Sabahattin Ali’nin Fotoğrafçılığı Üzerine Notlar

Sabahattin Ali nereye giderse gitsin Kodak kutu makinesini ve üçayağını eksik etmez. Yanından hiç ayırmaz. Yazı dışında en büyük merakı fotoğraftır. Evinde saatlerce bir lâmba ışığı altında aile bireylerinin fotoğraflarını çeker. Onun Anadolu’da bulunduğu süre içinde çektiği fotoğrafları kendisine ait bir karanlık odada mı yoksa fotoğrafhanelere vererek mi tab ettirdiğine dair bilgimiz yoktur.

Sabahattin Ali’nin Fotoğrafçılığı Üzerine Notlar

Edebi kişiliğini toplumca gerçekçilik üzerine oturtan Sabahattin Ali, 41 yıllık edebî kişiliğini kimilerine göre toplumcu, kimilerine göre kısa yaşamında ağırlıklı olarak öykü türünde eserler verirken fotoğrafla da tutku derecesinde ilgilendi. Siyasi görüşleri sebebiyle tutuklu kaldığı zamanların dışında öğretmen ve yönetici olarak görev yaptığı Anadolu’nun farklı şehirlerinde yüzlerce kare fotoğraf çekti. 1930’ların Anadolu insanını, taşrasını, yolunu, nehirlerini, sokağını, yansıtan fotoğraflarının arşiv özelliği kadar sanatsal değeri söz konusudur. Sabahattin Ali’nin çoğunu bizzat çektiği kendi aile fotoğrafları haricinde yaşadığı, gezip gördüğü yerleri görüntülediği fotoğraflarda ana temanın eserlerindeki gibi toplumcu gerçekçilik üzerine oturması dikkatlerden kaçmaz. Bir yönüyle o, öykü ve romanlarında anlattığı, insan hallerini en yalın ve acıtıcı sahnelerle fotoğrafına taşımıştır. Bu fotoğrafların yaşadığı dönemin yoksul Anadolu’suyla şüphesiz ilgisi vardır.

Sabahattin Ali nereye giderse gitsin Kodak kutu makinesini ve üçayağını eksik etmez. Yanından hiç ayırmaz. Yazı dışında en büyük merakı fotoğraftır. Evinde saatlerce bir lâmba ışığı altında aile bireylerinin fotoğraflarını çeker. Onun Anadolu’da bulunduğu süre içinde çektiği fotoğrafları kendisine ait bir karanlık odada mı yoksa fotoğrafhanelere vererek mi tab ettirdiğine dair bilgimiz yoktur.

Sabahattin Ali’nin fotoğraf makinesinin nerede olduğunu bilmiyoruz. Kendisinden geriye ailesinin sakladığı bir üçayak ile çokça negatif kalmıştır. Bu negatifler yazarın eşi Aliye Ali tarafından fotoğraf sanatçısı İsa Çelik’e verilmiş, o da 6x6 cm ve 6x9 cm boyutlarındaki bu negatifleri yıkayıp temizlemiştir. İsa Çelik’e göre bu iki farklı ebattaki negatifler üzerinden Sabahattin Ali’nin bir değil iki ayrı fotoğraf makinesi olduğu sonucu çıkacaktır. Bu durum Sabahattin Ali’nin fotoğrafla ne denli içli dışlı olduğunun kanıtıdır. Bugün ailesinde olmayan fotoğraf makineleri Sabahattin Ali’nin öldürülüp, cesedinin Kırklareli’nin Sazara Deresi’ne atıldığında ya poliste kalmış ya da hırsızların eline geçmiş olmalıdır.

