Ramazan'ı mihver edinmek

"Müminler için Ramazan, geçmiş bir yıllık sürecin denetlendiği, muhasebesinin yapıldığı, Kur’an tilaveti, namaz, dua, yardımlaşma vs. ile nefsin tezkiye edilmeye çalışıldığı, hayatın anlamının ve hedefinin tazelendiği, ihya edildiği hayırlı bir zaman dilimi." Şemsettin Özdemir'in yazısı.

Ramazan'ı mihver edinmek

Bin aydan daha hayırlı olarak vasıflandırılan Ramazan, İslâm dünyasında önemli ve odak aylardan biridir. Ramazan ile hayatın hızlı akışının görünür biçimde yavaşladığı, koşuşturmacanın yerini dinginliğin, sükûnun aldığı bir atmosfer oluşur. Modern yaşamın hız ve karmaşasından kaynaklanan içe, kendine dönememe, nefis muhasebesi olarak isimlendirilen kendini kontrol, yenileme, eksiklikleri giderme gibi hayati faaliyetlerin yerine getirilememesi Ramazanı daha anlamlı kılmakta.

Müminler için Ramazan, geçmiş bir yıllık sürecin denetlendiği, muhasebesinin yapıldığı, Kur’an tilaveti, namaz, dua, yardımlaşma vs. ile nefsin tezkiye edilmeye çalışıldığı, hayatın anlamının ve hedefinin tazelendiği, ihya edildiği hayırlı bir zaman dilimi.

Ramazan; oruç, Kur’an, teravih, gece ibadetleri, yardımlaşma vs. ile toplumsal bağı ve dokuyu İslâmi bir şuurla yeniden canlandıran ve yeni bir heyecan getiren bir ay. Bu ayda genelde İslâm dünyasında ve özelde ise Türkiye’de günah işleyen birçok Müslüman Ramazana has olarak bu fiillerinden geri duruyor ve yıl içinde yapmadığı ibadetleri yapmaya çalışarak Allah’a yakınlaşma vesilesi arıyor.

Ramazan kâinatın son mesajı Kur’an’ın inmeye başladığı ay olduğu için de önemlidir bizim için. Kur’an’ın Ramazan ayında inmeye başlamış olmasının ne anlama geldiği gereği gibi ortaya konulabilirse Ramazanın fonksiyonu daha iyi anlaşılabilir.

Kur’an, rahmet, uyarı, öğüt, yol gösterici olarak gönderilmesinin yanında, “Mümin” olarak isimlendirdiği insan tipini inşası için gelir. Kur’an’ın 23 yıllık inzal sürecinde inşa ettiği ilk nesil dünyanın gidişatını değiştirecek bir hamleyi gerçekleştirebilmişler; beslendikleri kaynaktan aldıkları güçle zamanın süper güçlerini dize getirecek bir enerji yaratmışlardır. Kur’an’ın inmeye başladığı zamandan en fazla 1 asır sonra, bir kişiyle başlayan bir değişim/dönüşüm hareketi üç kıtaya yayılmayı başarmıştı. Bunu başaran -Seyyid Kutub’un (Radıyallahu Anh) tabiriyle- Kur’an’la inşa olmuş, Kur’an’la beslenen “Yaşayan Kur’anlar” olan öncü “Kur’an Nesli” idi.

Dolayısıyla İslâm’ın iktidarını yeniden aradığı, krizlerle boğuşan huzurunu yitirmiş insanlığa yeniden ümit olmaya başladığı bu zamanlarda Kur’an’ı ve onun mesajını sözle ve yaşayarak aktaracak bir “Kur’an Nesli” gerekmektedir.

Her Müslümanın bu Kur’an Nesli’nden olmaya çalışmak gibi bir sorumluluğu olduğu gerçeğinden hareketle, Ramazan bu sorumluluğun hatırlanması, üstlenilmesi için bir mihver edinilmelidir. Bundan dolayı; Kur’an yeniden, gereği gibi okunmalı, tefekkür, tezekkür, tefakkuh, tedebbür edilmeli, yaşanmaya ve yaşatılmaya çalışılmalıdır.

