan Okay Hoca'dan alıyoruz.

Şairin karnındaki mâna

Divan şiiri, modern görüş ve metodların ışığı altında yeniden yorumlanabilir mi? Bu soruya Orhan Okay Hoca Yöneliş dergisinde kaleme aldığı bir yazıda müspet cevap veriyor (Mayıs-Haziran 1983). Ancak dikkat edilmesi gereken husuları da sıralıyor: "Bu yorumlamaya giderken şiirin yazıldığı devrin dilini ve kültürünü çok iyi tanımak lazımdır. Unutmamak gerekir ki, dil ve kültür zincirinin kopukluğa tahammülü yoktur. Yeni yorum ancak bu bilgilerin temeli üzerine inşâ edilecektir." Önemine binaen yazıyızı sizlerle paylaşıyoruz.

Şairin karnındaki mâna

Mektup şeklinde kaleme aldığım bir önceki yazımda eski şiirimizin, modern usûllerle yeniden ele alınması ve değerlendirilmesi lüzumundan bahsetmiştim. Bizden birkaç asır önce ortaya konmuş bir eserde çağdaş bir gözle bakmak, bugünkü bilgimizle, zevkimizle değerlendirmek mümkün müdür veya doğru mudur? Bu bahse, divan edebiyatının son büyük otoritelerinden Profesör Ali Nihat Tarlan'a air bir hatıramı zikretmekle gireyim. Merhum hocamız bir dersinde, şu anda hatırlayamadığım ve o zaman bize karmaşık ve muğlak görünmüş olan bir beyti, şerh-i mütûn usûllerine mahsus -muhakkâk ki biraz da kendisine mahsus- bir tarzda, iç içe geçmiş tedâiler (çağrışım) ve imajlarla izah etmişti. Henüz bu çeşit bir metin tahlilinin inceliğini kavrayamayışımızdan veya zevkine varamayışımızdan olacak, içimizdeki şüpheyi, hattâ şimdi daha açık söyleyeyim, itimatsızlığı, bir arkadaşımız açığa vurdu: "Acaba sizin bu beyit hakkında söylediklerinizi şair düşünmüş müydü?" Hoca sanki bu soruyla hiç ilgilenmiyormuşçasına bir tavırla, karatahtaya başka bir beyit yazıp evvelkine benzer yollardan geçerek onu da açıkladı ve soruyu soran arkadaşımıza dönerek, "Şimdi tatmin oldunuz mu?" diye sordu. "Fakat bu bir şeyi göstermez ki hocam!" Şairin bunları düşünmüş olduğuna nasıl emin olabiliriz?"

Rahmetli hoca, o zaman üzerimizdeki tesirinin zevkini çıkara çıkara şu cevabı verdi: "Emin olabilirsiniz evlâdım, çünkü bu ikinci beyti ben yazmıştım."

Yıllardır öğrenci psikolojisini çok iyi tanımış olan Ali Nihat Bey'in bu hazırlıklı oyunu bizden önceki ve sonraki sınıflara da oynamış olduğunu daha sonraları işittim.

İlk bakışta paradoks gibi görünen bu izah tarzı, hakikatte bütün edebî eserlere yaklaşma tavrımızda vardır. Biz bir metni, devrinin kültürüne göre değerlendirmeğe çalışırken bile, günümüz ve kendimizin kıymet hükümlerinden uzaklaşamayız, O eser, zamanının şu veya bu düşüncesinin, modasının meyvesi olmuştur. O düşüncenin veya modanın gereği olarak eserin bir takım açıklamaları vardır hiç şüphesiz. Fakat yaşama gücü olan, asırları aşarak günümüze kadar gelen eser için artık, sadece devrinin izahlarının sınırları içinde hapsolmak mümkün değildir. O şimdi, sanatkârının bile tasarrufundan çıkmış âdetâ âmmenin malı olmuştur. Yeni düşüncelerin, yeni hayat görüşünün, yeni yorumların teşkil ettiği âmme. Bu takdirde artık şairin, bizim yeni yorumların teşkil ettiği âmme. Bu takdirde artık şairin, bizim yeni getirdiğimiz yorumu düşünüp düşünmemiş olduğu mühim değildir. Mühim olan, eserlerin, her devirde, insan zekâsının ulaşabildiği her zirvede yeniden bir yaşama gücü, yeniden bir yorum kazanacak zenginlikte olmasıdır. Prof. Mehmet Kaplan bir yazısında (Türk Edebiyatı dergisi, Mart 1982) Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserinin, ancak tekrar tekrar ve farklı okuyucu grupları tarafından okunmak suretiyle anlaşılabileceğini söylüyordu. Bu anlaşılmak, hiç şüphesiz, her şahsın, hattâ her okuyuşunda farklı yorumlar getirmesi demektir.

Bu mevzu ile ilgili daha dikkate şayan bir hatırayı Ziver Tezeren'in bir yazısından öğreniyoruz: Süleyman Nazif'in "Dâüssıla" adlı şiirindeki "Gel ey kerîme-i tarih olan güzel yurdum" mısrasında geçen kerîme kelimesine kız evlât manasın verilerek, vatan tarihin kızı olarak düşünülmüştür. Merhum Mahir İz ise kelimeye "gözbebeği" manasının yakışacağını söylermiş. İşin doğrusunu öğrenmek için Ali Nihat'ın bilgisine başvuran yazar, onun bu kelimeyi âyet-i kerime terkibini izafe ettiğini ifade ediyor. Ali Nihat Bey, Malta dönüşü Süleyman Nazif'i ziyaret etmiş ve kelimeye verdiği manadan bahsedince Nazif önce kızarak "Kim halt etmiş öyle, en cömert anlamında kullandım" dedikten sonra yumuşayarak Ali Nihat'ın verdiği mananın kendi düşüncesinden daha güzel olduğunu söylemiş. (Ziver Tezeren, Ali Nihat, Tarlanı Anarken, Nesil dergisi, Şubat 1980) Şimdi bir mısrada karşılaştığımız dört -belki daha fazla- mana ile yorumlanan bir kelimenin gerçek manasında şairinin bile tereddüt ettiğini düşünürsek geçmiş asırlarda kalan kendi fikrinin ne olduğunu soramayacağımız şairlerin eserlerini yorumlamakta her halde biraz hür olduğumuzu kabul edelim.

Bir Arap darbımeseli "el- mânâ fî-batn'iş-şâir" dermiş. Yani, mâna şairin karnındadır. Mânayı şairinden başka kimse ilmez mi demektir bu? Öyleyse şairin dışında olan bizlere şiiri rahatça okumak ve kendimize göre mânâlandırmak düşüyor. Musset de, "Gerçek şairin her güzel mısrasında söylenilenden birkaç defa fazlası vardır" demiş.

Yorumcuya, o şiirde söylenilenin dışında mana arama, araştırma yolları açmak için bunlardan daha güzel söz olur mu?

Lafı fazla mı dolandırdım? Maksadım, divan şiirinin de, modern görüş ve metodların ışığı altında yeniden yorumlanabileceğini söylemekti. Ancak bu yorumlamaya giderken şiirin yazıldığı devrin dilini ve kültürünü çok iyi tanımak lazımdır. Unutmamak gerekir ki, dil ve kültür zincirinin kopukluğa tahammülü yoktur. Yeni yorum ancak bu bilgilerin temeli üzerine inşâ edilecektir.

Kaynak: Yöneliş, Mayıs-Haziran 1983.

YORUM EKLE