Sabahattin Ali’nin eşi Aliye Ali’nin fotoğraf sanatçısı Çelik’e verdiği yüzlerce 6x6 cm ve 6x9 cm siyah beyaz filmin kimisi yer yer sararmış, bozulmaya yüz tutmuş, birçoğu birbirine yapışmış durumdadır. Çelik bunları yıkar, temizler, poşetler ve klâse edilmiş halde Aliye hanıma teslim eder. Fotoğrafların temizlik, bakım ve yıkama işleri sürerken Sabahattin Ali’nin bu fotoğraflardan bazıları ile fotoğraf yarışmalarına katıldığı ve ödüller kazandığı ortaya çıkar. 1979 yılında bunlardan birkaç tanesi Sanat Emeği dergisinde kızı Filiz Ali’nin izniyle yayımlanır. Fakat ne yazık ki bugün bunlardan hangilerinin ve ne kadarının, ne zaman hangi ödülleri aldığını tam tamına belirlenebilmiş değildir. Sözünü ettiğimiz olayı aktaran İsa Çelik’in birkaç tespiti önemlidir: “Bu etkinlikler kapsamında yapılan yarışmalarda derecelere giren fotoğraflarına bakıyorum Sabahattin Ali’nin. Bugün bile pek çok kimseye parmak ısırtacak denli işi ciddiye alan bir fotoğraf amatörü, bir fotoğraf tutkunuymuş. İşte kamyon, Moda’da arkada yelkenliler, önde eşi Aliye Hanım, plajda şapkalı Filiz, köye dönen sürü, kavaklı yol, Fırat kıyısında kelek çeken köylüler, elinde bakraç, düşünen köylü kadın, eski köprü, hamur açan köylü kadın ve başkaları…” Çelik’e göre “Bunlar bir amatör fotoğrafçının fotoğraflarıdır ama sıradan bir amatörlük değildir. Yazılarında belirgin biçimde görülen edebi sanatlara yaslanmak yerine yalın, duru bir dille olay ya da durum görülür. Fotoğraflarındaki kompozisyonlar, leke ve ışık değerleri son derece çağdaş, bugün yapılmış gibi tazedir.”

Kızı Filiz Ali, fotoğraf tutkusuna tanık biri olarak babasına ait değer bütün eşyalar gibi fotoğraflarına da senelerce sahip çıkar. Sabahattin Ali aslında yüzlerce değil binlerce kare fotoğraf çekmiştir. Bütün hayatı boyunca bir gazeteci gibi her nereye gitse yanından ayırmadığı makineleri ile hayattan kareleri görüntüleyip durmuştur. Otomatik Kodak marka makinesiyle kendi kendinin de sayısız fotoğrafını çeker. Üçayağını kurar, koşa koşa gelir ve objektifin karşısında pozlar verir. Hatıra olarak bıraktığı kimi portreleridir bunlardan bazıları. Sabahattin Ali fotoğrafa öylesine tutkundur ki bazen gazeteci, bazen turist, bazen bir aile fotoğrafçısı edasıyla da fotoğraflar çeker. Bu sebeple ailesine, dostlarına ve kendisine ait binlerce fotoğraflık arşiv bırakmıştır geriye. Onun fotoğrafa olan düşkünlüğünün Öğretmen okulunda okuduğu yıllarda başladığını görüyoruz. Bu döneme ait içinde kendisinin de yer aldığı hayli okul fotoğrafı mevcuttur.

Burada, anladığımız kadarıyla yazarın fotoğraflarının tamamını olmasa da en azından bir kısmını görüp bunlarla ilgilenen İsa Çelik’in “toplumcu gerçekçi fotoğrafımızı belki de Sabahattin Ali’den mi başlatmak gerekecek?” sorusunu da ayrıca önemli buluyor. Toplumcu gerçekçi fotoğraf; kalabalık caddelerin, Pazar yerlerinin, evsiz barksızların, ötekileştirilmişlerin, maden ocaklarının, sokak hallerinin, taşrada olup bitenlerin, işçilerin, esnafın, sokak satıcılarının, vitrinlerin, mültecilerin, cami önlerinin hülasa hayatın kalbinde yaşayanların fotoğrafıdır. Sabahattin Ali muhtemelen Anadolu’nun hallerini böylesi bir düşünce ile görüntülemiştir. Ülkemizde Sabahattin Ali’den önce bu tür fotoğrafın örneklerini bilmediğimizi söyleyebiliriz. Zira Henri Cartier-Bresson’un öncülük ettiği gerçeklik akımının ülkemizdeki ilk örneklerinden biri 1956 yılında Hayat mecmuasında haber muhabirliğine başlayan Ozan Sağdıç’tır. Şu halde Sabahattin Ali böyle bir amaçla fotoğraf çeksin veya çekmesin Türkiye’de bu türün öncüsü görünmektedir.

Deniz Demirdağ

YORUM EKLE