İÇE YÖNELME YA DA NEFSLE MÜCADELE

Kur’an-ı Kerim’de “Nihai başarı”, “Büyük kurtuluş ve mutluluk” olarak isimlendirilen uhrevi kurtuluşu kazanabilmek, nefsin tezkiye edilmesine/arındırılmasına bağlanmıştır.

“Nefsini arındıran kazanmıştır.”[1]

Ramazan ayı ile birlikte içe dönük olan nefsin arındırıldığı, gözden geçirildiği ve hesaba çekildiği, bunun sonucu olarak da yanlışlardan vazgeçilmeye başlandığı bir süreci nasıl başlatabiliriz?

İnsanın hayatı boyunca karşılaşacağı iki düşmanı vardır. Birisi ilk ve ezeli düşmanı olan ve yaratılışta insana savaş açan İblis’tir. İblis ve taraftarlarının insanı etkilemeye ve tüm imkânlarını seferber ederek Allah’ın yolundan alıkoymaya çalışması söz konusudur ki bu çok detaylı bir tarzda Kur’an-ı Kerim’de Allah tarafından bize sık sık hatırlatılmaktadır. Dolayısıyla bu “Erken uyarı” sistemiyle Allah, müminleri İblis’e ve onun tezgâhlarına karşı uyarmıştır:

“Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?”[2]

“Kullarıma söyle: En güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına girer. Doğrusu şeytan insanın apaçık düşmanıdır.”[3]

“Gizli konuşma şeytandandır. (Şeytan insanları bu yola iletir ki) inananlar üzülsün. Oysa o, Allah’ın izni olmadıkça müminlere hiçbir zarar veremez.”[4] vb. gibi ayetler.

Bir diğer düşman ise insanın öz benliği, nefs diye isimlendirilen, yaratılışta fıtratına kodlanan kendi arzu ve istekleri, zaaflarıdır. Nefs; kişi, can, nefes alan canlı gibi anlamlara gelir. Gazzali’ye göre nefs, insanın hakikati ve kendisidir. Nefs kelimesi “Çünkü nefs, daima kötülüğü emredicidir.”[5] ayeti delil gösterilerek insandaki kötülüğün merkezi olarak gösterilmiştir. Hâlbuki Kur’an tarandığında insan bedeninde kötülüğün merkezi olarak nefs diye isimlendirilebilecek bir yerin olmadığı, nefsin, insanın yazılımı diyebileceğimiz bizzat kendisini/şahsını isimlendirdiği ve hem kötülüğe hem iyiliğe meyyal olarak oluşturulduğu anlatılır.

“Nefse ve onu şekillendirene. Ona fücuru ve takvayı ilham edene andolsun ki.”[6]

Aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in değişik ayetlerinde nefsimizle ilgili şöyle hatırlatmalar yapılıyor:

“Kim nefsinin cimriliğinden korunmuşsa kurtulmuştur.”[7]

Yine bir aile problemi ortaya konurken Kur’an, “Nefisler kıskançlığa devamlı eğilimlidir.”[8] diye bir uyarıda bulunur.

Bir başka ayette de Allah nefs ile ilgili çok net ve kesin bir uyarıda bulunur;“Nefsini arındıran kurtulmuştur, nefsini kirleten ise mahvolmuştur.”

Demek ki nefs nötr bir özelliğe sahip ve kirletmek de arındırabilmek de söz konusu. Yukarıdaki ayetlerden özetle bir gerçek ortaya çıkıyor. O da nefsi arındırma ve kirletme imkânının kullanılması durumudur. Bu açıdan baktığımızda her müminin kendisini kötülüklerden arındırması için gayret sarf etmesi gerekir. Mümin kendisini ne kadar arındırabilirse, o kadar fazla ecir kazanacaktır. Nefsinin kibrinden, büyüklenmesinden, mala düşkünlüğünden, harama mütemayil olmasından kendisini koruyamayan veya bunun için gayret göstermeyen Müslümanlar İblis’e teslim olurlar. Çünkü İblis pusuda beklemektedir ve kendi nefsinin emri altına giren her kişi farkında olarak veya olmayarak İblis’in de emri altına girmiş olacaktır. Böylece İblis ve taraftarlarının kuşatması altına giren bir insanın artık kendini ayakta tutması mümkün değildir. Ondan sonra yaşadığı hayat kendisi için cazip de olsa günah kapsamında kendisini mahvetmiş olacaktır. İblis’in emrine giren nefsini kirletmiştir, nefsini kirleten ise mahvolmuştur. Bu vesile ile konuyu biraz daha açarsak nefs ile mücadele ve onu arındırma gerçekten laf ile olacak bir iş değildir, kendimizi hayattan soyutlayarak yapılacak bir iş ise hiç değildir. Bizatihi bu, Rabbimizin emrettiklerini hayatımıza hâkim kılmak için onu engelleyen duygu ve her türlü şeytani arzularla mücadele/mücahede etmektir.

İnsan, yeryüzüne kovulduğu cenneti hak etmek için sınanmak üzere gönderilmiş bir varlıktır. Doğumundan ölümüne kadar olan süre içinde yaptığı “Zerre kadar hayır” ve “Zerre kadar şerr”in karşılığını göreceği söylenmiş; bu sınavı geçebilmesi için gerekli olan tüm bilgilerle donatılmıştır. Bu sınavda işini zorlaştıracak -daha önce sözünü ettiğimiz- biri dış: Şeytan, diğeri iç: Nefs olmak üzere iki düşmanla karşı karşıya kalacağı bildirilmiştir. Kurtuluşa ermek isteyen insan hayatı boyunca bu düşmanlarla bir mücadele yürütmek zorundadır. Şeytan’a karşı sürekli zihnini uyanık tutacak, nefsini tezkiye etme gayretini ise hayatı boyunca sürdürecektir. Nefsinin kendisine emrettiği kötülükleri yapmayacak, zaaflarından kurtulmak için mümince yaşama gayreti içinde olacaktı/olmak zorundadır.

İnsan hayatını bir mücadele sahasına çeviren Kur’an, bunun nasıl yapılması gerektiğini de bildirir. Yüce Rabbimiz bize Furkan Suresinin 52. ayetinde “Kur’an ile cihad/mücadele” emri vererek yol gösterir. Kur’an’ın cihad emri, onun öğrenilmesinden, yaşanmasına, oradan anlatımı ve mücadelesinin verilmesine kadar tüm sahayı kapsar.

İbn Kayyım el-Cevzi, insanın hayat boyunca yürüteceği mücadelenin dört aşamada gerçekleşeceğini söyler:

Birinci Aşama: Nefse karşı mücadele,

İkinci Aşama: Şeytana karşı mücadele,

Üçüncü Aşama: Zalimlere, fâsıklara, kâfirlere karşı mücadele,

Dördüncü Aşama: Bidatçılara karşı mücadele.

Bunları saydıktan sonra nefse karşı mücadelenin dört aşamalı olduğunu söyler ve nefse karşı mücadele etmeyenin diğer mücadeleleri yapamayacağını söyler. İbn Kayyım, nefisle mücadelenin aşamalarını şöyle sıralar:

Birinci Aşama: Kur’an’ı okumak için nefisle mücadele,

İkinci Aşama: Kur’an’ı yaşamak için nefisle mücadele,

Üçüncü Aşama: Kur’an’ı anlatmak için nefisle mücadele,

Dördüncü Aşama: Anlatım esnasında karşılaşılacak tepkilere karşı nefisle mücadele.

 

Umran, Sayı: 88/ Şemsettin Özdemir

Hüma Dergisi, Sayı:9

Dipnot:

[1] Şems Suresi, 9

[2] Maide Suresi, 91

[3] İsra Suresi, 53

[4] Mücadele Suresi, 10

[5] Yusuf Suresi, 52

[6] Şems Suresi, 7-8

[7] Haşr Suresi, 9

[8] Nisa Suresi 28

YORUM EKLE

banner36